9. Pembe Hayat KuirFest, 23 Ocak Perşembe akşamı Institut français’ta düzenleyeceği açılış seremonisinin ardından Babylon’da düzenleyeceği açılış partisi ile dokuzuncu senesine merhaba diyecek!
Gökkuşağının AltındaHer yıl pek çok uzun metraj kuir yapımı festival severlerle buluşturan KuirFest, “Gökkuşağının Altında” seçkisi kapsamında bu yıl da dünyanın dört bir yanından kuir kurmacaları ağırlıyor! Yaşlılık, göçmenlik, gençlik, biseksüel haller, mistik kurgu gibi temaları odağına alan seçki, Amerika’dan Lübnan’a çeşitli ülkelerden hikayelerle yaşamın her anında ve alanında lubunya olma hallerini harmanlıyor! Günceli ve gündemi takip ederek izleyicinin özdeşlik kurup kendi hayatından hikâyeler bulabileceği filmlere ev sahipliği yapan seçki içerisinde TRANSONSUZ (TRANSFINITE, 2019), Şifa (Chronic, 2017), Greta (2019), Kavak Yelleri (These Peculiar Days, 2019) ve Karanlıkta Parlayan (Tinta Bruta, 2018) filmleri yer alıyor.
Amerika yapımı TRANSONSUZ, parça parça trans hikâyelerinden oluşan, kuir mistik kurgu üzerine bir film olarak sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Film, trans hallerin günlük hayatta karşı karşıya kaldığı tüm olumsuzluklara karşı izleyiciyi lubunyanın ahıyla biçimlendirilmiş mistik bir gezintiye çıkarıyor ve lubunyanın gücünü evrenin farklı bir kurgusuyla birleştirerek izleyiciye fantastik bir mücadele alanı sağlıyor. Amsterdam merkezli TranScreen Film Festivali’nden “Seyirci Ödülü” ile dönen ve birçok trans öznenin tekil deneyimleriyle tek bir bütünlüklü hikâye oluşturan yapımda kamera arkasından kamera önüne ekibin çoğu translardan oluşuyor. Filmin yönetmeni Neelu Bhuman KuirFest için İstanbul’da olacak ve filmin 25 Ocak tarihindeki gösteriminin ardından gerçekleşecek soru-cevap etkinliğinde izleyicilerle söyleşecek.
Şifa, Lübnan’da yaşayan bir fotoğraf sanatçısı olan Omar’ın acılarına odaklanıyor. Sevgilisini bir bombalı saldırıda kaybeden Omar, bu kayıpla baş edebilmek için sevdiklerini kaybeden insanlarla fotoğraf çalışmaları yapıyor. Onlarla kurduğu ilişkiyle hem kendi acısını yaşıyor, hem de yaralarını sarıyor. Sanatın iyileştirici ve dönüştürücü yanını, kolektif çalışmanın yarattığı hafiflik hissiyle birleştiriyor ve seyirciye sunuyor. Yasla olan ilişkimize bakan film, lubunyaların Orta Doğu’da yaşadığı acılara ortak oluyor ve savaşın karanlık yönünden sanat sayesinde nasıl sıyrılabileceğimizi fısıldıyor.
Greta, toplumun yaşlı dediği, ancak aşkla tazelenerek yaş almaya devam eden Greta’nın hikâyesine götürüyor izleyiciyi. Brezilya yapımı film, yoldaşı olan bir lubunyaya yardım ederken hayatının aşkını imkânsızlıklarıyla beraber tazelenerek yaşayan karakterinin öyküsü üzerinden lubunyaların dostluğunun hayatta ne gibi pencereler açtığını gösteriyor. Aşkın tüm iniş çıkışlarını ve o aşk için yapılabileceklerin sınırsızlığını gözler önüne seren Greta, kendi karakteriyle aslında varoluşun ne kadar değişken, öngörülemez ve kararlı olduğunun altını çiziyor. Armando Praça’nın yönetmen koltuğunda oturduğu film Milano Uluslararası Lezbiyen ve Gey Film Festivali’nden “En İyi Film” ve “Jüri Özel Ödülü” ile döndü.
Kavak Yelleri, izleyiciyi kaybolan yılların geri gelmesi arzusuyla yanıp tutuşturacak! Film, lise mezuniyetini kutlamak için şehirden uzak bir yere giden bir grup arkadaş üzerinden aşk ve bağlılık gibi kavramları işliyor. Ergenliğin tüm karmaşasını zihinsel, fiziksel ve cinsel deneyimleriyle geçiştirmeye çalışan grup; kendilerini nefret, tutku ve sevgi ekseninde özgürce inşa etmeye çalışıyorlar. Kolektif ortaklığın şoke edici bir şekilde birleştirdiği, gençlik esintisi tadındaki yapım, Playa Del Carmen Uluslararası Queer Film Festivali ve La Frontera Queer Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü”ne lâyık görüldü.
