Sürekli üzüntü duyma, çaresizlik hissi, huzursuzluk, durgunluk, bitkinlik, yerli yersiz ağlama isteği, kontrol edilemeyen öfke nöbetleri, uyku bozuklukları, donuk bakışlar, aşırı kilo alıp verme, zaman zaman bir balyoz gibi inen intihar düşüncesi, konsantrasyon bozukluğu, kararsızlık, aşırı alkol tüketimi, ürkeklik, kendini işe yaramaz ve değersiz hissetme, detayları hatırlamada güçlük çekme, önceden değer verilen ve yapmaktan keyif duyulan şeylere karşı ilgisizlik, hayatın anlamsız olduğu düşüncesi…
Siz de mi bu dertlerden muzdaripsiniz? O hâlde depresyondasınız! Ama yalnız değilsiniz. Geleceğe karşı umutsuz gözlerle bakan, belirsiz bir ömür geçirdiğini düşünen, derin varoluşsal sancılar içinde boğulan başkaları da var.
İşte size birlikte depresyona girebileceğiniz film karakterleri.
Not: Sıralama kronolojiktir.
1- Interiors (Yön: Woody Allen, 1978)
Eve
Terk edilmeyi kaldıramayıp intihara teşebbüs eden, kocası başka bir kadınla evlenmeye karar verince de ikinci defa intihar ederek hayatını noktalayan, aslında Woody Allen’ın alışkın olduğumuz nevrotik kadın karakterlerinden sadece bir tanesi, Eve. İki kızıyla birlikte Ingmar Bergman’ın kadınlarına göz kırpan, eski bir aktris.
2- Faithless (Yön: Liv Ullmann, 2000)
David ve Marienne
Yaşamdan ne tür beklentilerinin olduğunu bilmeyen, birbirleriyle aşkları yerine mutsuzluklarını paylaşan fakat bu paylaşımdan bir türlü eli yüzü düzgün bir ilişki doğurmayı başaramayan, yardıma muhtaç, inişli çıkışlı hayatlarından kendilerini kurtaracak kahramanı bekleyen, işin kötüsü bu kahramanın aralarında kurdukları anlamsız bağ olduğunu düşünen ikili: David ve Marienne.
3- The Hours (Yön: Stephen Daldry, 2002)
Virginia Woolf, Laura, Clarissa
Gelecekten umutsuz üç kadın. 1923’te Mrs. Dalloway’i yazmakta olan, depresyonun eşiğindeki Virginia Woolf, 1951’de ikinci çocuğuna hamileyken Woolf’un romanından etkilenerek intihar etmeye kalkışan Laura ve 2001’de AIDS hastası eski eşine sürpriz parti hazırlığında olan Clarissa. Farklı zamanlarda yaşayan ama ruhlarında aynı boşlukları taşıyan üç kadının bir güne sığan hayatı.
4- Adaptation (Yön: Spike Jonze, 2002)
Kalçaları büyük olduğu için kendisinden nefret eden, öz güvensiz, karşı cinsle bir türlü yakınlaşamayan, aldığı kararları hayata geçiremeyen, ilham perilerini kendisine küstürmüş, senaryolaştırmak istediği kitapta asla sona ulaşamayan, aklından geçen hikâye ve fantezilerde boğulan Charlie Kaufman. Kâğıda, bakarak yazı yazabileceğini düşünen bir senarist…
5- Sylvia (Yön: Christine Jeffs, 2003)
Sylvia
İlk Amerikan feminist romanı kabul edilen Sırça Fanus’un yazarı Sylvia Plath’in gerçek hayat hikâyesi. Artık yazacak bir şeyi olmadığı için kendisini üretemeyen, değersiz bir kadın olarak gören Sylvia, uçuruma doğru sürüklenmeye başlar. Eşinin kazandığı başarılar ve ilgisizliği de kendi başarısızlığına eklenince, otuz yaşında, genç, güzel bir kadınken intihar ederek hayatına son verir.
6- Imaginary Heroes (Yön: Dan Harris, 2004)
Ben, Sandy, Tim
Oğlunun intiharı sonucu neredeyse bütün gününü parktaki bankta oturarak geçiren bir baba, Ben. İçine kapanık, oğlunun ölümüyle bir de uyuşturucuya başlayan anne, Sandy. Sosyal ilişkilerde her daim başarısız olmuş, uyumsuzluk sorunları yaşayan, ölen kardeşinin öz kardeşi olmadığını öğrenince iyice yıkılan Tim. En küçüğünden en büyüğüne, depresyona, boşluğa gömülmüş bir aile.
7- Lonesome Jim (Yön: Steve Buscemi, 2005)
Jim
Yirmi yedi yaşında, yazar olabilmek için çırpınan, hayatı belirsizlikler üzerine kurulu Jim. Yeni tanıştığı Anika’yı erken boşalma sorunu nedeniyle mutlu edemez, koçluk yapmayı denediği çocuk basketbol takımı hiçbir maçı kazanamaz. Gidişat böyle olunca kendisini her anlamda yetersiz görmeye başlar. Jim’in ihtiyacı olan tek şey, sil baştan yaşanacak yepyeni bir hayattır.
8- The Banishment (Yön: Andrei Zvyagintsev, 2007)
Vera
Yaşamakta olduğu yalnızlığı, çaresizliği, yorgunluğu ve bıkkınlığı, kendisine karşı ilgisiz eşine anlatabilmek için son çare olarak başka birinden hamile kaldığı yalanını söyleyen, güçsüz, öz saygısını yitirmiş, ne yapacağını bilemeyen bir kadın, Vera. Kendisine sahip çıkacak, kendisini koruyup kollayacak bir hayat arkadaşının özlemini duymaktadır, her kadın gibi.
9- Helen (Yön: Sandra Nettelbeck, 2009)
Hâlsiz, uykusuz, ağlama nöbetleri geçiren, dikkati dağınık, bir önceki evliliğinden kalan bastırılmış yasını sonradan gün yüzüne çıkaran bir müzik profesörü, Helen. Ayrıldığı eşi, kızını yanına alacağını söyleyince kendisini iyice başarısız, yetersiz hissetmeye başlayan Helen, sahip olduğu tek desteğini, anneliğini de kaybedince, önünü göremeyeceği kadar karanlık düşüncelerde kaybolur.
10- Blue Jasmine (Yön: Woddy Allen, 2013)
Jasmine
Eşi dolandırıcılık suçundan hapse girince lüks hayatından ödün vermek zorunda kalıp kendisini her anlamda çatışma yaşadığı üvey kardeşinin ve onun işçi sevgilisinin yanında bulan, her daim ağlamaya hazır gözleriyle ve arada bir patlak veren öfke krizleriyle akılda yer eden, alkole ve antidepresanlara sığınarak kaybettiklerinin yerini doldurmaya çalışan bir kadın, Jasmine.
Var mıdır Kader’in Bekir’i gibi karamsarı?
Eşkıya’nın Cumali’si?
Gönül Yarası’nın Dünya’sı?
The Others finalinden sonra Grace kadar çaresizi?
Bir Rüya İçin Ağıt’ın hangi birini saysak ki?