Teksaslı bir ailenin 13 yaşındaki sarışın, mavi gözlü oğlu olan Nicholas Barclay, bir gün evine giderken ortadan kaybolur. Bir türlü haber alamadıkları oğullarından artık ümidi kesmeye başlayan aile bir anda İspanya’dan beklenmeyen bir telefon alırlar. Nicholas’ın bulunduğu haberi gelir. Ancak bazı farklılıklar vardır. Nicholas olarak eve gelen çocuk kahverengi gözlü, esmer tenli, Fransız aksanlı ve oldukça büyük göstermektedir. Kayıp insanların yerine geçip onlar gibi yaşamaya çalışan bir kimlik hırsızının anlatıldığı, BAFTA ve BIFA gibi festivallerden ödüllerle dönen ”The Imposter”, anlatımı, geçişleri ve müzikleriyle de diğer belgesellerden apayrı bir yerde duruyor. Aynı zamanda farklı yapısıyla ”mockumentary” olarak da nitelendirebileceğimiz film, izleyicinin kendi içerisinde sormasını sağladığı ”Neye, nasıl, ne derece inanmalıyım?” gibi sorularıyla hafızalardan silinmeyecek bir yapım. Daha önce televizyon için yaptığı belgesel çalışmalarıyla bilinen Bart Layton, The Imposter ile sinemaya da adımını atıyor. Ayrıca film ülkemizde düzenlenen 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde de izleyiciyle buluştu.
Şaşırtıcı derecede iyi bir belgesel. Bart Layton’ın yönettiği film düşmeyen yoğunluğu ve heyecanı içeren, birçok filmden bile daha iyi hazırlanmış bir kurgu belgesel. Gerçek hayatın kurgulanması ile oluşturulmuş ama oyunculukların çok iyi olduğu hem film hem belgesel tadı veren süper bir yapıt. Yönetmen sahneleri kurgulayarak hikaye anlatımını kaliteli ama bir o kadar merak uyandırıcı ürkütücü ruh haline sokmuş. Adam O’Brian’ın muhteşem betimlemesi ve diğer karekterlerin özenle tasvir edilmiş olması belgeseli yüksek tatlara çıkarmış. Senaryonun içeriği sizi tarif edilmez bir gizeme sokuyor aslında herşey izleyici için belliyken birden konu en dehşet yöne çekiliyor. Yani tabiri caiz ise tam bir “zihin bükme” yaşatıyor. Bulanık ve puslu hava sahneleri hikayeye ayrı bir gizem katmış. Müziklerde çok iyi ve yerinde seçilmiş usta şarkıcıların. Birçok festivalden ödüllü mutlaka izlenmesi gereken bir yapıt.