Fil'm Hafızası
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • BİZ KİMİZ?
    • EKİBİMİZ
    • GÖNÜLLÜLÜK İLANLARI
  • FİLM ÖNERİLERİ
    • Aksiyon – Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu – Fantastik
    • Biyografi – Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku – Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik – Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç – Gizem
    • Western
    Dead of Winter (2025)
    Suç - Gizem

    Dead of Winter (2025)

    İrem Yavuzer
    3 dakika önce
    No Other Choice (2025)
    Film Önerileri

    No Other Choice (2025)

    Fil'm Hafızası
    1 ay önce
    Twilight (1990)
    Korku - Gerilim

    Twilight (1990)

    İrem Yavuzer
    2 ay önce
    The Greatest Showman (2017)
    Film Önerileri

    The Greatest Showman (2017)

    Ayşe Yapışık
    2 ay önce
    The Things You Kill (2025)
    Suç - Gizem

    The Things You Kill (2025)

    Rabia Elif Özcan
    2 ay önce
    Ben Is Back (2018)
    Drama

    Ben Is Back (2018)

    Merve Çolak
    2 ay önce
  • SİNEMA YAZILARI
    • Ayvalık Film Festivali 2025
    • 32. Altın Koza
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • Film Analizleri
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosyalar
    • Röportajlar
    Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış
    Liste

    Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış

    İrem Yavuzer
    12 dakika önce
    Kurtlarla Koşan Modern Bir Kadın: Come True (2020)
    Film Analizleri

    Kurtlarla Koşan Modern Bir Kadın: Come True (2020)

    Zeynep İlay Erken
    3 gün önce
    Evliliklerde Güç ve İktidar: The Roses (2025)
    Film Analizleri

    Evliliklerde Güç ve İktidar: The Roses (2025)

    Yaşar Gülveren
    4 gün önce
  • HABERLER
    Barbara Broccoli’den Shakespeare Uyarlaması “Othello” geliyor !
    Haberler

    Barbara Broccoli’den Shakespeare Uyarlaması “Othello” geliyor !

    Tuğba Uluay
    1 gün önce
    Spike Lee ve Antonio Banderas Torino Film Festivali’nde Birbirlerini Onurlandırdı
    Haberler

    Spike Lee ve Antonio Banderas Torino Film Festivali’nde Birbirlerini Onurlandırdı

    Ulaş Ceylan
    1 gün önce
    Haftalık Sinema Özeti
    Haberler

    Haftalık Sinema Özeti

    İrem Naz Güvel
    2 gün önce
  • KISA FİLMLER
    Adisyon (2025)
    Kısa Filmler

    Adisyon (2025)

    Günsu Akçatepe
    2 ay önce
    Teamül (2023)
    Kısa Filmler

    Teamül (2023)

    Günsu Akçatepe
    3 ay önce
    Pyskessa (2011)
    Kısa Filmler

    Pyskessa (2011)

    Zeynep Özaydın
    3 ay önce
  • SPOTIFY
    • Playlists
    • Podcasts
  • ETKİNLİKLER
    • Dinner Talks
    • Film Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • GALERİLER
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İLETİŞİM
No Result
View All Result
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • BİZ KİMİZ?
    • EKİBİMİZ
    • GÖNÜLLÜLÜK İLANLARI
  • FİLM ÖNERİLERİ
    • Aksiyon – Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu – Fantastik
    • Biyografi – Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku – Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik – Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç – Gizem
    • Western
    Dead of Winter (2025)
    Suç - Gizem

    Dead of Winter (2025)

    İrem Yavuzer
    3 dakika önce
    No Other Choice (2025)
    Film Önerileri

    No Other Choice (2025)

    Fil'm Hafızası
    1 ay önce
    Twilight (1990)
    Korku - Gerilim

    Twilight (1990)

    İrem Yavuzer
    2 ay önce
    The Greatest Showman (2017)
    Film Önerileri

    The Greatest Showman (2017)

    Ayşe Yapışık
    2 ay önce
    The Things You Kill (2025)
    Suç - Gizem

    The Things You Kill (2025)

    Rabia Elif Özcan
    2 ay önce
    Ben Is Back (2018)
    Drama

    Ben Is Back (2018)

