Bu yazı filme dair spoiler içermektedir.
İlk inanışlardan itibaren örtünme, kadınların birer arzu nesnesi olma durumlarını önleme amaçlı en belirgin simgelerden biri olmuştur. Semavi dinler öncesi birçok kadın eril dünyada kötücül bakışlardan kendilerini arındırmak, uzaklaştırmak için saçlarını saklamaya mecbur edilmiştir. Orta Çağ ve Victorya Dönemi gibi Hristiyanlığın çatırdamaya yüz tuttuğu zaman dilimleri, kadınlara sert yaptırımlar uygulamış, kadının durumunda ve toplumsal statüsünde olumlu sayılabilecek herhangi bir gelişme söz konusu olmamıştır. Kadın bedeni üzerinden geliştirilen erk söylemleri, kadın görünürlüğünü zayıflatarak onu yalnızca haz nesnesi olarak kabul etmenin en başat öğesi olarak var olmaya devam etmiştir. Günümüzde siyasal kültür bağlamında kadınların kılık kıyafetleriyle ailesini dışarıda nasıl temsil ettikleri üzerine idealize edilmiş profiller mevcuttur. İnanç, artık dinlerden bağımsız olarak kültürün ve siyasetin göstergesi hâline gelmiştir.
İran İslami Devriminin yıllardır süregelen tüm eleştirileri, kadınlar ve kadın bedeni üzerinden sürdürülen nefret politikalarından ibarettir. Kuşkusuz yönetimi sağlamak ve kitleyi manipüle edebilmek için önce kadınları baskı altına almak gerekir. Muhafazakâr iktidarın kadınlara yönelik yaklaşımı genellikle kontrol altına alınması gereken bir salgın görünümünde gerçekleşir. Devrim bu manipülasyonu şeytan ve kadın benzerliği üzerinden de büyük ölçüde sağlamaktadır. Lilith’in, şeytanın yeryüzündeki dişil yansıması olduğu görüşü günümüzün siyasi ve politik çıkarları doğrultusunda yeniden tartışılabilmektedir. Lilith cazibesiyle erkeği kandırır ve onun rüyalarına girerek şehvetinin kurbanı olmasını sağlar. Uyku hâlindeki bu hayali birleşmelerde Lilith, erkeklerin kutsal spermlerini çalmaktadır. Tohum hırsızı Lilith, yozlaşmanın ve ahlâksızlığın temsilidir. Yaratılan mite göre yüce erkek tarafından kontrol altına alınması gerekir. Korku filmlerinde ya da eril bakışın hakim olduğu filmlerde kadının öteki olarak kullanımı, kadına yönelik korku, kadın cinselliğine yöneltilen kısıtlamalardan meydana gelmektedir. Kadın cinselliğinden korku duyan eril düzlem yine ataerkil ideolojiyle birlikte kadın üzerinden dişi canavarları yaratır. [1] Kutsal motiflerle pasifize edilip cinselliğinden azat edilmeye çalışılan kadın eril korkuları gün yüzüne çıkartmaktadır. Eril bakışa göre kadın bedeni çekici olduğu kadar aynı zamanda tehlikelidir: Yaşam veren rahim benzer şekilde erkeği yutabilecek ve ölüm getirebilecek güce de sahiptir.
Baba Evreni
Toplumsal yapıyı oluşturan devlet ve simgesel “baba” biyolojik babadan farklı olan öznelerdir. Baba’nın yönetici, iktidar gücü ve devlet benzeşimi fallus üzerinden kurulmaktadır. Fallus sadece penisi temsil etmediği gibi “baba”da gerçek babadan farklı bir şekilde duyumsanabilmektedir. Kurallar, yasalar, öğretiler, doktrinler, cezalar, ataerkil sistemin kadına bakışı ve yüklediği anlam babayı temsil eder. Bu temsil “baba” ile ilgili çoğu dinamiği fallusa taşımaktadır. [2] The Seed of the Sacred Fig (2024) bu bağlamda köklerine zarar veren zehirli bir sarmaşığın tüm potansiyelini içinde barındırır. Toplumu ve kadınları Lilith’den bir şekilde korumanın yollarını arar. Iman çekirdek aileye sahip, ılımlı ve sevecen görünen bir babadır. Kızlarıyla ilişkisi ve onlara gösterdiği ilgi, geleneksel ile modern arasında sıkışmış bir atmosfere sahiptir. Bir gün işinde terfi alarak Devrim Mahkemesi hâkimi olma görevine yükselir. Ancak bu yükseliş İran tarihinin en kanlı protestolarıyla aynı zamana denk gelmiştir. Iman’ın ailesi ve iktidardaki aktörler arasında kurduğu denge, Mahsa Amini adlı genç bir kadının polis güçleri tarafından öldürülmesiyle çatırdamaya başlar. Bir yandan sokaklarda yankılanan özgürlük ve adalet sesleri öte yandan ev içi isyan, Iman’ı içinden çıkılması zor bir duruma sürükler. Vicdanın, ahlâkın ve etik kavramların sistematik olarak değişim gösterdiği hane halkı, yasaklarla ve manipülasyonlarla geçen İran toplumunun ve İran’da kadın olmanın bir yansıması olarak ele alınabilmektedir.