Karanlıkta Parlayan, vücuduna sürdüğü neon boyalarla sohbet odalarında kamerada şov yapan ve “tekinsiz bir şehirde” kendine bu şekilde güvenli alan yaratan bir gencin yalnızlığından hareketle; bu yalnızlıkların nasıl çoğalabileceğini ve çoğalan bu yalnızlıkların varlığın öz inşasına ne gibi etkileri olduğunu bizlere güçlü bir hikaye ve seyirciyi filmin bir parçası haline getiren kurgusuyla karşımıza çıkıyor. Türkiye prömiyerini yapılacağı filmin Berlin Uluslararası Film Festivali’nden Teddy Ödülü ve C.I.C.A.E Ödülü ile dönüyor ve toplamda 14 ödülü ve 8 adaylığı bulunuyor.
Kuir Belgeseller
Çeşitliliği ile ön plana çıkan Kuir Belgeseller, dokuzuncu senesinde Türkiye’de LGBTİ+ kamuoyunda yeni tartışmalara yer açacak! Başka ülkelerin deneyimleri ile zenginleştirilen bu seçki, farklı pencerelerden bakma imkânı sağlarken; lubunya hallerden mülteciliğe, şair olmaktan kendi tarihimizi yazmaya kadar pek çok odağı göz önüne seriyor.
Kuir Belgeseller’de bu yıl Geçiş/Uyum (Transitioning, 2016), Sığınak: Cennet’in Kaybı (Shelter: Farewell to Eden, 2019) Lemebel (2019), Arşivciler (The Archivettes, 2018), Ne Havva’dan Ne Adem’den: Bir İnterseks Hikayesi (No Box for Me. An Intersex Story, 2018), Ben Moshanty. Beni seviyor musun? (I’m Moshanty. Do you love me? 2019) ve Ataerkil Ritüeller (Paternal Rites, 2018) yer alıyor.
Geçiş/Uyum, güncel tartışmalara translar cephesinden verilen bir cevap niteliği taşıyor. Trans varoluşun hayatın hangi aşamalarından geçtiğini, trans hallerin kendini gerçekleştirmesi için ne gibi imkânların ortaya konması gerektiğini, karşı karşıya kalınan fobinin dili, dini ve ırkı olmadığını; bir transın kendini inşasının ve yine bu süreçte karşı karşıya kaldığı engellerle mücadelesinin ne kadar çok ortak yönü olduğunu bizlere farklı bakış açılarıyla sunuyor film. Yapım, Türkiye lubunya hareketine de yeni bir tartışma alanı açıyor.
Sığınak: Cennet’in Kaybı, uzun yıllardır bir yangın yerine dönmüş olan Libya’da yaşamının peşinden koşan bir transın hikâyesini bugünün gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Yaşamak için çok zorlu deneyimlerin içinden geçen lubunyanın, hayatının peşinden koşarken yaşadığı tüm zorlukları seyirciye hissettiren yapım, duyarsızlaştığımız yanlarımızı bizlere hatırlatıyor. Empatinin önünü de açan İtalya ve Fransa ortak yapımı Shelter, Copenhagen Uluslararası Belgesel Festivali’nde büyük ilgi toplamıştı.
Türkiye prömiyerinin KuirFest’te yapılacağı Lemebel, Latin Amerika’nın en önemli kuir aktivistlerinden şair ve çağdaş sanatçı Pedro Lemebel’in hayat hikâyesine odaklanıyor. Lemebel’in sanata ve hayata bakışını, lubunyalığını ve tarihsel önemini “Lemebelce” anlatan yapım, Türkiye lubunya hareketine karşılaştırmalı bir örnek sunarak aktivistleri güçlendirecek ve yoldaşlık duygusunu pekiştirecek şiirsel bir anlatım taşıyor. Berlin Uluslararası Film Festivali’nden “Teddy Ödülü”nü kazanan Lemebel’in pek çok ödülü ve adaylığı bulunuyor. 25 Ocak’ta Institut français’ta düzenlenecek gösterimin ardından film üzerine bir söyleşi gerçekleştirilecek.
Arşivciler, His’tory’nin eril tahakkümüne karşı Her’story’de ısrar ediyor; öznelerin kendi tarihlerini yazmalarının ve kendi belleklerini oluşturmalarının önemini vurguluyor. Film, lezbiyen olmanın ve feminist olmanın kesişimselliğini lezbiyen feminist bir örgütlenmede gören Amerikalı bir grup aktivistin bir araya gelişlerini, örgütlenişlerini ve kendi tarihlerini yazışlarını aktarıyor. The Archivettes, bu yanıyla Türkiyeli lezbiyen feminist varoluşları güçlendirecek başka bir bakış açısı sunma potansiyeli taşıyor. Filmin 25 Ocak Cumartesi günü Feminist Mekan’da yapılacak gösteriminin ardından bir söyleşi gerçekleştirilecek.
