1998 yılından itibaren aralıksız devam eden, Türkiye’nin en önemli film festivallerinden Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu yıl 17. kez Ankaralı sinemaseverlerle buluşuyor. 8 Mayıs’ta açılışını gerçekleştiren festivalin koordinatörü Özlem Kınal ile festival üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
15 Mayıs’a kadar festival mekânları Kızılırmak Sineması ve Alman Kültür Merkezi Goethe Institut’te sürecek olan festivalin programına http://festival.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Id=687 adresinden, seans çizelgelerine de http://festival.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Id=688 linkinden göz atabilirsiniz.
Festivalin 17 yıllık serüvenini anlatır mısınız? Nasıl başladı?
Dediğiniz gibi Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge yolculuğunu hiç ara vermeksizin 17 yıldır sürdürüyor. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali ilk kez 1998 yılında sinemaseverlerle buluştu. Sinemanın görsel gücü ve ulaşabildiği kitle göz önüne alınarak kadınların yaşadıkları her türlü ayrımcılığı tartışmaya açmak, sinema endüstrisinin her alanında emek veren kadınların ürettikleri filmlerin, gerek kamera arkasındaki gerek kamera önündeki bu yoğun emeğin görünür kılınmasına katkıda bulunmak festivalin temel amaçları. Diğer yandan sinemayı bir “örgütlenme modeli” rolüyle referans alarak kadınların güçlenmesine katkıda bulunmak gibi bir hedefimiz de var.
Uçan Süpürge büyük bir iletişim platformu. Festival bunun ne kadarını kaplıyor ve festivalin Uçan Süpürge’nin amaçlarına katkıları neler?
Uçan Süpürge, kurulduğu 1996 yılından bu yana sadece Ankara’da değil, Türkiye’nin 81 ilinde yürüttüğü çalışmalarla oldukça geniş bir iletişim ağına sahip. 2001 yılından bu yana www.ucansupurge.org adresindeki bağımsız haber sitesi ile kadın haberciliği yapıyor. 600’ü aşkın kadın yerel muhabiri var. Bu, kurumun amaç ve hedeflerini gerçekleştirme yeteneği anlamında büyük bir güç. Festivalin ise çok daha heterojen bir kitlesi var, diğer projelerde ulaşamadığımız farklı gruplara da ulaşabilme olanağı veriyor. Aslında festival, çocuk gelinler ya da etnik ayrımcılıklarla ilgili diğer projelerimizden bağımsız değil. Hep birbirini tamamlayan çalışmalarla ilerliyoruz. Son 5 yıldır festivalde kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, çocuk gelinler, cinsiyet, dil, din ve etnik kimliklerle ilgili ayrımcılıklara yönelik filmlere yer verdiğimiz “Olay Yeri: Aile” bölümü yapıyoruz. Geçen yıldan bu yana aynı adlı projemizle bağlantılı olarak “Aynı Çatı Altında” bölümüne yer veriyoruz. Bu yıl “Benim Madam Curie’m” projemizi de festivale taşıyarak aynı isimle bir bölüm açtık. Elbette festival programında yer alan filmler sadece bu temalarla/bölümlerle sınırlı değil ama her yıl programda mutlaka projelerimizle bağlantı bölümlere, kadının insan haklarına dair tartışmamız gereken konulara yer veriyoruz.
Festivalin bugün geldiği noktayı ve Türkiye sinemasına katkılarını nasıl görüyorsunuz?