İlk günah öğretisiyle birlikte kadın düşmanlığının evrensel tarihi gelişim göstermektedir. Cennetten kovulma miti ve ilk erkeğin nefsine karşı gelememesi kadınlara yüklenmiştir. Holland’ın aktardığına göre “İlk Günah Doktrini’nin benimsenmesiyle kadına olan nefretin tarihinde köklü bir dönüşüm mevdana gelir.” [3] Bu bağlamda erk söyleminde nefsi uyandıran önemli figürlerden biri de kuşkusuz kadın bedeni ve saçtır. Saçlar cinsel uylaşım olarak kabul gördüğü gibi erkeğe karşısındaki “öteki”nin yansımasını gösterir ve doğaya hatta tanrı yasalarına müdahale edebilen erkek, arzusuyla baş edemez; kadına duyduğu isteği önleyemez. Sonunda bu isteği tarihin en eski nefretinden biri olan mizojiniye dönüşür. Bu sebeple antik dönemlerden itibaren kabileler, uygarlıklar ve topluluklar “kadın” temelli sözde felaketleri önlemek için erkek kardeşler birliği ile topyekün mücadele eder.
Bu görüşe ithafen Françoise Heritier, Cinsiyetlerarası Değer Ayrımcılığı’nın her yerde ve dönemde yaygın olduğunu aktarır. [4] Toplumlar kadın ve erkek etkileşimi hakkında özdeş bir imge sunmazlar. Kadına yönelik yaptırımlar, erkeğe ait kodlar kültürel ögeler olduğu gibi yine kültür yoluyla aktarılır. Bu bağlamda kadın, erkeğin büyük oranda tohum taşıyıcısı olarak kabul edilir. Najmeh iki kızı ve kocasıyla geleneksel, iyi ve itaatkâr annedir. Iman’ın tohum bekçisidir. Erkeğin gölgesinde ve elinin altında olan Najmeh, kocası ve toplum tarafından pasifize edilmiştir. El altında güvenli bir şekilde tutulmasının en önemli sebebi kendisi için biçilen kadere uyum sağlayacağını bilmektir. Kızlarından, kızlarının ahlâkından ve kocasının namusundan sorumlu olan Najmeh ev ve toplum arasında doğurganlığının kutsallığını yaşamaktadır.
Devlet Baba’dan Erkek Kardeş’e
Fatmagül Berktay, Tarihin cinsiyeti kitabında kadınların özerk olarak birer insan olmaktan öte kocasının ya da babanın mülkü olarak görüldüğüne dikkat çeker. Kadına yönelik şiddet, taciz, zorla alıkoyma gibi durumlar yine erkek merkezli şeref koruma ya da namus temizleme yöntemleri olarak sunulmaktadır. Kadın, kendi haklarından öte erkeğin vitrini konumunda irdelenir. Kadınların tarih boyunca hemen hemen her toplumda baskı altına alınmasının önemli sebeplerinden biri ataerkilliğin zedelenmesinden duyulan korkudur. [5] Erkek, Lilith’den itibaren süregelen bu endişesini psikopolitik travmalarıyla eşleştirir. Kadını yönetemezse kendisi ve erkek çevresi üzerindeki hâkimiyetinin kaybolacağına inanır. Zoraki olsa da kadınlar ortak yaşam alanlarına tüm yerleşik korkulara rağmen dahil edilmeye başlamıştır. Hem kadını yüceltmek hem de hâlâ arka planda tutabilmek amacıyla çağdaş dünyada gelişen toplumlarla birlikte milli kadın imgesi oluşturulmaya başlamıştır. Bu yeni sistemde baba otoritesinin sert siyasal iklimi erkek kardeşler cumhuriyetinde ılımlı bir yöne çevrilmeye çalışılır. Yeni yönetimlerde kadınlar kız kardeş olarak görünürlük sağlasa da tüm iktidar güçleri yine oğullardan oluşur. Nejmeh sosyal alanda ve iktidar yapılanmasında milli kadın statüsüne harfiyen uygun bir annedir. Kocasına iki evlat vermiş, kızlarını elinden geldiğince en “milli” şekilde yetiştirmiştir. Evini dış tehditlerden korumak için ev dışı ötekileri kendi kızlarından keskin çizgilerle ayırmaya çalışmaktadır. İsyan, devrim ve özgürlük Nejmeh için kızlarını tehlikeye atabilecek üç yasak kelimeden başka bir şey değildir.