Toplamda 8 ödülle bu yılın en iyi interseks yapımı olma iddiasını taşıyan Ne Havva’dan Ne Adem’den: Bir Interseks Hikayesi, interseks bireylerin kendi hikâyelerinden hareketle yan yana gelerek birbirlerinin dertlerine derman oluşlarının hikâyesini sunuyor. Kuir Belgeseller bölümü bu filmle, Türkiyeli izleyicinin zihnine “İnterseksler vardır!” sözünü kazımayı hedefliyor!
Ben Moshanty. Beni seviyor musun?, Papua Yeni Gine’nin ilk ve tek LGBTİ+ filmi olarak karşımıza çıkıyor! Kadınlar açısından dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri olan Papua Yeni Gine’de trans kadın olmayı, Moshanty’nin hikâyesiyle gözler önüne seriyor. Her şeye rağmen yaşama ısrarının hem yürekleri burkan hem de sistemi büken hikâyesini konu alan yapım; gullümün evrenselliğini, lubunyalığın aynılıklarını ve dünyanın bir ucunda trans olmanın öteki ucunda trans olmayla ne kadar benzerlik taşıdığını anlatıyor ve seyircinin içinden güçlenerek çıkacağı bir tecrübe vaat ediyor. Festivalin ikinci günü olan 25 Ocak’ta Institut français’ta düzenlenecek olan gösterimin ardından seyirciler yönetmen Tim Wolff ile soru-cevap etkinliğinde buluşacak.
Ataerkil Ritüeller, seçkideki diğer filmlerin yanında biçimsel farklılığıyla öne çıkıyor. Film, yönetmenin kendi hikâyesini, çok küçük yaşlarda yaşadığı travmatik deneyimlerden kurtuluş çabasını ve güçleniş biçimini sergiliyor. Feminist yönteme yeni bir tarz katarak seyircinin kendi travmalarından güçlenerek çıkmasının yeni bir yolunu paylaşan Paternal Rites’ın yönetmen koltuğunda bir trans oturuyor: Jules Rosskam! Filmin 24 Ocak’taki gösteriminin ardından hayatta kalan hikâyelerinin dönüştürücü olasılıkları üzerine konuşulacak.
Kuir Diziler
Kuir Diziler bölümümüz, bu yıl Kulüp Splendida’ya (Club Splendida, 2019) ev sahipliği yapacak!
Kulüp Splendida, kuir bilim kurgu dalında bizleri uzaya çıkarmaya hazırlanıyor! Beş lubunyanın fezada, hayallerindeki gezegeni bulma macerasına odaklanan yapım, komedi unsurlarının da yer aldığı beş bölümlük mini dizi olarak karşımıza çıkıyor. Almanya yapımı olan dizinin yönetmen koltuğunda Caio Soares oturuyor.
kÜLT
Pembe Hayat KuirFest her yıl olduğu gibi bu yıl da kuir film tarihinin kült yapımlarını takipçileriyle buluşturuyor. Sinefillerin ve festival takipçilerinin sabırsızlıkla beklediği kÜLT seçkimiz bu yıl kuir sinemanın öncü yapımlarından Benim Şugar Çamaşırhanem (My Beautiful Laundrette, 1985) ve Küründen Dolapta (The Celluloid Closet, 1995) filmlerini ağırlıyor.
İngiliz sinema tarihinde özel bir yere sahip Benim Şugar Çamaşırhanem 35. yaşını kutlarken göçmen olmaktan öteki lubunya olmaya, dönemin İngiltere’sinde hayatta kalmaktan aşka tutunmaya ve kapitalizmin o dönem lubunyalara yaklaşımından temsil sorununa kadar retrospektif bir aynalamayla bugüne sarkastik eleştiriler sunmaya devam ediyor. Ünlü yazar Hanif Kureishi’nin kaleme aldığı My Beautiful Laundrette, Pakistanlı bir genç olan Omar ile çocukluk arkadaşı Johnny’nin sonunda aşka dönüşen tanıdık öyküsü üzerinden hırs, rekabet, hayatta kalma, şehrin ötekisi olma ve tüm bunların beyazlıkla çarpışmasını seyircinin gözleri önüne seriyor. Bir dönem filmi olan bu yapım, lubunyalığın dününden bugününe bir perspektif sunarak hala çözülememiş sorunları ve ne kadar yol aldığımızı bizlere hatırlatıyor. İngiliz Film Enstitüsü’nün (BFI) 20. yüzyılın en iyi 50 İngiliz filmi arasında saydığı yapım, “En İyi Senaryo” Oscar’ına aday olmuş, ünlü aktör Daniel Day Lewis bu filmdeki Johnny rolüyle çok konuşulmuştu. Filmin 26 Ocak’taki gösteriminin ardından İskoçyalı Kuir Uluslararası Film Festivali ekibinden Marc David Jacobs izleyicilerle film üzerine soru-cevap tadında bir söyleşi gerçekleştirecek.
