Savaş, gerçek olamayacak kadar vahşi bir kavram olarak pek çoklarımız için tarih kitaplarındaki “mesafeli” yerini korurken aynı pek çoklarımız da yaşadığı “modern” dünyanın yakın tarihinde birçok savaşa tanık olmaya devam ediyor. Savaşın yıkımını, insanlarda ve topluluklarda yarattığı dehşeti, çaresizliği, umutsuzluğu aslında yakından görüyor, dinliyor, yaşıyoruz… Öte yandan savaş ile karşı karşıya kalan bireyin bu durumla baş etme çabasının nasıl olağanüstü bir mücadeleyi ifade ettiğini anlamaya çalışırken, davranış bilim açısından öngörülebilir olsa da vicdanen anlamlandırması güç bir ketlenmeyi beraberinde yaşıyoruz: alışma.
Bir süredir bir savaş devam ediyor. Savaşın anlamsızlığını ve bizler gibi gündelik hayatın akışında yaşamaya devam eden nice insan üzerindeki etkilerini kimi son derece tüyler ürpertici bir gerçekçilikle, kimiyse iyi günlere dair umudu diri tutan mizahi bir gerçek dışılıkla anlatan özellikle yakın dönemde yapılmış savaş temalı filmleri bu listede derledik.
The Search (Yön. Michel Hazanavicius, 2014)
Yakın zamanda bu seneki Cannes Film Festivali’nin açılış gecesinde gösterilecek olan filminin ismini değiştirerek savaş karşıtı eylemde bulunan, The Artist (2011) filmiyle tanınan Akademi Ödüllü Fransız yönetmen Michel Hazanavicius’un bu filminde; İkinci Çeçen Savaşı’nın ilk yılında ailesi Rus askerler tarafından katledilen dokuz yaşındaki Hadji’nin hayatta kalma mücadelesini izleriz. Tüm ailesini geride bırakarak geleceğe doğru devam etmek zorunda kalan Hadji’nin yolu, Avrupa Birliği İnsan Hakları Komitesi’nin temsilcisi olarak Çeçenistan’da bulunan Carole ile kesişir. Carole, bir yandan Hadji’nin yaşadığı akılalmaz travmaları işleyerek yeniden konuşabilmesine ve biraz olsun gülümseyebilmesine yardımcı olacak, diğer yandan ise Çeçenistan’da yaşanan katliam ve zulme gözlerini tamamen kapatmış olan “dünyanın geri kalanına” savaşın insanlara neler yaşatıyor olduğunu kelimelerle anlatmaya çabalayacaktır.
2014 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüne aday gösterilen The Search (2014), savaşı hem askerlerin hem de sivil halkın yaşadıkları üzerinden belgeselvari gerçekçi bir üslupla ele almaktadır. Dünya barışından söz edilirken unutulmuş topraklarda yaşayan unutulmuş insanların istismarına tepkisiz kalan uluslararası toplumun ikiyüzlülüğüne olan net vurgusuyla da dünya gündeminin şu anki meşguliyeti bağlamında izlenebilecek güçlü bir yapıt olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kursk (Yön. Thomas Vinterberg, 2018)
Soğuk Savaş sonrası dönemde Rus donanmasının kuzey filosu, Barents Denizi’nde bir keşfe çıkar. Filonun üyelerinden Kursk isimli denizaltı arızalanır ve içindeki askerler suyun altında mahsur kalırlar. Askerleri kurtarmak için görevlendirilen deniz araçlarının eski ve yetersiz olması sonucu operasyon başarısız olurken denizciler hala kurtarılma ümidiyle hayatta kalmaya çabalarlar. Öte yandan uluslararası alandan gelen tüm yardım teklifleri bürokrasinin acımasız ağına takılır.
2000 senesinde yaşanan Kursk Denizaltı Felaketi’nin anlatıldığı, Robert Moore tarafından kaleme alınan “A Time to Die” kitabından uyarlanan Kursk (2018), yakın zamanda Another Round (2020) filmiyle gündemde olan Thomas Vinterberg’in yönetmenliğini yaptığı Belçika-Fransa-Lüksemburg yapımı drama-aksiyon türünde bir filmdir. Güçlerin “resmi olmayan” mücadelelerini, insan hayatlarına mâl olduğu gerçek bir olay üzerinden ele alan bu filmde savaşın “gereci” haline gelen askerlerin de en nihayetinde birer insan olarak hayatta kalma mücadelelerini seyrederiz.
The Shadow in My Eye (Yön. Ole Bornedal, 2021)
1945 yılında II. Dünya Savaşı’nın sonlarına gelindiğinde, Kopenhag’daki bir okul hatalı bir bombalama görevi sonucu içindeki onlarca çocukla beraber büyük bir yıkıma kurban gider. Tarihte gerçekten yaşanmış bu olayı ele alan Danimarka yapımı The Shadow in My Eye (2021), savaşın zulmünün hiçbir şekilde açıklanamaz oluşunu gerek politik tarafların gerekse o dönemde hâkim dini öğretilerin sonuçsuz çabalarına yönelik bir eleştiriyle birlikte sunar.