İran devriminin kadınlara bakışı ve haklarını göz etmesi her ideoloji gibi göreceli olarak bireysel iyimserlikler barındırır. Kadını tek eşlilik, doğurganlık ve anne statüsüyle yüceltir. Kurallara uyan kadına ılımlı ve iyimser bir perspektif sunulur. Ancak bu iyimserlik kavramı sadece iktidar güçleri tarafından duyumsanan bir nosyona sahiptir. Ev içi sorumlulukları, ahlak ve namus dinamiklerini aile hayatı bağlamında kadına yükleyen sistem, dışarıdaki tehlikelerden koruma sorumluluğunu evin erkeğine bahşeder. Ataerkil yönetimin ötesinde 1979 İran Devrimi, 70’li yıllarda görülen diğer devrimlerden oldukça farklıdır. Hem demokrasiden vazgeçen hem de dini bir rejimi kabul eden İran, tarihte İslam Devrimi olarak adlandırılan ilk örnek olması bakımından oldukça önemlidir. [6] İlk günden itibaren devrimin çoğu destekçisinin kadınlardan oluşması da önemli bir detaydır. *Psikolojik motivasyon piramidi, devrime ulaşan süreci seçilmiş travmalar; mağduriyet ve suçluluk psikolojisi, başkaldırı duygusu ve liderlik olarak sıralar. Iman ise yıllarca deneyimlediği İran hukuki sistemini ve halkının yaşadığı travmaları hem mağdur olarak hem de suçluluk duyarak yeni atandığı görevinde sorgulamaya başlar. Ailesinin başkaldırısı sonrası liderliğini kanıtlamak ister; ancak liderlik dinamiğinde gücün kimde olduğuna siyasi iktidar karar verir. Iman, yeni göreviyle birlikte kendisine emanet edilen silahını kendi evinde kaybeder. Çoğu kültürde eril anlamlar barındıran silah en temel anlamda erkeğin namusudur. Direniş yanlısı Rezvan ve Sana, Iman’ın iktidarını sarsan ve erkekliğini zedeleyen en önemli iki unsurdur. Devletin yüce erkeği olmasına rağmen henüz silahına bile sahip çıkamayan Iman’ın karısı ve kız çocukları üzerinde yaptırımının akıbeti eleştirel bir üslupla sergilenir. Mahsa Amini gölgesinde sorgulanan İran rejimi ve zorunlu örtünme politikaları Iman’ın aile dinamikleri ve ahlak yaptırımları, kızları üstünde kurmuş olduğu iktidarının zayıflaması çürümeye yüz tutmuş geleneksel yapıları yeniden tartışmayı gün yüzüne taşımaktadır. Yaşananlardan bağımsız olarak İran’ın günümüzde üstlendiği kimlik, Sosyal İslam Devleti olarak yüzünü batıya dönmeyi hedefler. Ancak hâlihazırda uyguladığı sistem, devleti baba figüründen erkek kardeş profiline yerleştirir. Kadınlar, erkeklerle birlikte anılsa da hâlâ geri planda, güvenli alanda tutulan güruhu oluşturur. Her şeye rağmen bastırılmaya çalışan tüm kadınlar çoktan birlik olmaya başlamışlardır.
Tekinsiz İkiz: Doppelgänger
Belirsizliğin yarattığı tahribat, Freudyen okumalarda tekinsiz kavramıyla ele alınır. Yeni ya da yabancı bir şey olmayan tekinsizlik, eskiden beri var olan korkunun görmezden gelinerek bastırılmasıyla oluşur. Bu bastırmanın yarattığı ruhsal yabancılaşma tekinsizlik olarak irdelenir. Doppelgänger yani ikiz olma durumu en yaygın tekinsiz nosyonlardan biridir ve benliğin imhasına yönelik alınan bir önlem olarak dikkat çeker. [7] Doppelgänger tanınan kişinin başkalaşması, değişim gösterdiğine inanılması ya da kendi bedenini başkasında görme durumlarında gözlemlenen yanlış tanıma sanrılarından biridir. Iman’ın film boyunca dönüşüme uğrayan karakteri kendisini korumak için büründüğü yeni bir yansımaya ve yeniden var olma çabasına dönüşür. Filmin diğer yarısında peydah olmaya başlayan doppelgängerin yansıması, aşama aşama iyi babadan kötü babaya evrilmeye başlar. Iman ile birlikte tüm ev halkı bu sürecin yakından takipçisidir. Başlarda kocasının en büyük destekçisi olan Najmeh Iman’ın yeni karakterinin yarattığı tekinsizlikten duyduğu korkuyla taraf değiştirme sürecine girer. Ancak filmin geneline yayılan doppelgänger, karşı karakter örneğiyle Rezvan ve sana arasında yoğun olarak gözlemlenebilmektedir.