Hollywood endüstrisindeki ünlü kişiler ile sohbet eşliğinde ilerleyen Küründen Dolapta, 25. yılında Türkiye izleyicisiyle ilk kez buluşacak! Bu gösterim üzerinden, ünlülerin temsil ettikleri lubunya karakterlerle ilişkilerini ve Hollywood endüstrisinin LGBTİ+ karakterleri ele alışını dönemin ruhuyla bugüne taşımaya hazırlanan KuirFest; belgesel niteliğinde olan bu filmle dünden bugüne temsilde ne kadar yol alındığını ve buna yönelik eleştirileri canlı tutmayı hedefliyor.
Kısa Seçkileri
Pembe Hayat KuirFest her yıl kısa seçkileriyle sinemayı kuirleştiren kısa film seçkilerine geniş yer ayırıyor. Festival programı kapsamında bu yıl tam yedi kısa film seçkisi gösterilecek.
KuirFest’in yıllara yayılan Türkiye’den Kuir Kısalar (Queer Shorts from Turkey) seçkisi, Türkiye kuir sinemasının gelişimine de ayna tutuyor. Birçok yeni kuir sanatçının çeşitli formlarda ve konularda filmlerle dâhil olduğu seçki, bizim hikâyemizi bizim gözümüzle bize anlatıyor. Lubunyalığın farklı hallerini bambaşka renklerle programa taşıyan festival, Türkiyeli sanatçıların aşk, fetişler, lirik haller, akışkanlık ve lubunyalık hallerini Türkiyeli sinemasever lubunlarla buluşturuyor.
Seçkide bu yıl Kardelen Eren’in Örtünün Altı (Under The Blanket, 2019), Özgür Can Taşcı’nın Yıkımın Üstünde Dans (Dancing On The Ruins, 2019), Kübra Bekmez’in Öteki (The Other, 2019), Harun Güler’in 2740 Nolu Oda (Room 2740 – Shot on iPhone, 2019), Volkan Güleryüz’ün Iris (İris, 2019), Gizem Aksu’nun SOULSOLESOURCE (SOULSOLESOURCE, 2019), Ömer Tevfik Erten’in Misafir*hane–Bir Vardım Bir Yoktum (Guest*house-Twice Upon a Time, 2019), Gökçe Onur’un Akışkan (Fluid, 2019), Nicolas Jakubiak’ın Barbo (Barbo, 2019) ve Şeyhmus Altun’un Zerreler (Fragments, 2019) filmleri yer alıyor. Seçkinin 24 Ocak’ta düzenlenecek gösteriminin ardından bir de söyleşisi bulunuyor.
KuirFest, kısa seçkilerinde her yıl olduğu gibi bu yıl da yurtdışından programcılarla işbirliği yapıyor. Festival, geçtiğimiz sene jüri üyeleri arasında KuirFest’ten Esra Özban’ın da yer aldığı, Amsterdam merkezli Uluslararası Kuir & Göçmen Film Festivali’nin hazırladığı IQMF Amsterdam Kısalar Seçkisi: IQMF Yükselen Yıldızlar (IQMF Amsterdam Shorts Selection: IQMF Rising Stars) seçkisini ağırlayacak. Çeşitli kimliklerin kesişimselliğine değinen seçki, yeni kuir ve mülteci filmleri festivale taşıyarak gençlik hallerine, transların deneyimlediği zorbalıklara, kuir tarihin önemli bir parçası olan vogue kültürüne, fetişlere ve animatif dokunuşlara yer veriyor. 24 Ocak’ta Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenecek gösterimin ardından izleyiciler seçkinin küratörü Chris Belloni ile soru-cevap etkinliğinde sohbet etme şansı yakalayacak.
Çek Cumhuriyeti merkezli Mezipatra Kuir Film Festivali, hazırladığı Mezipatra Kısa Seçkisi: Soyu Tehlikede Tür (Mezipatra Shorts Selection: Endangered Species) seçkisiyle ilk kez KuirFest’in konuğu oluyor! Bugünün lubunyasının yabancı olmadığı varoluş sıkıntısını, seçki boyunca yüreklere çöreklenecek olan o aynı hisle işte şöyle dürtüyor: “Sırlar insanların gözünden yansır; tıpkı soyu tehlikede olan türler gibi nadiren görünürler. Zaten her tünelin sonunda ışık olduğunun garantisini kim vermiş ki?” Seçkinin 25 Ocak’ta Vault34’te düzenlenecek gösteriminin ardından festival ekibinden Pavel Bicek ile bir soru-cevap etkinliği düzenlenecek.
