Dünkü sabahı yeniden yaşadım. Birebir aynısıydı. Uyandım, dişimi fırçaladım, üstümü değiştirdim. Sonra uyandım, rüyada bunları yaptığımı anladım. İlk filmi kaçırdım tabi. En nefret ettiğim şey, gerçek olduğunu sandığım bir rüyadan dolayı uyanamamak değil. Aşırı banal bir rüya yüzünden uyanamamam. Yani rüyanın olayı gerçekte olmayan veya olmuş veya olacak olan şeyleri fantastik biçimde anlatması değil midir? Rüyanın olayı ruh değil midir? Ben niye dişimi fırçalıyorum? Bilinç altımda bu mu var, dişimi fırçalamak? Ne banal bir insanım diyerek kendimi sorgulayarak, biraz da oflayıp puflayarak diğer filme gidiyorum.
Açıkçası bugün moralim bozuktu. Sadece film izleyip yazı yazdım, Erasmus’a gidebilmek için türlü türlü yollar denedim.
Lütfen yanlış anlaşılmasın bu, okulları araştırdım sadece.
Ha bir de kafede yanımda oturan Maggie Cheung’a benzeyen freelance küratör kıza düştüm. Düştüğüm şeyin ilk özelliği mi, yoksa ikinci vasfının ne anlama geldiğini anlayamadığım havalı bir sıfat mı olduğunu yaklaşık 12 saattir düşünüyorum.
Elveda Cheung’umsu, senin Olivier Assayas’ın olabilirdim. Umarım gittiğin Friedrichstraße’de mutlusundur.
Yarın da görüşeceğiz.
guzel bi yazi olmus erasmusa gidebilmek icin aradigi turlu yollar gercekten okul arastirmasidir umarim aksi halde tc bir endustri muhendisi kaybetti berlin bir kebapci (yersen) kazandi diyebiliriz