Büyük kardeş Rezvan, Sana üzerinde ikincil bir anne konumundadır. Birkaç yaş büyük oluşu ve ilgi alanları Sana’nın ergenlik çatışmalarından daha ılımlıdır. Bu bağlamda iki kardeş arasında doppelgänger yaratımı, birbirleri arasında benzerlik kurulmasına olanak sağladığı gibi farklılıklar da taşır. Fiziksel olarak benzemeseler de taşıdıkları korku ve travma her iki kardeşi bir diğerinin yansıması olmaya mümkün kılar. Ilımlı ve akılcı davranan Rezvan’a göre fevri eylemlerde bulunan Sana bir nevi şeytanın avukatlığını üstlenir. Filmin kutsallık ile kurduğu bağ maternal evrenin imhası üzerinden gerçekleşir. Rezvan ve Sana kendi kimliklerini var edebilmek için anne bedenini ve baba otoritesini reddetmek zorundadır. Film boyunca bütün karakterler üzerinden doppelgängeri ele almak mümkündür. İsyanlar ve baskılar karşısında toplumun geldiği nokta da politik bir doppelgänger durumunu tartışmayı mümkün kılar. Boyun eğmeye zorlanan İran halkı ve aktif roldeki hükümet birbirinin ikizi olarak kendilerini var eder. Doppelgängerin görüldüğü bağlam artık boyun eğmekten yorulan ve atağa geçen bir halkın göstergesidir. Tüm felaketlere rağmen yasak olanı arzulayan, kutsal incire dokunan en azından eylemeye geçmeye cesaret eden bir halkın ayak sesleri doppelgängerı sisteme karşı kötü ikiz olarak sahneye getirmektedir.
İncir çoğu kültürde bolluğun ve bereketin temsilidir. Cennet meyvesi olarak anılır. Tevrat, İncil ve Kuran’da sıklıkla geçen bir meyvedir. Ruhani öğretilerde incir ağacının dünya ile evren arasında denge kurduğuna, yer ile göğü birbirine bağladığına inanılır. İncir iyinin ve kötünün aktarımını taşır, bilgelik sağlayan bir meyvedir. Adem ve Havva cennetten düştüğünde cinsel organlarını incir yaprağıyla kapatmışlardır. İncir, ona atfedilen kutsiyetin ötesinde yok edici güce de sahiptir. Kökleri gelişerek çevresindeki her şeye zarar verir. [8] Iman kutsal saydığı çoğu şeyi kaybetmek üzere hırsının kurbanı olur. Köklerini sağlamlaştırma kaygısıyla kendisini ve ailesini tüketmeye başlar. İnşa ettiği tüm kurallı sistem çökerek üstüne yıkılır. Haksızlık karşısında haksızlığı destekleyen tohumun can suyu olarak devletinin ve iktidar güçlerinin yanındadır.
[1] Linktor, Coşkun (2015) Korku Filmlerinde Dişi Canavarlar.
[2], [7] Nacar, Evrim (2023) Polonya Sanat-Korku Sinemasında ‘Abject’ ve ‘Canavar Dişi’.
[3] Holland, Jack (2019) Mizojini Dünyanın En Eski Ön Yargısı: Kadından Nefretin Evrensel Tarihi.
[4] Heritier vd. (2024) Kadınların En Güzel Tarihi. İş Bankası Yayınları.
[5] Berktay, Fatmagül (2022) Tarihin Cinsiyeti. Metis Yayınları.
[6] Demirkılınç, Selçuk (2017) Psikopolitik Boyutuyla İran Devrimi.
[8] Taylan, Hüseyin (2018) Bilgelik, Varlık, Bereket Sembolü İncirin Serüveni.
*Tüm etkenlerin bir grup hâlinde etkileşim yaratmasıdır. Vamık Volkan, Freud’un psikanalizini psikopolitik kavramına indirgeyerek geniş grupların kimliğini sorgular.