KuirFest bu yıl romantik bireylerin kalplerine aşkla dokunmayı bu seçkiyle hedefliyor: Tariz Seçkisi! (Tariz Section). Aşk için hangimiz neler yapmadık ki? Daha neler yapacağız kim bilir? Tüm bu soruların cevabını dünyanın dört bir yanından kısalarla Tariz Seçkisi’nde bir araya getiren KuirFest, aşkın gücünü cinsel yönelimlerin üstünde ele alıp her birimize tarizliğin gücüyle dokunmayı hedefliyor!
Festivalin bir diğer kısa seçkisi ise Lavinya! (Lavinia!). Lubuncanın ilk yıllarında, lubunyalar kendilerinden “Lavinya” diye bahsederlerdi… Hepimiz önce Lavinya değil miyiz? Lavinya, şiirlere konu olduğu kadar lubunyalığın özü değil mi? Hayatın akışı, cinsiyetleri de kendine uydurmuyor mu?
Lubunyalık (#birömürboyu) (Queerness #Forever) kısa seçkisi aşkın, sevginin ve mücadelenin zamanın çok ötesinde olduğunu ve lubunyalığın yaşsızlıkla anılmasının ne kadar doğru olduğunu bizlere gösteriyor. Çizgisel algıladığımız zaman, her geçen gün yüzlerimize birer çizgi atarak hatırlatıyor kendini: Yaşlılık. Bir kısmımızın dününü, bir kısmımızın bugününü ve bir kısmımızın yarınını seyretme zamanı şimdi!
İsmi ile müsemma Koli Koliye Bakar! (Koli Gazes Upon Kolis!) seçkisi; koli kesenlere, koli hallerini, koli heyecanıyla anlatıyor! Kolinin birçok anlamını malum nihayetlerle tamamlayan seçki, “Arzular şelale!” diyerek koli kesenleri koli kesmeye davet ediyor!
ETKİNLİKLER
SÖYLEŞİ/TALK: BEDENİYLE YAZMAK, YAZARKEN ÇOĞALMAK / WRITING WITH ONE’S BODY, MULTIPLYING IN WRITING
25 Ocak saat 20:00, Institut français
Yazar, aktivist ve görsel sanatçı Pedro Lemebel’in hayatını anlatan belgesel film Lemebel’in gösteriminin ardından gerçekleşecek söyleşide, bir eylem pratiği olarak yazmak üzerine konuşulacak. Edebiyatın ve yazının sunduğu imkanlar, görünürlüğü yazı yoluyla büyütmek ve heteronormatif olmayan kimliklerin ürettiklerinden örnekler üzerine gerçekleşecek tartışma için Seçil Epik ve Sevcan Tiftik bizimle olacak.
SÖYLEŞİ/TALK: BİZİM ŞUGAR FİLMLERİMİZ: QTIPOC FİLMLERİ ÜZERİNE / OUR BEAUTIFUL FILMS: ON QTIPOC FILMS
26 Ocak saat 19:15, Vault34
1980’lerin Yeni Kuir Sinema akımının önemli filmlerinden olan Benim Şugar Çamaşırhanem filminin hemen ardından, Scottish Kuir Uluslararası Film Festivali’nden Marc David Jacobs ile birlikte geçmişten bugüne QTIPOC (renkli* kuir, trans ve interseksler) sineması üzerine bir sohbet gerçekleştirilecek.
*Özellikle ABD’de 1960 sonrası birarada antikolonyalist/antisömürgeci mücadele veren etnik olarak ‘beyaz olmayan’ bireylerin (Asya, Afrika, Güney Amerika gibi) kullandığı şemsiye bir terim olan ‘people of color’ Türkçe literatürde tam bir karşılık bulunamadığı için ‘renkli’ olarak çevrilmiştir.
SÖYLEŞİ/TALK: LGBTİ+ ARŞİVCİLİK NEDEN ÖNEMLİ? / LGBTI+ ARCHIVING – WHY IMPORTANT?
25 Ocak saat 20:15, Feminist Mekan
New York’ta 1970’lerden beri aktif olan lez-bi feminist arşiv kolektifinin belgeseli olan Arşivciler filminin gösteriminin ardından Lara Güney Özlen ve Okay Gökmen ile LGBTİ+ tarihi ve arşivciliği üzerine konuşulacak.
SÖYLEŞİ/TALK: DÖNÜŞEN HİKAYELER / STORIES TRANSFORMED
24 Ocak saat 19:00, SALT Galata
Kuir Belgeseller bölümünün dikkat çeken filmlerinden Ataerkil Ritüeller’de yönetmen Jules Rosskam, ailesiyle arasındaki kopukluğu anlamlandırabilmek için başladığı yolculuğunda kendisini hayatta kalma hikayesini yeniden keşfederken buluyor. Hayatta kalan perspektifinden anlatılan ve trans öznelliğine sahip Ataerkil Ritüeller, Rosskam’ın geçmişi ve bugünü arasında köprü kurarken hikayelerin dönüştürücü gücüne değerli bir örnek sunuyor. Filmin gösterimini takip eden söyleşide filmden yola çıkarak hayatta kalan hikayelerinin dönüştürücü olasılıkları Nayuk (Nazlı Mayuk) ve Hilal Esmer’in katılımıyla ele alınacak.
