Özgürlüğün dekor olduğu bir dünyada gerçek insan olmanın bedeli nedir? Modern toplumun tekdüzeliğini ve duygusal boşluğunu distopik bir yaklaşımla ele alan The Bothersome Man (2006), metro istasyonunda kimliği belirsiz bir kişi tarafından itilmesinin ardından kendini hiç bilmediği, düzenli fakat absürt bir şehirde bulan Andreas’ın hikâyesini anlatır. Kendisine bir iş, modern bir ev ve iyi bir maaşla konforlu bir hayat sunulur; ancak Andreas, zamanla çevresindeki tuhaflıkların farkına varır.
Her şeyin “kusursuz” göründüğü bu şehirde insanlar acı çekmediği gibi cinsellikten de keyif almaz, kimse alkol alınca sarhoş olmaz, intihar girişiminde bulunabilir fakat ölmez. Birçoğunun ulaşmak için amansızca çabaladığı bir hayata bir anda sahip olan Andreas’ın bu hayatla ne yapacağına dair pek fazla seçeneği yoktur. İnsanın anlam arayışıyla, modern toplumun sunduğu yapay konfor ve duygusuzluk arasında sıkışıp kalan Andreas ile beraber modern insan da maddi arzular peşinde savrulurken kapitalist düzenin dayatmalarıyla geride bırakmak zorunda kaldığı “yasak olmayan hazları”hatırlar. Film; izleyiciye ne uğruna, neyden vazgeçtiğimizi sorgulatan düşünsel bir zemin sunar.
Norveç’teki gösteriminin ardından beklenmedik bir ivmeyle uluslararası sahnede adından söz ettiren film, Cannes Film Festivali’nde kazandığı prestijli ACID Ödülü başta olmak üzere, toplam 26 adaylık ve 9 ödülle sinema dünyasındaki yerini tescillemiştir.