    Merve Çolak
    2 ay önce
  • SİNEMA YAZILARI
    • Ayvalık Film Festivali 2025
    • 32. Altın Koza
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • Film Analizleri
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosyalar
    • Röportajlar
    Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış
    Liste

    Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış

    İrem Yavuzer
    12 dakika önce
    Kurtlarla Koşan Modern Bir Kadın: Come True (2020)
    Film Analizleri

    Kurtlarla Koşan Modern Bir Kadın: Come True (2020)

    Zeynep İlay Erken
    3 gün önce
    Evliliklerde Güç ve İktidar: The Roses (2025)
    Film Analizleri

    Evliliklerde Güç ve İktidar: The Roses (2025)

    Yaşar Gülveren
    4 gün önce
  • HABERLER
    Barbara Broccoli’den Shakespeare Uyarlaması “Othello” geliyor !
    Haberler

    Barbara Broccoli’den Shakespeare Uyarlaması “Othello” geliyor !

    Tuğba Uluay
    1 gün önce
    Spike Lee ve Antonio Banderas Torino Film Festivali’nde Birbirlerini Onurlandırdı
    Haberler

    Spike Lee ve Antonio Banderas Torino Film Festivali’nde Birbirlerini Onurlandırdı

    Ulaş Ceylan
    1 gün önce
    Haftalık Sinema Özeti
    Haberler

    Haftalık Sinema Özeti

    İrem Naz Güvel
    2 gün önce
  • KISA FİLMLER
    Adisyon (2025)
    Kısa Filmler

    Adisyon (2025)

    Günsu Akçatepe
    2 ay önce
    Teamül (2023)
    Kısa Filmler

    Teamül (2023)

    Günsu Akçatepe
    3 ay önce
    Pyskessa (2011)
    Kısa Filmler

    Pyskessa (2011)

    Zeynep Özaydın
    3 ay önce
  • SPOTIFY
    • Playlists
    • Podcasts
  • ETKİNLİKLER
    • Dinner Talks
    • Film Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • GALERİLER
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İLETİŞİM
No Result
View All Result
Fil'm Hafızası
No Result
View All Result
Home Sinema Yazıları Liste

Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış

İrem Yavuzer İrem Yavuzer
12 dakika önce
Liste, Sinema Yazıları
Okuma Süresi: 11 min
0
0
Tüketim Kültürüne Alternatif Bir Bakış
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsapp'ta Paylaş

Bitirmek ve yok etmek ifadeleri ekseninde kendine evrensel bir alan açan tüketim, toplumu ilgilendiren kavrayışların en başında gelmektedir. Zamanla farklı anlamlar kazanan tüketim kavramı, günümüzde olumlu ve olumsuz etkilerini “tüketilen” olmasıyla iki kutuplu bir anlam üzerinden tartışır. Kültürün bir tüketim nesnesi olarak yeniden yorumlanıp uluslararası etkileşime uyumlanması arzu edilenin tutum ve davranış seti olarak şekillenir. Philip Kotler ve Gary Armstrong bu bağlamda toplumun temel değerlerini bilinç ve algılama süreci üzerinden örneklendirir. Arzuların kültürü ve tüketimi aktive edebileceğine dair fikir beyan eden ikili, kültürel olanın tüketim nesnesi hâline gelişini organik bir sonuç olarak ilişkilendirmektedir. [1]

Öte yandan teknolojinin sonsuz olanaklarıyla çevrelenen medya sektörü düzenli olarak gelişip dönüşmeye devam eder. Kültür, medya ve toplum birbiri içinde erirken yeni bir eleştirel teoriyi de gündeme getirir. Kültürün politik ve sınıfsal bir yansıması üzerine yoğunlaşan meta fetişizmin yabancılaşma kavramıyla etkileşime alınarak iktidarın kültürel tahakkümüne dikkat çeker. Gündelik hayatın her alanını kültür endüstrisi ve tüketim kültürü ile metalaştıran bu görüş tüketilenin ideolojik ve para merkezli açılımlarına odaklanır. Sürekli kendisini yenileyen kültür, tüketim ile birlikte kitle kültürüne yönelir. [2] Bugün gündelik yaşamımızın her alanında maruz kaldığımız tüketim, çoğu kez birer kültür veya sınıfsal bir mesaj üzerinden bizlere empoze edilmektedir. Bu liste, toplumun kültür ve tüketim pratiklerini etkileyen olası nedenler üzerine yoğunlaşan filmleri söz konusu kavram bağlamında ele almayı amaçlamaktadır.

