Oyuncu Scarlett Johansson’ın ilk uzun metrajlı filmi Eleanor the Great, Cannes Film Festivali’nde gösterildi. Johansson senaryoyu okuduğu anda duygulandığını ve çekmeye karar verdiğini söylüyor.
Oyuncu Scarlett Johansson’ın ilk uzun metrajlı filmi Eleanor the Great, Cannes Film Festivali’nde izleyici ile buluştu. Black Widow, Avengers: Endgame, Lucy, Marriage Story ve daha birçok filmde yer alan Johansson’ın ilk uzun metrajlı filmi, 90 yaşında New York’a taşınan ve yeni arkadaşlıklar kurmakta zorlanan Eleanor ile 19 yaşındaki gazetecilik öğrencisi Nina’nın başlayan dostluklarını konu alıyor. Arkadaşlıkları ise Eleanor’un yanlışlıkla Holokost’tan sağ kurtulanların destek grubuna katılması ve Nina’nın onun hakkında makale yazmak istemesi ile başlıyor. June Squibb, Erin Kellyman, Chiwetel Ejiofor, Jessica Hecht gibi oyuncuların yer aldığı filmin senaryosunu Tory Kamen kaleme aldı.
New York Times‘a verdiği söyleşide Johansson, Eleanor the Great filminin senaryosunu okuduğunda konusunun özgün olduğunu ve okurken duygulandığını ifade ediyor. Konunun 90’lar ve 2000’lerin başındaki bağımsız filmleri andırdığını ifade eden Johansson, hem Yahudi kimliği ile hem de çok yakın olduğu büyükannesi sebebiyle karakterin hikâyesi ile bağ durabildiğini söylüyor.
“New York’a Sinematik Bir Gözle Bakarım”
Gençken yönetmen olacağını düşünen Johansson, söyleşide 20’li yaşlarında oyunculuğu daha iyi anlamaya odaklandığını, zorlayıcı roller üstlendiğini ve yönetmenlik yolundan saptığını dile getiriyor. Eleanor the Great filminin senaryosu geldiğinde ise zamanlamanın çok uygun olduğunu belirtiyor.
Johansson, filmi çekmeye adım atma sürecini şöyle anlatıyor: “New York’a sinematik bir gözle bakarım. Orada çok vakit geçirdim, yürüdüm, gözlem yaptım. İnsanları izlemeyi severim, en keyif aldığım şeylerden biridir. Senaryoyu okuduğumda onu zihnimde bir film olarak görebiliyorum. Zaten bazı fikirlerim vardı. Görüntü yönetmeniyle birlikte bu fikirleri paylaşarak ortak bir vizyona ulaştık.”
Johansson yönetmenliğe devam etmek istediğini ifade etti. Setteki ortamın keyifli, yaratıcı ve pozitif olduğunu aktaran Johansson “Her filmde bu kadar neşeli bir deneyim yaşanmıyor. Ama yaş aldıkça, tatsız deneyimlere karşı tahammülüm azaldı” diyor.