TERF ARGÜMAN(?)LARIN KAKAFONİSİ / TERF ARGUMENTS(?) CACOPHONY
24 Ocak saat 20.00, Institut français
Son dönemde gerek Türkiye gerek dünya trans hareketi başta olmak üzere, LGBTİ+ hareketinin gündemini Trans Dışlayıcı Radikal Feminizm (TERF) olarak bilinegelen transfobik odakların çıkışları meşgul ediyor. Tüm dünyada benzer argümanlarla trans varoluşları transfobik neşterlerinin hedefi haline getiren bu unsurlara karşı gerek entelektüel gerek pratik alanda karşı koyuşlar çeşitli biçimlerde sürdürülüyor. KuirFest bu yıl, Geçiş/Uyum belgeseli ile birçok farklı öznenin gözünden bu transfobik söylemlere cevap vererek; sonrasında aktivistler Beren Azizi ve Vanessa Lee Nic’in katılımıyla tartışmaların kökenine iniyor ve bu transfobik ittifakın tüm argümanlarını yeniden ele alarak teker teker çürütmeyi hedefliyor.
SÖYLEŞİ/TALK: KUİR OYUNCULAR KONUŞUYOR! / QUEER PERFORMERS SPEAK!
24 Ocak saat 18.00, Institut français
Türkiye’den Kuir Kısalar seçkisinin gösteriminin hemen ardından, Bulut B.Sezer ve Nihal Albayrak’la, oy0unculuğa ve heteronormatif sahne dünyasına adım atmaları, sahne dünyasında kuir oyuncu olarak deneyimleri ve hayatta kalış mücadelelerine dair bir sohbet gerçekleşecek.
YUVARLAK MASA / ROUND TABLE: NA-BİNARYLER BİR ARAYA GELİYOR! NON-BINARIES COME TOGETHER!
25 Ocak saat 15.00, SPoD Ofis
Filmin, video sanatının ve görsel içeriğin; sanatın, performansın ve hikayenin; bizden bir alanın, mücadelenin ve yeni tartışmaların festivali, hepimizin festivali olan KuirFest yuvarlak masa etkinliğinde bu kez, tüm na-binary oluşları aynı masanın etrafında oturmaya çağırıyor. Bir arada olmanın iyicil atmosferinde bir temas alanı yaratmayı amaçlayan bu toplaşma, na-binary oluşları daha sık yan yana getirerek görünürlüğün artmasını ve trans şemsiyesinin tüm kapsamının daha da aydınlatılmasını hedefliyor. Bu temas zemininde hikayeleri dinlemek, hikayelerini paylaşmak ya da sadece orada olmak isteyen tüm na-binaryler masaya oturmaya davetli.
Katılım formu: https://forms.gle/ZXGNEwRvjqFUmY5v5
ATÖLYELER
VİDEO İÇİN SES-ATÖLYESİ / SOUND-WORKSHOP FOR VIDEO
25-26 Ocak, Altyazı Sinema Derneği
Dijital işitsel yazılım, DJ’likten ses dizaynına kadar yaratıcı fikirlerimizi kolaylıkla, hızlı bir şekilde gerçekleştirmemizi sağlar oldu. Gizem Oruç’un kolaylaştırıcılığındaki Video İçin Ses Atölyesi, görsel anlatıya sesin nasıl eşlik edip anlatıyı zenginleştirebileceğine dair içgörüler sunmayı amaçlıyor. Atölye süresince tüm katılımcılara kendi seslerini kaydetmesi, düzenlemesi ve manipüle etmesinin yolları gösterilecek, “Ableton Live” yazılımının temel kullanım biçimleri verilecek. Katılımcılardan programın kurulumu yapılmış halde kendi laptoplarını, kulaklıklarını, kendi seçtikleri hareketsiz görüntü, video, ses veya müzik dosyalarını yanlarında getirmeleri bekleniyor.