La Dolce Vita (Yön. Federico Fellini, 1960)

İtalyan sinemasının yapı taşları arasında anılan La Dolce Vita, gazeteci Marcello’nun Roma’nın ileri gelenleri hakkında sansasyonel bir haber peşinde sürüklenmesini merkeze alır. Basın davetleri ve düzenlenen lüks partiler etrafında kendi kimliğini yeniden sorgulayan Marcello, onur konuğu olarak geceye damga vuran Sylvia ile tanışır. Üstelendiği görevi unutup tüm motivasyonunu Sylvia’yı etkilemek üzerine inşa eden genç adam elit sınıfın gündüz gördüğü düşlerin arasında kendisine yer edinmeyi arzular. Bir nevi Roma aydınları ve getto insanları arasında oluşan farkı tatlı bir hayat ideası bağlamında sorgular. Fakat Marcello ne Roma’daki bu önemli azınlık kadar popüler ne de kenar mahalledeki yurttaşları gibi desteğe muhtaçtır. Hiçbir sınıfa ait olamayan Marcello renkli gece hayatı ve güzel kadınlarla üst sınıf olarak adlandırılabilecek bir mertebenin rüyasına kapılır. Öte yandan gazetecilik mesleğini tartışmaya açan karakter, dönemin basın özgürlüğü ve haber değeri niteliğine güçlü bir eleştiri sunar. Her ne kadar meslek etiği bağlamında doğrunun peşinde olsa da magazin değeri olan bilgileri tercih eder. Özendiği sınıfa kıyasla tüketim toplumunun pençesine düşmüştür artık.

Tarihi ve kültürel bir kent olan Roma’nın La Dolce Vita perspektifinde yaşayan bir mekâna dönüşümü imge üretiminin ana kaynağı olarak ele alınabilmektedir. Keza Roma’da ikâmet eden aydın sınıf kültür endüstrisinin önemli çarklarından birini oluşturur. Medya ve iktidarı veya aydın kesimi doymak bilmeyen bir tüketici konumuna yerleştiren Fellini, kapitalist insan doğasını açgözlülükle harmanlar. Uzun sarı saçlarıyla arzu uyandıran bir figür olarak Sylvia’nın bu kültüre olan hizmeti Marcello ve diğerleri tarafından ulaşılamaz olan fetiş nesnesine ithaf edilmesiyle kutsallaştırılır. Böylelikle insan ilişkilerini ve romantik birlikleri birer magazin ürünü olarak ele alan Fellini, sinema tarihini derinden etkileyen muazzam bir yapıt bırakmış olur.

The Holy Mountain (Yön. Alejandro Jodorowsky, 1973)

Psikoterapist yönetmen Alejandro Jodorowsky’nin insan bilincini zorlayan sinema dili çoğu zaman takibi zor; ancak bir o kadar da sürükleyici bir anlatıma ev sahipliği yapar. The Holy Mountain, bir araştırmacının güneş sistemindeki gezegenleri anlamlandırmak amacıyla birtakım insanla birlikte kutsal tepeye olan yolcuğunu merkeze alır. Dağın zirvesinde evreni yöneten tanrılar ile buluşmak ve dünyadaki kuralların işleyişini çözmek amaçlanır. Ancak tam cevaba yaklaştığımızda film, izlediğimiz her şeyin aslında bir kurmaca olduğu bilgisiyle sonlanır.

Özellikle sembolik sinema anlayışına uygun önemli filmlerinden biri olan The Holy Mountain, Batı kültürünün tüm imgesel kodlarını alaşağı eden bir üsluba sahiptir. Deneysel ve gerçeküstücülük akımına kolaylıkla sınıflandırabileceğimiz yapım, üstlendiği sistem eleştirisini kültür karşıtı bir atmosferde ele almaktadır. Vietnam Savaşı, ekonomik buhran ve siyasi krizler gibi küresel çaptaki sorunlarla geçen 1970’li yıllar, tüketim kültürünün imitasyon ruhsallığı ve maddi kaygıların ayyuka çıkmasıyla toplumsal hafızalara kazınan bir döneme işaret eder. Kültürün ve seçkinlerin yaratmış olduğu sahte ideolojiler tüketime bağlı sınıfsal şiddeti yoğunlaştırmaktadır. The Holy Mountain ise mesihyen bir anlatıyla seyircilere olası bir kurtuluşun imgelemini tezahür etmektedir. Gerçek ile ikonografinin dirsek temasında ilerlediği The Holy Mountain sıklıkla meta fetişizmine gönderme yaparak kurgusal çatısını destekler.