Her şeyden önce Türkiye sinemasının 100. yılını kutladığımız bugünlerde, Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olarak bu 100 yıllık tarihe –ağırlıklı olarak erkeklerin yazdığı bu tarihe– kadınlar olarak kayıt düştüğümüz için çok mutluyuz. Elbette 17 yıldır aşmak durumunda kaldığımız bir dolu engel oldu. Ayakta kalmayı başarmamızda sadece ekip olarak bizlerin değil, destekleriyle yanımızda duran herkesin ve festival gönüllülerinin katkısı çok büyük. Uçan Süpürge, yaklaşık 60 festivalin üye olduğu Uluslararası Kadın Filmleri Festivaller Ağı’nın üyesi. 2003 yılından bu yana Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu FIPRESCI’nin jüri gönderdiği dünyadaki tek kadın filmleri festivaliyiz. Bu uluslararası bağlantılar hem festivali farklı bir noktaya taşıyor hem de Türkiye sinemasının yurt dışında tanıtımına katkı sunuyor. Nisan ayında Malmö Uluslararası Kadın Filmleri Festivali programı kapsamında Türkiye’de Kadın Yönetmenler ve Türkiye sineması konulu özel bir bölümün konuğuyduk. Dortmund/Köln Kadın Filmleri Festivali de, programında özel bir bölüm ile Türkiye sinemasına yer verdi. Bugün festival kapsamında 22 farklı ülkeden yönetmenler ve Fransa’dan Creteil, Almanya’dan Dortmund/Köln, İspanya’dan Barcelona, Belçika’dan Elles Tournent ve Ermenistan’dan festival yönetmenleriyle “Sinema’da Kadın ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdik. Bu iletişim ağlarını, işbirliklerini kurabilmenin hem ülke sinemalarına hem de festivallerin kendi hedeflerine ulaşmaları anlamında çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, adında ‘Kadın Filmleri’ gibi tematik bir daraltma içermesine rağmen her daim zengin ve dopdolu bir seçkiyle izleyicilerinin karşısına çıkıyor. Bu sene programda Norveçli yönetmen Edith Carlmar adına da özel bir bölüm yer alıyor. Program hazırlanırken seçilen filmlerde nelere dikkat ediyorsunuz?
“Herkes için eşitlik” sağlandığı gün belki sadece Uçan Süpürge Uluslararası Film Festivali olarak anılabiliriz. Festivalin ortaya çıkış amacı, derdi, sözü doğrultusunda bilinçli olarak tematik olmayı seçmekle birlikte bu durum programı hazırlarken kendimizi sadece belli meselelere hapsettiğimiz anlamını taşımıyor. Böyle bir algı, hatta önyargı var kadın filmleri festivalleriyle ilgili. Oysa kadın filmleri festivallerinin programları diğer festivallerden hiç de farklı değil zenginlik ve çeşitlilik bakımından. Filmler özelinde bakarsak Berlin, Cannes, Toronto gibi büyük festivallerin programlarından farklı bir şey sunmuyoruz izleyicilere. Bu yıl 42 ülkeden 107 filmimiz var programda ve özellikle kurmaca filmlerin büyük bir kısmı adı geçen bu festivallerde ilk gösterimini yapan filmler. Tematik olmak programı daraltmak kadınların ürettiklerine, emeklerine haksızlık olurdu; filmlerin hikâyelerine ve türlerine baktığınızda sizi karşılayan çeşitlilik “sınırlamak” yerine “zenginleştiriyor”. Bu imkânı görerek oluşturuyoruz festival programını. Sinema tarihinden öncü kadın yönetmenleri, Türkiyeli izleyicilerle henüz buluşmamış sinema klasiklerini gün yüzüne çıkarmak başlı başına bir sinema serüveni sunuyor. Geçen yıl programa dâhil ettiğimiz “Kuzeyin Cadısı” bölümünde İsveç sinemasının ilk kadın yönetmenlerinden Mai Zetterling’i anmıştık. Bu yıl Norveç’teyiz ve Norveç’in ilk kadın yönetmeni Edith Carlmar’la buluşturuyoruz izleyicilerimizi. Carlmar, Norveç’in ilk kara film örneği olarak anılan Døden er et kjærtegn (Histeri, 1949)’nin de yönetmen koltuğunda. Programda yer alan filmlerinden Ung Flukt (Asi Kız, 1959) ise Liv Ullmann’ı beyazperdeye taşıyan ilk film. Bu bölümle kuzey ülkelerine yolculuğumuz önümüzdeki yıl da devam edecek. Bu yıl programda FIPRESCI ödülü için yarışacak 12 filmin yer aldığı “Her Biri Ayrı Renk”, festival sloganını taşıyan bölüm “Festival Çok Güzel, Gelsene!”, “Bir Ülke: Yunanistan” ve “Merhaba Komşu” diğer öne çıkan bölümler. 15 bölümde izlenecek 107 filmi seçerken bu yıl da tek kriterimiz toplumsal cinsiyet politikalarına aykırı bir sözü olmayan filmler olmalarıydı.
Program dâhilinde “Benim Madam Curie’m” adlı bir bölüm de yer alıyor. Biraz bu projeden söz eder misiniz?
