Sarah, asıl mesleği hemşirelik olan Suriyeli bir kadındır. Suriye iç savaşının ardından ailesiyle birlikte Almanya’ya sığınmacı olarak yerleşmiş, geçimini gündelik işlerle sağlamaya çalışmaktadır. Katıldığı bir konferansta “ışık” adı verilen gizemli bir cihazla tanışır. Modern psikolojiyi spiritüel ritüellerle harmanlayan bu teknolojik araç, insan bedeninde yalnızca doğum ve ölüm anlarında doğal olarak salgılanan, gündelik hayatta ruh molekülü olarak bilinen DMT hormonunu aktive edebilmektedir. Sarah, ışığın frekansları aracılığıyla bu hormonu salgılatma yöntemini öğrenir ve çevresindeki insanlara seanslar düzenler. Kendi ailesini daha iyi şartlarda yaşatabilmek için ışığın gücünü tüm kozmik alanlarınla güçlendirmeye çalışır. Ancak her ne kadar kederli geçmişinden ve yas sürecinden uzaklaşmaya çalışsa da bulunduğu yerde bir yabancı olduğunun farkındadır. Sarah, göçmen bir kadın olarak yozlaşmakta olan ahlâki ve sosyal değerler içerisinde güvenli bir alan yaratma çabasına girişir. Fakat bunun için Alman sistematiğiyle yapılanmış Engels ailesine ihtiyacı vardır.
Klasik bir Alman ailesi olan Engelsler, aile üyeleri arasında iletişimin neredeyse tamamen koptuğu, mekanikleşmiş bir yaşam sürmektedir. Sarah’ın Engels ailesine temizlik görevlisi olarak katılması, zamanla iki farklı dünyanın gizemli ve dönüştürücü bir biçimde etkileşime girmesini sağlar. Sarah artık her iki aile uğruna taşıdığı umudu ve ışığı, hayatta kalmak için korumak zorundadır. Berlinale’de açılışı filmi olarak prömiyerini yapan The Light, bilimkurgu ve müzikal ile türler arası geçişe sahip kaotik atmosferiyle yenilikçi bir sinema dili vadetmektedir.