Dramatik müzik notaları, gündelik sesler ve nefes alış verişler eşliğinde, isimsiz bir adam, isimsiz bir şehirde uyanır. Baba (Matt Dillon), eşi (Susan Elle) ve çocuklarıyla kahvaltı masasına geçer. Müziğin kesintisiz ritmi, başkarakterin çellist olduğunu orkestradaki provasıyla ortaya çıkarır. Klasik müziğin bu kasıtlı kullanımı filmin tonunu belirlemeye de yardımcı olur. Provanın ardından metroya binen adam, bir kadına (Daphné Patakia) saati sorar. Kadın, ona istediği cevabı vermek ya da onu görmezden gelmek yerine soruyu tekrar eder. Bu ilginç olayın akabinde esrarengiz kadın, adamı evine kadar takip eder. Tüm hareketlerini ve cümlelerini taklit etmeye başlar.
Nimic (2019) on bir dakikalık süresini, kimlik hırsızlığıyla ilgili modern endişeleri, hepimizin harcanabilir olduğuna dair zamansız, pusuda bekleyen şüpheyle birleştirmek için kullanır. Lanthimos’un vurguladığı olgu, toplumsal homojenleşme sürecidir. Bireysel kimliklerin silinmesine atıfta bulunurken, sosyal hayatın doğal bir ritüelleriyle birlikte tekdüzeliğe de değinir. Oyuncuların kasvetli performansı ve diyaloglardaki duygu eksikliği, bireylerin özünden kopması ve robotlaşmasına dair bir atmosfer yaratmak için kullanılır. İzleyici, hiçbir şeyin anlam ifade etmediği distopik bir dünyanın sinematik bir yansımasında bulur kendini. Bu da Lanthimos’un insan doğası hakkında açık sorular sormasına izin verir: Bizi insan yapan nedir? İnsanlık nerede biter? Gerçek bir yaşam duygusu veren nedir?Lanthimos, bu kısa filminde modern dünyada gelişen iletişim biçimlerini simüle eder. Hikâyenin temelinde aile vardır. Çünkü aile olgusu, distopyan anlatımda en fazla yıkıma uğrayan yerdir. Erkek figürü, taklitçi kadın tarafından yerinden edilene kadar kendisine karşılık gelen rolleri oynar. Onu taklit eden kadın, adamın ailesi ve toplum tarafından kabul edilmesine rağmen, rolüyle baş edemez. Örneğin, müzikal performansta uyumsuz notalar çalmaktadır. Fakat asla fark edilmeden mutlu bir şekilde çalmaya devam eder. Ailesi de onun performansından memnun olduğunu belli eden mimikler fırlatır. Müziğe ayak uyduramasa bile, dönen çarklar içinde duyulmayan ve görülmeyen bir parça, fark edilmeyen bir kimlik olduğuna dikkat çekilir. Kalabalık içerisinde performansı belli olmayan bir küçük parçaya dönüşmüştür. Kadın da hak etmediği alkışları mutlulukla karşılar. Bunu filmin gidişatında bir dönüm noktası yapan Lanthimos, bizden varlığımızı “bağırmamızı”, gördüğümüz gerçeklik hakkında konuşmamızı ister. Bu talepkâr davet, toplumdaki absürt şeylerin giderek artmasına ve normalleşmesine dikkat çeker. İnsan iletişiminin yok edilmesi, kimlik kaybını tamamlar. Çünkü insanlar arasındaki etkileşim, bireysel kimlikleri korumanın yollarından biridir.
Film boyunca takıntıların ve detayların dünyasına vurgular yapılır. Ailenin uyandığı iki sabah da aynı rutinler tekrarlanır, yumurtalar bile aynı sürede haşlanır. 4 dakika 15 saniyede durdurulan kronometre, rutinlerin hassasiyetine dikkat çeker. Aynı döngü, ikinci kez adamın yerine geçen taklitçi tarafından tekrarlanarak döngüselliğe evrilir. Monotonluğun baskın gücü, günlük yaşamın anlam kaybına sebep olmuştur. Her gün bir öncekine benzemektedir ve günlük aktivitelerin değeri giderek düşmeye yüz tutmuştur.
Döngüler ve tekrarlar üzerinden ilerleyen yapım, mekanların da tekrarlanmasıyla sinematografik olarak tamamlanır. Film sınırlı mekanlarda ve belirli alanlarda çekilmiştir. Fazladan karakterlerden ve etkileşimlerden örgü boyunca kaçınılır. Tüm dışsal faktörlerin çerçeveden kaldırıldığı görülür. Örneğin karakterlerin yürüyüşleri, şehrin sakin sokaklarında gerçekleşir ve karakterler çevre ile herhangi bir etkileşimde bulunmaz. Perspektif tamamen filmin kahramanlarına odaklanmıştır. Kahramanlar dünyadan ve zamandan kopmuş, toplumla iletişime kapalıdır.
Çello ile bütünleşen senfonik müzikler, filmin önemli bir motifi hâline getirilmiştir. Metnin başlangıcına, başkarakterin uyanışına orkestra müziği eşlik eder. Müzik, sadece ana karakterin taklitçisiyle olan etkileşim sekansında kesintiye uğrar. Sonrasında ise yine yerini alarak filmin sonuna dek eşlik eder. Fransız besteci Luc Ferrari’nin icra ettiği eser, elipslerle dolu ve Lanthimos’un tüm enstrümanlarıyla uyum içinde çalışan rahatsız edici ve uhrevi bir etki yaratır. Diyalogların çok az olduğu bir örgüde, aktarılmak istenen atmosferin en önemli destekleyicisi olarak filmde yer alır.
Olağan perspektifi bozan balık gözü efekti, gerçeğin çarpıtılmasında ve farklı bir sinematik evrenin izleyiciye aktarılması için Lanthimos tarafından tercih edilmiştir. Sokak köşeleri geniş çizgilerle bulanıklaştırılmıştır. Yönetmen, orta ve genel çekimlerde var olan eksenleri kaydırılmış kullanımlarda bulunur. Yakın çekimlerde ofset açısı daha büyüktür. Lanthimos’un yapımlarında sıklıkla görülen bu teknikler, endişe ve rahatsızlık hissi vermek için önemli malzemeler olarak öne çıkar. Bu dokunuşlar, tüm anlamsal amaçları tamamlarken, Yunan Yeni Dalgası’nın karakteristiğini ve yönetmenin içsel tarzını koruyan ögeler olarak izleyiciye yansıtılır.
Metnin inşasında mit, kimlik, iletişim gibi göstergebilimsel olguları kullanan Lanthimos, bunları kendine has sinema dili aracılığıyla, distopyan bir şekilde ortaya koyar. Lanthimos, bir bütün olarak toplumun istikrarsızlaşmasını yansıtan, bireylerin duyarsızlaşmasına, normların saçmalığına ve modern toplumda oluşan temel sosyal bağların yok edilmesine işaret eden bir sosyal yapıyı modeller. Onun çizdiği bu sinematik evrende, insan, birey olarak bulunmaz. Toplumun içinde kaybolmuş ve tekdüzeleşmiştir. Buyurgan toplumun bireye biçtiği sorumluluklar, onun yerine geçecek herhangi biri tarafından gerçekleştirilebilir ve toplum tarafından asla garipsenmez. Döngüsel bir hayatın monotonluğuyla özünden uzaklaşmış olan insan, Lanthimos’un hikâyesinde artık – filmin ismindeki gibi- “herhangi biri” ya da “hiçbir şey” olmaya adaydır.