“Mao döneminde Çin tarihine damgasını vuran bir diğer olay ise 1966-76 yılları arasında gerçekleşen ve bugünkü ÇHC’de (Çin Halk Cumhuriyeti ) ‘On Yıllık Kaos’ olarak adlandırılan Kültür Devrimi’dir. Eskiye dair ne varsa yakılıp yıkılan, öğretmenlerin ve düşünürlerin darp edildikleri ve bazı eyaletlerde toplu kıyımların yaşandığı bu dönemde kitaplar, tablolar daha doğrusu eskiyi hatırlatan her şey Kızıl Muhafızlar tarafından yok edilmiştir. Slogan ise basitti: ‘Dört eskiyi, eski düşünceyi, eski kültürü, eski adetleri, eski alışkanlıkları yık!”
Her film yaşadığı dönemin izlerini taşır. Dünyaca ünlü Çinli yönetmen Yimou Zhang’ın dilimize Yuvaya Dönüş olarak çevrilen bu filmini, dönemin toplumsal olaylarının yarattığı referanslara bağlı olarak değerlendirmenin yararlı olacağını düşünüyorum.
Kullanılan mekânlar, eşyalar ve oyuncuların kostümleri dönemin ruhunu yansıtmakta oldukça başarılıdır. Buna eşlik eden filmin müziği Titanic (1997) filminde kullanılan müziği az da olsa çağrıştırmakta ve insanı farklı bir ruh hâline sokmaktadır. Geniş kamera açıları dönemin iklimini gösterme konusunda oldukça başarılıdır. Kültür Devrimi’nin kıskacının içinde olan bir aile… Baba Lu Kültür Devrimi yaşandığı dönemde cezaevinden kaçan bir mahkûm, eşi öğretmen, kızı da güzel sanatlarda dans bölümünde okumaktadır. Her yerde casus görevi gören ve insanların hayatları onların iki dudağının arasında olan parti yandaşları… Şifre niteliğinde olan yoldaş söylemi… Yönetenin parti dediği şey komünizmin ideolojik temsilcileridir. Kızı geleceği için babasını yani Lu’yu partiye ihbar eder ve film tam da burada başlar. Bir an George Orwell’in 1984 adlı kitabının satırları kafamda uçuştu. O kitapta da ailede yaşayan çocuklar anne ve babalarını partinin “Düşünce Polisi” olarak tabir ettikleri kişilere ihbar ediyordu. Eşi Lu’yla buluşmak için tren istasyonuna gelir ve orada Lu partililer tarafından tutuklanıp cezaevine yollanır.
Lu Kültür Devrimi bittikten üç yıl sonra ceza evinden çıkar. Burada zaman açık bir şekilde hatalı ilerler, kaç yıldır cezaevinde kaldığını bilemiyoruz. Lu, cezaevinden çıktıktan sonra kendisi ve eşinin bariz bir şekilde yaşlandığını görebilirken kızının hâlen aynı kalmış olması sanki zaman sadece karı-koca için ilerlemiş gibi bir izlenim veriyor. Zaman çok dar bir alana sıkıştırılmış. Cezaevinden çıktıktan sonra eşi tarafından tanınmaz; çünkü eşi hafıza kaybı yaşamıştır. Lu’yu kendi evinde yaşamasına izin vermez ve onu Fank diye birisi olduğunu söyler. Sonradan anlıyoruz ki Fank partiden biri; eşi Lu’yu cezaevinden çıkarmak bahanesiyle ona zorla tecavüz etmiş, direndiği zaman da kafasına vurduğu kepçe sonucu hafızasını kaybetmiştir. Bana göre yönetmen burada şunu anlatmaya çalışmış: Lu’nun eşi öğretmen, gelecek kuşakları yetiştiren ve aynı zamanda kültür taşıyıcısı. Hafıza kaybı, toplumun geçmişinin silinmesini; tecavüz, değerlere yapılan saldırıyı; eşi Lu’yu tanıyamaması, toplumun birlikteliğinin parçalanmasını; kızının yanında yaşamasına izin vermemesini de kuşaklar arasındaki kopuşu anlamak için bir simge olarak kullanır. Bu simge kullanımı yapılan devrime, komünizme ve totaliter rejime ağır bir eleştiri diyebiliriz. Çünkü komünizm geçmişe çekilen sünger üzerinde yükseliyordu. Lu kendisini onun eski eşi olarak tanımasını sağlamak için bir mücadelenin içine girer. Kızından eski fotoğraflarını getirmesini ister; tüm fotoğraflarda kızı babasının yüzünü kesmiştir. Aslında ideolojik anlamda okulların yaptığı propaganda sonucu, çocukların partiye düşman olan herkese karşı nasıl bir düşmanca tutum sergilediklerinin göstergesidir. Bu girişiminden de bir sonuç alamaz. Son çareyi cezaevindeyken ona yazdığı ve bir sandığın içinde olan tüm mektupları yollamakta bulur. Her gün onun yanına gelip o mektupları okur. Amaç geçmişi sayesinde onun kendisini tanımasını sağlamaktır. Bunda da başarılı olamaz. İçinde “Ayın beşinde geleceğim.” yazılı bir mektup hafızasını kaybeden eşinin kafasına takılır. Her ayın beşinde eşi Lu’nun dönüşünü tren istasyonunda bekler. Yani artık bu devrimin yarattığı silinmiş bir geçmiş, ne zaman geri geleceği belli olmayan ve yazının başındaki “Dört Eski”nin ne zaman tekrar canlanacağı bilinmez. Film böylece son bulur. İzlemeniz dileğiyle.
Halil Dusak
Film izlemedim ama çok güzel yorumlamışsınız sanki filmi bütün çıplaklığı ile görmüş gibiyim başarıların devamını dilerim???
Size ve tum değerli okuycularima çok teşekkür ederim.
Her devrim, kendi kaosunu ve şiddetini doğurur. Halil Bey, analizler için teşekkürler…
Yorumunuzla, film çok ilgimi çekti, mutlaka görmek isterim; her tür faşizm bu şekilde gündemde tutulmalı. Teşekkür ederim.