Başrol oyuncularından Alex Høgh Andersen’in Danimarka Film Eleştirmenleri Ulusal Derneği tarafından verilen Bodil Ödülleri’nde En İyi Aktör dalında aday gösterildiği bu drama-savaş türündeki filmde, gündelik yaşantılarını sürdürmeye çalışan bir grup çocuğun savaşın anlamsızlığıyla baş etmek için oynadıkları oyunları, birbirlerine anlattıkları hikâyeleri ve her şeye rağmen mantıklı bir neden arayışlarını seyrederken savaş suçlarının (tümünün bir zamanlar ve halen gerçek olduğunu bilerek) korkunç sıklığına tanık oluruz.
Train de Vie (Yön. Radu Mihăileanu, 1998)
Doğu Avrupa’daki bir Yahudi köyünün sakinlerinin soykırımdan kaçış serüvenini trajikomik bir üslup ile anlatan Train de Vie (1998), savaşın getirdiği yıkımın ve ölümün çaresizliğini mizahi yönden ele almaktadır. Bir gün köy sakinlerinden Schlomo, hahambaşına ve köy meclisine heyecan içinde bir teklifte bulunur: Yaklaşmakta olan Naziler’den kaçmak için bir tren bulacaklar, köylülerin bir kısmı Nazi kılığına girecek ve bu hayali Naziler’in hayali bir toplama kampına götürdüğü Yahudileri taşıyan hayalet tren ile Rusya sınırını geçtikten sonra özgürlüklerine kavuşacaklardır.
Radu Mihăileanu’nun yönetmenliğini yaptığı Fransa-Belçika-Hollanda-Romanya yapımı film, pek çok uluslararası ödüle aday gösterilmiş olup yönetmene 1998 Venedik Film Festivali’nde En İyi İlk Eser dalında FIPRESCI ödülü, 1999 Sundance Film Festivali’nde ise Dünya Sineması dalında ödül kazandırmıştır. Savaşı son derece absürt ve eleştirel bir bakış açısıyla ele alan film, eğlenceli addedilebilecek her sahnesinde izleyicinin haklı huzursuzluğunu canlı tutarken, Goran Bregović’e ait film müzikleri eşliğinde insanların din, dil, ırk vb. fark etmeksizin maruz kaldıkları şiddete karşılık olarak, kardeşlik ve dayanışma tınılarıyla dolu “neredeyse gerçek” bir hikâye sunmaktadır.
Mientras Dure la Guerra (Yön. Alejandro Amenábar, 2019)
İspanya İç Savaşı yıllarında Salamanca’da yaşayan filozof ve yazar Miguel de Unamuno’nun hayatını ve düşüncelerini anlatan ve gerçek olaylardan uyarlanan bu filmde savaşın bu kez stratejik ve bürokratik yönü tüm karmaşıklığıyla izleyiciye sunulmaktadır. Miguel de Unamuno’nun ünlü protesto konuşmasına zemin hazırlayan olay, durum ve değerlendirmelerin en ince ayrıntılarıyla ele alındığı filmin yönetmenliğini Alejandro Amenábar üstlenmiştir. İspanya-Arjantin yapımı tarihi drama türündeki Mientras Dure la Guerra (2019), 2019 San Sebastián Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film, 2020 Goya Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Film dallarında aday gösterilmiştir.
Petit Pays (Yön. Éric Barbier, 2020)
Gaël Faye’nin aynı isimli otobiyografik romanından uyarlanan Petit Pays (2020), 1993 yılı Ruanda’sında ailesi ve arkadaşlarıyla mutlu bir yaşam sürmekte olan on yaşındaki Gabriel’in kendisini Hutu ve Tutsi etnik grupları arasındaki iç savaşın ortasında bulmasıyla değişen hayatını ele almaktadır. Gabriel’in belki de her çocuğun hayali olabilecek sevgi dolu hayatının savaşın vahşetiyle parçalanarak yok olmasını izlerken, onun yaşadıklarını anlamlandırma çabasına derin bir çaresizlikle ortak oluruz.
Yönetmenliğini Éric Barbier’nin üstlendiği film, 2021’de César Ödülleri’nde En İyi Uyarlama Senaryo dalında aday gösterilmiştir. Savaşın “şimdi ve burada” oluşunun gerçek yaşantılardan yola çıkılarak bir çocuğun hayatı üzerinden sergilendiği Petit Pays, gerçekle kurmacanın ayırt edilemediği filmlerden bir diğeri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Foxtrot (Yön. Samuel Maoz, 2017)
Michael ve Dafna Feldmann, İsrail Savunma Kuvvetleri’nde asker olarak görev yapan oğulları Jonathan’ın ölüm haberini alır. Nerede ve nasıl öldüğü belli olmayan Jonathan’ın aslında başka bir Jonathan Feldmann olduğunu sonradan öğrenen çift, oğullarının acilen eve gönderilmesini talep eder. Öte yandan sınır bölgesindeki bir konteynırda görevini yapan Jonathan, dört Filistinli insanı öldürmesinin sonuçlarıyla uğraşmak durumundadır.
Almanya-Fransa-İsrail-İsviçre ortak yapımı olan Foxtrot (2017), başta 2017 Venedik Film Festivali’nde En İyi Film dalında layık görüldüğü Gümüş Aslan olmak üzere katıldığı pek çok uluslararası film festivalinden ödüller ve adaylıklar ile dönmüştür. Savaşın “ölüm” anlamına geldiğini yeniden hatırlatan bu film, bunun yasını tutan herkesi senaryosunun absürt karmaşası içinde sürüklemektedir.