25 Ocak saat 18:00’da ve 26 Ocak saat 17:00’da başlayacak atölye çalışmaları, toplamda 6 saat sürecek.
Katılım formu: https://forms.gle/eZCSPSADrz6kQdMc8
Kolaylaştırıcı Hakkında
Gizem Oruç 1985 yılında Ankara’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Kimya lisans ve yüksek lisansını tamamlamasının ardından öğrenim yönünü müziğe çevirdi. MIAM İşitsel Sanatlar öğrenimi sırasında ses ve multimedya sanatlarına yöneldi. 6zm ismiyle elektronik müzik üretmenin ve icra etmenin yanı sıra çeşitli film ve disiplinler arası sanat projelerinde ses/multimedya tasarımcısı ve teknisyen olarak çalışmaktadır. 2015 yılından beri Berlin’de ikamet etmekte olan Gizem, queer-DIY (do-it-yourself) kolektif Raumerweiterungshalle ve pop / r’n’besk müzik grubu Gazino Neukölln gibi trans-feminizm odaklı kolektiflerde aktif olarak yer almaktadır. 2019 KuirFest Berlin’in açılış ve kapanış partilerinin koordinasyon ve kürasyonunu yapmıştır.
CİS-HETERO ROLLERE LUBUN YAKLAŞIMLAR / QUEER APPROACHES TOWARDS CIS-HETERO ROLES
25-26 Ocak 14.00-17.00, The Circle
Ayça Damgacı’nın kolaylaştırıcılığında, “lubunyaları görmeyen ya da kendi kafalarındaki genel geçer lubunyalığa göre bizlere rol veren oyunculuk alemine, bu yapıyı bozacak şekilde zembille iniyoruz” diyen atölye çalışması, bizleri ve karakterleri cis-heteroluğa zorlayan düzeni eğip bükmeye, bozmaya davet ediyor. Sinema ve tiyatro dünyasındaki cis-heteronormativiteyi ve toplumsal cinsiyet rollerini eleştirel bir mercekle ele alacak olan atölye; katılımcılarının hayallerindeki ya da oynamayı istedikleri herhangi bir rolü, tiplemeyi belirlemelerini ve atölyeye tekstleriyle gelmelerini bekliyor. Sonrası ise katılımcının sahne ve kamera önünde nasıl bir varlık göstermek istediğine göre şekillenecek. Atölyede, teknik bilgiler, içsel dünyanın inşası, lubunyalaştırılan cis-hetero rol ve bu rolün sahne ve kamera önündeki icrası ele alınacak.
Katılım formu: https://forms.gle/uP72wdxrhJYaGJ3n6
Kolaylaştırıcı Hakkında
İstanbul Üniversitesi Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği bölümü mezunu. 1998-2011 yılları arasında Tiyatro Oyunevi’nde birçok oyunda rol aldı ve yardımcı yönetmenlik yaptı. Son olarak New York LaGuardia Performing Arts Center’da Özen Yula’nın Sahibinden Kiralık oyununda; Sismanoglio Megaro’da Agapi Molivyatis’in günlüğünden esinlenerek kendisinin oluşturduğu Lodos ve Afroz performansında oynadı. Gitmek: Benim Marlon ve Brandom sinema filminin oyuncusu ve ortak senaryo yazarı. 2003 yılındaki Irak savaşı sırasında, Irak Kürdistanı’ndaki sevgilisine kavuşmak için yaptığı yolculuğu anlatan film ile, İstanbul, Saraybosna, Adana, Tetouan ve Nürnberg Film festivallerinde en iyi kadın oyuncu ödüllerine lâyık görüldü. Aylavyu, 72. Koğuş, Unutma Beni İstanbul ve Yozgat Blues sinema filmlerinde oynadı. Göçebe Şarkılar isimli müzik grubunun kurucusu ve vokalisti. Avlu, Aramızda Kalsın ve O Hayat Benim gibi TV dizilerinde yer aldı. Şu anda ilk yönetmenlik denemesi olacak olan belgesel filmini kurgulamakta…
KÜÜR BELGESEL GELİŞTİRME ATÖLYESİ / QUEER DOCUMENTARY DEVELOPMENT WORKSHOP
25 Ocak 10.30-17.30, Altyazı Sinema Derneği
Küür Belgesel Geliştirme Atölyesi, kurmaca dışı sinemanın geliştirme, prodüksiyon ve post-prodüksiyon evrelerini kapsayacak şekilde tasarlandı. Atölyede hikâye, yapım ve fonlama, etki ve dağıtım gibi başlıklarda kolaylaştırıcıların yönlendirmesi ve sorularıyla katılımcılar hem kendi projelerini geliştirecek hem de diğer projelere destek verecekler. Atölyede ayrıca filmin duygusu, rengi, sesi gibi belgesel sinemacılıkta ilk anda akla gelmeyen alanlar da tartışılarak hikaye anlatımını güçlendirici öğelere yoğunlaşılacak. Kuir bakış açısıyla “sinemacılığa alttan üstten, önden arkadan yaklaşımlarla” yapılacağı belirtilen atölye çalışmasının kolaylaştırıcılığını Metin Akdemir, Rüzgar Buşki, Burcu Melekoğlu ve Vuslat Karan kolaylaştırıcılığını üstlenecek.