Sátántangó (Yön. Bela Tarr, 1994)

Yavaş sinema teriminin referans filmlerinden biri olan Sátántangó, imgelerin zaman içerisindeki uyumuyla filmin ritminin desteklenmesini amaçlar. Komünizmin yarattığı tahribatı Macar köylü sınıfı üzerinden ele alan Sátántangó, hayatta kalmaya çalışan bir grup insanın gündelik hayatına odaklanmaktadır. Tüm köy halkı deyim yerindeyse kıtlığın ortasında yaşam savaşı verir. Ancak hayatta kalma güdüsü daha iyi bir yarının var olup olmadığını merak ettirmektedir. Toplu bir ödeme bekleyen köylüler aslında hiçbir zaman gelmeyecek olan kurtarıcılarını büyük bir inançla beklemektedir.  László Krasznahorkai’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, neredeyse sekiz saatlik bir seyir deneyimi sunar. Sátántangó, tanıdık tonlarda kurgusunu inşa eder. Filmin bu husustaki tanıdıklığı, uzun planları ve film süresine rağmen akıcı bir üslupla aktarılmaktadır. Film süresi boyunca birçok hikâyeye ve insan denilen varlığın birçok türüne değinen Béla Tarr, eylemsiz kalmış bir halkın tabiri caizse birer parazite dönüşmesini sert bir dille yargılar.

Filmin ilk çeyreğinin sonuna doğru hikâyeye dâhil olan Irimias karakteri, yozlaşmış taşra kültürüne karşı adeta devrimci bir karakter olarak filmin merkezine konuşlanır. Emeğin, mücadelenin ve azmin gücüne inansa da içinde bulunduğu toplumun kültüründen, ilişkilerinden ve kapitalist kaygılarından bıkmıştır. Sürekli artan paranoya toplumsal bir histeriye dönüşür, tüketim artık nesneden bağımsız olarak köy halkının birbirini sömürdüğü bir sisteme evrilmiştir. En nihayetinde sistemin gördüğü şekliyle insan denilen varlık, kültür endüstrisine katkı sağlamıyorsa toprağa zarar veren ayrık otundan başka bir şey değildir.

On The Silver Globe (Yön. Andrzej Zulawski, 1998)

Polonya sanat sinemasının üçüncü kuşak yönetmenleri içerisinde yer alan Andrzej Zulawski, sinemasını bireyden topluma şekillendiren bir sistem üzerine inşa eder. Zulawski’nin sinematik evreninde çoğunlukla tedirginlik yaratan bir anlatı yapısı vardır. Filmlerinde karanlık bir atmosferin ve yoğun kasvetin hikâyeye ev sahipliği yapmasıyla dikkat çeker.

Zulawski,On the Silver Globe’da vaat edilen kurtuluşu insan soyu üzerinden aramayı tercih eder. Yeni bir gezegenin keşfiyle alternatif bir hayatın mümkün olup olmadığını sorgulayan araştırmacılar kurdukları uzay kolonisiyle yeni yurtlarına yerleşir. Kısa bir süre sonra kendi kalıp yargılarını, siyasi görüşlerini, toplumsal düzenlerini, dini inançlarını ortaya koyan bu yeni insanlık, özgürlüğün sağladığı ferahlığı yine kendi felaketleri için sınırlandırmaya gitmektedir. Özellikle bilimkurgu ve deneysel sinema arasında mekik dokuyan On The Silver Globe, entelektüel kaygılarla hazırlanan politik bir destan olma özelliği taşımaktadır. Listedeki çoğu filmde olduğu gibi yine kurtarıcı bir mesih hikâyeye dâhil edilir. Kurtarıcı olarak yurda gelen mesih, inanç faktörünün manipülasyona ve sömürüye olan yatkınlığının adeta görsel bir tezahürüdür. İçinde bulunduğu toplum tarafından ilahi bir kimlik yüklenen kurtarıcı, tamamen kültürün yarattığı bir tüketim nesnesine dönüşür. Son kertede haz ve aidiyet arasındaki tamamlanma duygusuna tutunan insan soyu, kendi elleriyle inşa ettikleri mesihi yine kendi elleriyle tüketim kültürünün pratiklerine kurban eder.

Fight Club (Yön. David Fincher, 1999)

Kapitalizm ve ataerkil düzlemi eleştirirken Fight Club’dan bahsetmezsek olmaz. Özellikle tüketim kültürünü erillik üzerinden bir modernizm taşlaması olarak inceleyen film, kitlesel yozlaşmayı ve yabancılaşmayı en etkili biçimde konu edinen filmlerden biri olması bakımından oldukça değerli. Chuck Palahniuk tarafından 1996 yılında yayımlanan Fight Club,Beat kuşağının halefi olarak kısa sürede yeraltı edebiyatının önemli eserlerinden biri hâline gelmişti. Kitabın kitlesel başarısı ve popülaritesi karşısında hikâyeyi sinema evrenine taşıyan David Fincher, milenyuma sayılı günler kala 2000’li yıllara damga vuran Fight Club efsanesine kendi vizöründen yeni bir can vermiş oldu. İronik karakterleri ve yeraltı kültürünün nasıl tüketim toplumunu şekillendirdiği üzerine yeni bir bakış geliştiren film, erkeklik temsili üzerine de yıkıcı eril kalıpları harmanlanmaktan vazgeçmez. Filmdeki karakterlerin sisteme uyumlu ve anarşist olarak ayrılan kimlikleri her ne kadar çarpıcı bir şekilde birbiri içerisinde erise de eleştirmiş olduğu kapitalist sisteme ve kültür endüstrisine yeni bir pazar alanı açmaktan da tamamen azade bir hâlde düşünülemez. Keza Marla Singer gibi sigara içme eylemi, Tyler Durden gibi kırmızı deri cekete sahip olma arzusu ve bir isme bile sahip olmayan anlatıcı üzerinden yaratılan tüketim hazzı filmin söylemek istediği birçok sözü kendisiyle çelişir bir uzama taşımaktadır. Fight Club, her ne kadar kapitalizm karşıtı bir eser olarak görülse de ince detaylarda hazcılık adına yoğun bir anlatıma sahiptir.  Ek olarak film, tüketim kültürü sorgulamasıyla da ayrıca dikkat çekmektedir.

American Psycho (Yön. Mary Harron, 2000)

Listenin bir diğer uyarlama filmi olan American Psycho, Bret Easton Ellis’in aynı adlı romanından esinlenmektedir. Maskülen, tüketici, narsist ve hedonist olarak ele alınan Patrick Bateman karakteri, filmde de benzer şekilde temsil edilmektedir. Ancak Mary Harron, American Psycho’nun film uyarlamasında sadece bireyin dönüşümüne odaklanmak yerine sistem ve özne arasındaki yapılanmaya da dikkat çeker. Toplumu yaratan gücün bireylerden oluştuğu gerçeği gibi bireyi de içinde bulunduğu toplum şekillendirir. Topluma özgü yaratılan kimliklerin şekillendirilmesi veya yeniden üretimi tüketim kültürünün ana besin kaynağı olarak ele alınabilmektedir.

İdealist, karizmatik, bakımlı, saygıdeğer ve normlara uygun bir erkek olan Patrick, şiddete olan eğilimini birer kültür nesnesi olarak tüketmektedir. Özellikle Patrick’in ataerkil sistemde edindiği saygınlık fiziki görünümü ve çekiciliğiyle harmanlanır. Her ne kadar kötü ve sapkın bir karakter olsa da birçok kadın tarafından arzulanır. Bu noktada Patrick yeni dünya sisteminin çürümüş bir mekanizması olarak yorumlanabilir. Modern çağın yarattığı yeni sapıklar/sapkınlar son derece eğitimli, kibar, statü sahibi olabilir; ancak tüketim tekrar ve tekrar kendisini meta fetişimiz üzerinden var eder. Patrick bir sapık olmasının yanı sıra tüketim kültürünü besleyen önemli bir figür olduğu için toplumda hâlâ kendisine yer edinmeye devam etmektedir.

Lost in Translation (Yön. Sofia Coppola, 2003)

Bir Konuşabilse adıyla Türkçeye çevrilen Lost in Translation, yetişkin bireyler üzerinden iletişimsizliği ve tüketim modasını güçlü sermaye mekânları üzerinden inceler. Dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan Japonya’da geçen hikâye, çağdaş bir romantik distopya anlatısı kurmaktadır. İki Amerikalı olarak aynı şehirde karşılaşan Charlotte ve Bob, küresel çapta hâkimiyet sahibi olan Tokyo’nun renkli ışıkları altında gölgeye düşen yapay ilişkileri sorgular. Erkek arkadaşıyla bir iş seyahati sebebiyle Tokyo’da bulunan Charlotte bu ilişki içerisinde adeta yapa yalnızdır. Öte yandan ünlü bir aktör olan Bob, Hollywood’un star sisteminin önemli örneklerinden biridir. Uluslararası bir reklam iş birliği için geldiği bu kalabalık şehirde insan yığınları arasında tek başına ve kimsesizdir.

Kültür endüstrisinin merkezinde yer alan iki önemli figür Charlotte ve Bob, kapitalizmin kültürel egemenliğine hükmeden iki ayrı yakayı temsil eder. Bir yanda erkek arkadaşının yoğun çalışma periyotları arasında yalnızlığa gömülmüş genç bir kadın; öte yanda tüm ihtişamının ve tanınırlığının altında ezilen, hayattan bıkmış yetişkin bir adamın yaşamından belirli bir kesite şahit oluruz.

Uluslararası arenadaki seyircilere ithafen kültür nesnesi olarak Tokyo’nun önemli gelir kaynaklarından biri olan kareoke barları, viski reklamı, ihtişamlı mekânlar, otel odaları çerçevesinde sunulan Lost in Translation, çağdaş insanın tek düzeliğini ve kültürel yıkımını tüketim psikolojisi üzerinden ele alır.

Shoplifters (Yön. Hirokazu Koreeda, 2018)

Japon Sinemasının çağdaş ustalarından Hirokazu Koreeda sık sık insan ilişkileri üzerine bir kurgu tasarlar. Özellikle aile, eş ve çocuklar üçgeninde çok katmanlı yapılanmalara yönelen yönetmen birçok filminde zorlu yaşam şartlarını ümitvâr bir pencereden bakmayı tercih eder. Shoplifters, geçimini arakçılık yaparak sağlayan bir aile komününü merkeze alır. Biyolojik bağdan ziyade duygusal bağ ile birbirine bağlanan arakçılar, gelişmiş ülkelerde dar gelirli hanelerin azımsanamayacak fazlalığına dikkat çeker. Üstelik en gelişmiş ve refah düzeyi yüksek ülkelerden biri olarak tanınan Japon yönetim sisteminin sosyal yapılanma ve çocuk hakları bakımından yetersiz görülmesi Shoplifters filminde sosyolojik aile bağları üzerinden irdelenir. Koreeda bu hususta “Ev, sevdiğin insanlarla yaşadığın yerdir.” mesajını “Kimin yanında mutluysan onlar ailendir.” İlkesiyle daha ileri anlamlara taşır.  Bir yanda gelişmiş teknoloji devi bir sistem öte yanda kırılgan aile yapıları ve geçim sıkıntısı içinde yaşayan getto halkı, iktidar gücün en küçük yapı taşı olarak ele alınır. Filmde aile bağını oluşturan hırsızlık eylemi yine bu küçük topluluğu bir arada tutan en yegâne eylem olması bakımından belki de toplumsal aile değerleri açısından oldukça kutsal olarak yorumlanabilmektedir.

[1]  Aydın vd. (2015) Tüketim Kültürü Çalışmaları Üzerine Bir Literatür Taraması

[2] Kara, Tolga (2014) Kültür Endüstrisi Kavramı Çerçevesinde Medya Ürünleri: Eleştirel Yaklaşım

İrem Yavuzer

1993 yılında Kadıköy’de dünyaya geldi ama hâlâ geldiği yere adapte olamadı. Sinema ve Televizyon bölümünde okudu, Okudukça daha çok sevdi sevdikçe daha çok izledi izledikçe daha çok hayata tutundu. Birinci dereceden sinema aşığı ancak eş zamanlı olarak müzikten ve bisiklet sürmekten de hoşlanıyor. Bol bol geziyor, gökyüzünü, renkleri ve uzaylıları seviyor.

