DK Welchman ve Hugh Welchman; Vincent Van Gogh’un biyografisi Loving Vincent (2017) isimli animasyonlarından sonra tekrar bir araya gelerek aynı teknikle The Peasants’ı (2023) yaratıyorlar. Tıpkı bir önceki filmlerinde olduğu gibi rotoskop tekniğini kullanan Welchman ikilisi, bu kez Nobel ödüllü bir Polonya romanından yola çıkıyor. Epik bir hikâyeye sahip dört ciltlik aynı isimli romanın her bir cildi bir mevsime ait. Köyde geçen yani köy sakinlerinin yaşantısının ekin veya hasat zamanlarına göre şekillendiği roman, beyazperdede usta ressamların elinden çıkan sanat eserleriyle resimlendirilmiş başka bir romana dönüşüyor.
Gerçek karakterler tarafından çekilen görüntülerin daha sonra kare kare yüzlerce ressam tarafından yağlı boya ile boyandığı filmin, bir nevi empresyonist tablolardan oluşan sergiyi andırdığı söylenilebilir. Hikâye, her ne kadar geleneksel yaşantıyı aktarmaya da fazlasıyla meyilli olsa da Jagna’nın yaşadıkları ön plandadır. Kırsalda yaşayan Jagna’nın eril toplumsal düzen tarafından koyulan kuralları içselleştirmemesi ve dilediği gibi yaşaması hikâyenin en kilit noktasıdır. Jagna, evli bir erkeğe âşık olmaktan tut da kırlarda özgürce dilediğini yapacak kadar kuralları hiçe sayan bir kadındır. Fakat Jagna’nın hayatı deneyimleme arzusu, bir noktadan sonra eril düzeni rahatsız eder. Lars Von Trier’in başyapıtı Dogville’i (2003) akla getiren hikâye ile görüntülerin, oyunculukların ve müziklerin yarıştığı bir film The Peasants.