Katılım formu: https://forms.gle/87kX2GS7uCu5jswC6
Kolaylaştırıcılar Hakkında
Metin Akdemir, queer aktivist, yönetmen ve yapımcıdır. Ben Geldim Gidiyorum ve Küpeli gibi uluslararası ödüllü kısa filmlerin yönetmenliğini yaptı. 2012’den itibaren LGBTQ+ temalı güncel sanat sergileri organizasyon komitesinde görev aldı. ‘Sınırsız’ isimli queer-feminist sanatçıların yer aldığı sergiler düzenlemeye devam etmekte ve dramaqueer Sanat Kolektifi içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. Metin Akdemir halen Türkiye sinemasında eşcinsel arzunun sansürü üzerine olan Çekilemeyen Sahneler adlı belgeseli üzerinde çalışmaktadır.
Rüzgâr Buşki Berlin’de yaşayan bir sanatçı. 1987 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Gazetecilik okudu. Sanatsal üretiminde baskı sanatları ve videonun yanı sıra performans ve fotoğraf üzerine yoğunlaşıyor. Aidiyet, kimlik, arzu ve gelenek gibi temaları araştırıyor. Buşki eski medyayı çağdaş konularla hackleyerek, ahşap ve taş gibi malzemeleri değiştirilebilir medyumlar olarak geri alıyor. Ötekileştirilmiş ve marjinal topluluklarla güçlendirici prodüksiyonlar oluşturarak, film yapım kurallarını kuirleştirerek hibrit belgeseller üretiyor ve yönetiyor. documenta14 – Parliament of Bodies, Atina (2016), 59. Leipzig Uluslararası Belgesel ve Animasyon Film Festivali (2016), Translations – 12. Seattle Transgender Film Festivali (2017), “Queer Disruptions” Konferansı, Columbia Üniversitesi, New York (2018), Berlin Fotoğraf Müzesi (2018), Schwules Museum Berlin (2018), Badischer Kunstverein, Karlsruhe (2019) çalışmalarının sergilendiği festival ve kurumlar arasında. 2019 yılında Zeliş Deniz Queer Sinema Ödülü’nü aldı. Aynı yıl Berlin Sanat Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hito Steyerl’in Yeni Medya sınıfından Meisterschüler ünvanıyla mezun oldu. Yine 2019 yılında 26 genç sanatçı arasında yapılan yarışmada birinci seçilerek Karl Hofer Topluluğu ödülüne layık görüldü. Berlin Sanat Üniversitesi’nde Art in Context Yüksek Lisans programına devam ediyor.
Burcu Melekoğlu İstanbul’da yönetmen ve kurgucu olarak çalışmaktadır. Pennsylvania Üniversitesi Sistem Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Philadelphia’daki çeşitli yapım şirketleri ve yerel televizyon kanallarında serbest olarak çalıştı. İkinci durağı olan Los Angeles’da, UCLA School of Film and Television’da yüksek lisans yaptı. Ardından, 2 sene boyunca Los Angeles’da reklam, televizyon ve film projelerinde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Türkiye’ye dönünce, bağımsız filmlerin, özellikle belgesel sinemanın değiştirici gücüne inanarak yapım şirketi MOXIE’yi kurdu. Şu anda post prodüksiyonu tamamlanmakta olan uzun metraj belgesel filmi Mavi Kimlik‘in ortak yönetmenliğini ve yapımcılığını yapmaktadır. Kısa Belgesel Projeleri: My First Second Home (2006, Philadelphia IGLF Festival, Chicago Reeling Festival, Girl Fest Hawaii, Poppy Jasper Festival, Out for Reel) , Choose to Heal (2003), Reiki (2002), Bamako (2000).
Vuslat Karan (1984) Marmara Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünden mezun oldu. Kısa filmleri Aşk Saçması (2011) ve Akrep (2010) !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali seçkisinde yer aldı. İstanbul’daki ilk kentsel dönüşüm bölgeleri olan Roman mahalleleri ve Romanların yer değiştirtilmesini konu alan belgesel türdeki Şehirden Sökülürken (2007) isimli kısa filmi konuyla ilgili ilk projelerden biridir. Pek çok uzun metraj film ve televizyon projesinde yardımcı yönetmen olarak çalıştı. Ardından, 3 sene boyunca bir dijital reklam ve yapım şirketinde yapımcı olarak ve 2 yıl boyunca da bir müzik yapım şirketinde yerel içerik yönetimi ve proje geliştirme departmanlarından sorumlu olarak görev aldı. Son yıllarda ortak yönetmen ve yapımcı olarak üzerinde çalıştığı Mavi Kimlik isimli ilk uzun metraj belgeseli post-prodüksiyon sürecinin son aşamasındadır.
Festivalin tanıtım filmini aşağıdan izleyebilirsiniz
Ayrıntılı bilgi ve program için: