Dilan Salkaya – Hindistan
1950’lerin Hint Sineması’nın akılda kalıcı, çalgılı çengili, bol ağlamaklı melodramlarına Nargis ve Raj Kapoor ikilisi hayat vermişti. Dönemin gözde kadın oyuncusu olan Nargis, Babul (1950), Jogan (1950), Deedar (1951) gibi trajik sonları bulunan melodramlarla anılmış, Raj Kapoor’la birlikte rol aldığı ikinci filmi Awaara (1951) ile ise yıldız konumuna erişmişti. Ünlü Hint yönetmen Mehboob Khan, onun için geleneksellikle modernlik arasında, uç noktaları tam olarak belirginleşmemiş bir çizgi çizmişti. Bu iki ayrı eksende sayısız role bürünen Nargis’in en unutulmaz melodramı Awaara iken, onu Oscar’a götürecek, kariyerini zirveye ulaştıracak son melodramı ise Bharat Mata (1957 – Mother India) olmuştu.
Başrol oyuncularının düet sahneleriyle belirginleşen melodramatik unsurlar, Awaara‘da sıkça karşımıza çıkıyordu. Filmin hem başrolünde oynayan hem de yönetmen koltuğunda oturan Raj Kapoor, resimsel bir estetik sunuyordu. Filmde genç bir avukatı canlandıran Nargis, öz babasına saldıran Raj’ı (Raj Kapoor) savunan, Rita adlı genç ve alımlı bir kızdı. Kendisinden sonraki tüm melodramların prototipini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz Awaara, bir insanın başına gelebilecek her türlü acıyı, talihsizliği, hüznü yüklenerek zengin ve fakir ayrımını kalın çizgilerle gösteriyordu. Türk Sineması’nda etkisini uzun yıllar arabesk türü üzerinden belli eden film, “Kalbin kanunlara ihtiyacı yoktur.” argümanında temellenen uzun bir talihsizlik yumağıydı.
Hayatı boyunca bir haydutun çocuğunun, yine bir haydut olacağı fikrini savunan zengin bir savcının vârisi olan Rita, çocukluk aşkı Raj’ı yıllar sonra bulmuştu ancak çocukluk hayallerinde kendisi gibi avukat olmak isteyen Raj, şimdi bir hayduta dönüşmüştü. Kendi babasının ölümünün ardından Rita’nın koruyucu babalığını üstlenen savcı Raghu, Raj’ın öz babasıydı fakat bundan habersizdi. Yirmi sene önce deliler gibi sevdiği Leela’nın kendisini azılı haydut Jagga ile aldattığına kanan Raghu, bu günahkâr çocuğu annesiyle birlikte sokağa atmıştı. Raj; zalimlerin yoksulları ezdiği, yoksulluğun suç ürettiği bir toplumda kötülerle karşılaştığı için iyi kalamamış, çalmış, yankesicilik yapmıştı. Rita’yla tekrar karşılaşınca ise haydutluğu bırakıp çocukluk hayallerine dönme kararı almıştı. Raj’ı bu bedbaht yaşamdan kurtarıp sevgisiyle yeniden iyi eden saf, masum, melek kız rolüyle karşımıza çıkmıştı Nargis.
Aşk öykülerini, sınıfsal bölünmeler üzerine kuran Raj Kapoor, fakir olduğu ve kenar mahallede büyüdüğü için suça itilen Raj’ı, başına her türlü belanın geldiği, ezilen, avare bir delikanlı olarak çizmiş ve tohumları Sadri Alışık’ın hayat verdiği Turist Ömer’e kadar serpilen unutulmaz bir melodram kahramanı yaratmıştı.
Zengin kız fakir oğlan klişesini belki de melodram türünün çok erken dönemlerinde ele aldığı için göze batmamış, uzun süresine rağmen sıkmamıştı Awaara. Ardı arkası kesilmeyen tesadüflere yenisi eklendikçe filmin sonunu tahmin etmek kolaylaşmıştı. Ancak aşk, suçlu bir çocuğun aşkı da olsa masumane yanıyla her şeyi mutlu sona ulaştırmış, düğümleri çözmüş, melodramların kavuşmaz aşıklarını bir hapishanenin demir parmaklıklarında da olsa birleştirmişti.
Nargis’in son filmi Bharat Mata ise epik ve tarihsel ikonografilerle, mitolojik göndermelerle örülü bir ahlaki değerler güzellemesiydi. Filmde fedakâr, cefakâr, kendisini çocuklarına adamış, toprağını ocağı bellemiş bir anne rolüyle gördüğümüz Nargis, yalnızca kendi çocuklarının değil tüm köyün de Radha annesiydi. Ahlaki değerlerine bağlı, kendi namusunu köyün namusuyla bir tutan Radha’yı gelin olarak köye gelişinden alıp 80’li yaşlarına kadar götürme fırsatı elde ediyorduk.
Eşi Shamu’nun ailesi, evlenebilmeleri için topraklarını rehin vermişti ve borcu ödemek için mahsulün üç hissesini köyün tefecisine kaptırmışlardı. Radhu, zor hayat şartlarında dul kalmış, aşırı yağış sonucu sel olunca ekinini, evini, en küçük çocuğunu kaybetmiş, yine de pes etmemişti. Çocuklarına tek başına hem analık hem de babalık yapmıştı.
Naushad Ali’nin yüz enstrümanlı bir orkestra ile düzenlediği film müzikleri, Hint filmlerinde alışkın olduğumuz resimsel ve rüyasal boyutlu düet sahnelerini en etkili şekilde süslüyordu. Awaara‘da olduğu gibi çerçeve anlatıyla son bulan film, kötü karakter olarak karşımıza tefeciyi koyarken Radhu’nun oğlu Birju’nun onu öldürmesiyle, ardından Radhu’nun kendi oğlunu öldürmesiyle mutlu bir sona ulaşmıyordu. Geride gözü yaşlı, düşünceli, derin bir ana kalıyordu. Artık köyün çehresinden de bir basamak üste çıkarak tüm Hindistan’ın anası oluyordu Radhu.
Awaara‘nın, “Kalbin kanunlara ihtiyacı yoktur.” mesajını kendi öz süzgecinden geçiren film, ana olmanın, adil olmaya bir engel oluşturmadığını göstererek Hindistan geleneklerinde dul kaldıktan sonra tekrar evlenmeyi yasaklayan sosyal kurallara da değiniyordu. Bununla da yetinmeyip bir “hayvan” gibi çalışan yoksul köylüler sabanın altında, kızgın güneşin altında canlarını dişlerine takarak kaderlerinin değişeceğine inanmak isterken Mehboob Khan, toplumsal adaletsizliği ve sınıf kavramını da eleştiriyordu. Sonunda, tüm köylünün toprağına zararı dokunan tefecinin ölümünü seyirciye göstererek alışılagelen geleneksel düzeni altüst ediyordu.
Finalde, aynı zamanda filmin girişinde de yer alan sahnede, köye su arkı geliyordu. Radhu’dan, köyün en yaşlısı olduğu için arkın açılışını yapmasını istiyorlardı. Toprak uğruna eşinden, çocuğundan, gençliğinden olan Radhu, alnının ortasına muntazam damlatılmış gençlik kınasını, hayallerinde o suya katık edip suyu tüm ölen ailesinin ruhuna doğru akıtıyordu.
Nargis’in kariyerinin ilk ve son zamanlarını temsil eden Awaara ve Bharat Mata, melodram olarak anılmalarına, tesadüflerine, klişelerine, görmeye alışkın olduğumuz yenik ama mücadeleci yoksul karakterlerine rağmen Hint Sineması’nın kilometre taşlarından olmayı başarıyordu. Argümanlarını sağlam repliklerle ve göz alıcı oyunculuklarla ortaya koyan iki usta yönetmen, canlarını dişlerine takarak sinemanın kaderini değiştirmek için uğraşıyorlardı.