Etiketler: alejandro jodorowskyamerican psychoandrzej zulawskibela tarrdavid fincherfederico fellinifight clubhirokazu koreedaLa Dolce VitaLost in Translationmary harronOn the Silver GlobeSátántangóshoplifterssofia coppolaTHE HOLY MOUNTAIN
İrem Yavuzer

İrem Yavuzer

1993 yılında Kadıköy’de dünyaya geldi ama hâlâ geldiği yere adapte olamadı. Sinema ve Televizyon bölümünde okudu, Okudukça daha çok sevdi sevdikçe daha çok izledi izledikçe daha çok hayata tutundu. Birinci dereceden sinema aşığı ancak eş zamanlı olarak müzikten ve bisiklet sürmekten de hoşlanıyor. Bol bol geziyor, gökyüzünü, renkleri ve uzaylıları seviyor.

YazarınDiğer Yazıları

    Dead of Winter (2025)

    Dead of Winter (2025)

    24 Kasım 2025
    Canavardan Romantik Bir Enkaz Yaratmak: Frankenstein (2025)

    Canavardan Romantik Bir Enkaz Yaratmak: Frankenstein (2025)

    10 Kasım 2025
    Burcu Ejderoğlu ile Budu (2025) Filmi Hakkında Bir Söyleşi

    Burcu Ejderoğlu ile Budu (2025) Filmi Hakkında Bir Söyleşi

    8 Ekim 2025
Sonraki Yazı
Dead of Winter (2025)

Dead of Winter (2025)

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Editörün Seçtikleri

Yabancılaşmanın Estetiği: Dünya Tuhaf Dalga Filmleri

Yabancılaşmanın Estetiği: Dünya Tuhaf Dalga Filmleri

Zeynep İlay Erken
27 Ekim 2025

Ayvalık Film Festivali’nde Kaçırılmaması Gereken Türkiye Prömiyeri Filmler

Suretin Sesi, Düşüşün Yankısı: Sound of Falling  (2025)

Tuba Büdüş
22 Ekim 2025

EFF’nin Ardından Festival Yönetmeni Doç. Dr. Sırrı Serhat Serter ile Söyleşi

EFF’nin Ardından Festival Yönetmeni Doç. Dr. Sırrı Serhat Serter ile Söyleşi

İrem Yavuzer
8 Haziran 2025

Ölümü İmgelemek: The Shrouds (2024)

Ölümü İmgelemek: The Shrouds (2024)

İpek Ömercikli
1 Haziran 2025

Zamansız, Yersiz, Ama Bize Dair: David Lynch’in Ardından

Zamansız, Yersiz, Ama Bize Dair: David Lynch’in Ardından

Fil'm Hafızası
2 Nisan 2025

  • Hakkımızda
  • Gizlilik Politikası
  • KVKK
  • Çerez Politikası
  • İletişim

Fil'm Hafızası © 2023

No Result
View All Result
  • Fil’m Hafızası – Keşfetmenin Keyfi
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
    • Ekibimiz
    • Gönüllülük İlanları
  • Film Önerileri
    • Aksiyon – Macera
    • Animasyon
    • Belgesel
    • Bilim Kurgu – Fantastik
    • Biyografi – Tarih
    • Drama
    • Erotik
    • Komedi
    • Korku – Gerilim
    • LGBTİ
    • Müzik – Müzikal
    • Romantik
    • Savaş
    • Suç – Gizem
    • Western
  • Sinema Yazıları
    • Ayvalık Film Festivali 2025
    • 32. Altın Koza
    • 44. İstanbul Film Festivali
    • 25. İzmir Kısa
    • Film Analizleri
    • Eleştiri – İzlenim
    • Liste
    • Özel Dosyalar
    • Röportajlar
  • Haberler
  • Kısa Filmler
  • Spotify
    • Podcasts
    • Playlists
  • Etkinlikler
    • Dinner Talks
    • Film Hafızası Akademi
    • Keşfetmenin Keyfi
  • Galeri
    • BiReplik
    • Bunları Biliyor Muydunuz?
    • Etkinlikler
    • Hafızadan Çıkmayanlar
  • İletişim

Fil'm Hafızası © 2023

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Create New Account!

Fill the forms below to register

All fields are required. Log In

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In