Uçan Süpürge bu yıl, ilköğretim öğrencisi kız çocukların ileride seçecekleri mesleğe yönelirken cinsiyetçi kodları kırmak niyetiyle “Benim Madam Curie’m” adlı bir proje yürütüyor. Bu projeye paralel olarak hazırladık bu bölümü. “Benim Madar Curie’m” projesi kapsamında çekilen dört kısa animasyon ile Nermin Abadan Unat, Remziye Hisar, Dilhan Eryurt, Kamile Şevki Mutlu’nun hikâyelerine tanık oluyoruz.
Festival, izleyicilerine zengin film içeriğinin yanı sıra doyurucu bir atölye programı da sunuyor…
Bu yıl gösterimlere paralel olarak Zeynep Özbatur Atakan “Kadın Eli Değince Yapım Atölyesi”, Alin Taşçıyan “Film Okuma ve Film Eleştirisi Atölyesi”, Ramin Matin yönetimindeki Kusursuzlar’ın (2013) senaristi ve yapımcısı Emine Yıldırım senaryo atölyesi gerçekleştiriyor. Kent-Mekan-Cinsiyet forumu, Direnişin Kadınları Fotoğraf Sergisi, Sinema’da Kadın ve Toplumsal Cinsiyet yuvarlak masa toplantısı, Kadınlık Hâlleri atölyeleri ve Füsun Demirel’in BuluTiyatro ekibiyle festivale özel temsili “Evim! Güzel Evim!” ile Ankaralı sinemaseverler yoğun bir festival haftası bekliyor.
Birçok kültürde uzun yıllardır kullanılan ‘askı’ geleneğini canlandırarak festival bünyesinde Askıda Bilet uygulaması da gerçekleştiriyorsunuz.
“Askıda Bilet” uygulamasını paylaşma ve dayanışmanın değerini bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak üzere festivale taşıdık. Yeşilçam sinemasının dört yapraklı yoncalarından Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit ile Türk Eğitim Derneği bu uygulamaya destek vererek festivalin ilk 3 günü, gündüz seanslarının biletlerini askıya çıkardılar. Şu ana kadar aldığımız olumlu dönüşler bizi mutlu ediyor. Festivaller artık sadece film izlenen platformlar değil, çeşitli konuların tartışıldığı, iletişim ağlarının kurulduğu düzlemler. Bu anlamda askıda bilet uygulaması gibi uygulamalarla buluşma, bir arada olma, paylaşma ve dayanışma hâlini daha da güçlendirmek mümkün.
Bu yıl festivalde Uçan Süpürge Onur Ödülü ve Bilge Olgaç Başarı Ödülleri de sahiplerini bulacak. Ödüllendirilen isimlerden bahseder misiniz?
1950’lerde başladığı oyunculuk yaşamına 170’den fazla film sığdıran Muhterem Nur bu yılki Uçan Süpürge Onur Ödülü’nün sahibi oldu. Bu yıl festival programının tamamını 20 yıl önce aramızdan ayrılan Bilge Olgaç’a adadık. 2003 yılından bu yana adına ödül verdiğimiz Bilge Olgaç’ı bu bölümdeki ödül kategorilerini zenginleştirerek de anmak istedik. Alin Taşçıyan (Sinema Yazarı/SİYAD ve FIPRESCI’nin ilk kadın başkanı), Zeynep Özbatur Atakan (Yapımcı), Nezahat Gündoğan (Yönetmen), Çiçek Kahraman (Kurgucu), Natali Yeres (Sanat Yönetmeni) ve Şebnem Sönmez (Oyuncu) bu yılki Bilge Olgaç Başarı Ödüllerinin sahipleri oldular. Tema ödülü ise LİSTAG (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) ile Can Candan yönetimindeki Benim Çocuğum belgeseline verildi. FIPRESCI ve Genç Cadı ödülleri ise 15 Mayıs Perşembe akşamı Kapanış Töreni’nde sahiplerini bulacak.
Son olarak Fil’m Hafızası okuyucularına söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Gönüllülük esasına dayalı bağımsız sosyal sinema platformu Fil’m Hafızası’nı bir sinemasever olarak ilgiyle takip ediyorum. ‘Keşfetmenin keyfini’ dayanışma ile çoğaltmak dileğiyle…