Vanilla Sky (Yön. Cameron Crowe, 2001)
Doğduğumuz andan itibaren gördüklerimiz ve deneyimlediklerimiz karşısında boş bir levhadan ibaret olan zihnimizi yavaş yavaş doldurmaya başlarız. Yaşadığımız süre boyunca en yakınlarımızın beklentilerini karşılamak isterken aynı zamanda toplumun bize dayattığı ve bizim gördüğümüz, olmak istediğimiz insanlar hâline gelmeye çalışırız. Peki ya olmak istediğimiz kişi olamaz ve beklentiler karşısında yenilgiye uğrarsak o zaman ne yaparız? İşte o andan itibaren zihin sanrılar üretmeye başlar ve bilinçli ve bilinçsiz zihin arasında kişinin farkında olmadığı bir çatışma söz konusu olur. Bu çatışma, histeri, saplantı ve fobi gibi nevrotik bozukluklara sebep olur. Rüya ve gerçek arasında gidip geldiğimiz, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemediğimiz filmlerin arasında başı çeken Vanilla Sky (2011) da zihnimizin kontrolünü ele geçiren bir başyapıt olarak karşımıza çıkar.
Tom Cruise, Cameron Diaz ve Penélope Cruz’un başrollerini paylaştığı, Amerikalı senarist ve film yönetmeni olan Cameron Crowe’un ise yönetmenliğini yaptığı film, İspanyol sinemacı Alejandro Amenábar’ın 1997’de yazıp yönettiği Abre los ojos adlı filmin (remake) yeniden çevrimidir. Filme ve mizansene yeni bakış açıları getiren filmin Remake’i, günümüz dünyasında siyah-beyaz bir gösterimin rengârenk sunumuna çevrilerek ve Holllywood yıldızlarıyla parlatılarak karşımıza çıkar. Filmin orijinal hâlini izleyen ve yeniden çekilmesi gerektiğini düşünen Tom Cruise, filmin yapımcılığını üstlenerek 4 yıl sonra ana karakter olarak David karakterine ruh verir.
İki film de genel olarak aynı hikâye üzerinden ilerlese de yeniden çevrimde bariz farklılıklar ortaya çıkar. Remake filmin mizanseni yenilikçi bir yaklaşım sergilerken, diyaloglar ve oyunculuklar abartıldıkça abartılır ve sinema perdesini parlatır. Karakterler ise günümüz dünyasında görmek istediğimiz parlayan yüzler hâline, yaşamak istediğimiz kusursuz hayatları yaşar hâle gelirler. Filmin belkemiğini oluşturan Sofia karakterinden yola çıkarak bu değişime bir örnek verebiliriz. Önceki filmde Sofia’nın kendi hâlinde bir pandomim sanatçısıyken, Vanilla Sky’da parlamak isteyen bir oyuncuya dönüşmesi filmde metaforik olarak setin de karakterle birlikte bir şehirden başka bir şehre “parıltılı” Hollywood dünyasına taşınmasıyla anlam kazanır.
Hikâyeye aynı zamanda orijinal yapımından farklılık olarak prequel (backstory) eklenerek karakterin sanrıları daha da güçlendirilir. Filmde David’in sahip olduğu şirketi ele geçirmek istediklerini düşündüğü 7 kurul üyesi, karakteri bir rüyanın içine daha sürükler. Hikâyede 7 üyeye 7 Cüceler’den atıf yapılarak, insanoğluna var olan dünyasında onu büyük bir yokuşa sürükleyen öfke, açgözlülük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur ve tembellik özelliği yüklenerek David’i aslında tüm bunların içerisinde kendisiyle baş başa bırakır.
Abre los ojos (Aç Gözünü), sahnelere ve mizansene farklı bir boyut kazandırılarak Vanilla Sky adını alır ve karakterin kırılma noktası yaşayıp, hayal dünyasına daldığı andan düş gücüne girdiğimiz son sahneye kadar gökyüzü filmin adını yaşatarak vanilya rengine bürünür.
Nitekim aynı hikâyeye sahip bu iki filmin derdi, aynı karakteri her iki filmde de canlandıran güzel oyuncu Penelope Cruz (Sofia)’a kavuşmak, uyku hâlinde olan bilinci uyandırmak gibi görünse de filmin kişilikleri aslında tamamen farklıdır. Filmin orijinal hâline depresif ve karamsar bir çocuk dersek, Remake’i yaramaz ve eğlenceli bir çocuğa dönüşür.
Göksu Ertüren