Yazdığı kitaplarla korku sinemasına bitmek tükenmek bilmeyen bir kaynak sunan Stephen King’in aynı isimli romanından beyazperdeye uyarlanan filmde, kuduz mikrobu taşıyan 100 kiloluk bir St. Bernards’ın şehrin dışındaki tamirhanenin önünde, arabalarında mahsur kalan bir anneyle oğluna yaşattığı dehşet konu edilir. Başka bir bakış açısıyla, eşini aldatan bir kadının ölüm ve annelik içgüdüleriyle sınanmasını gözler önüne seren film bu yönüyle en az janrının o dönemdeki diğer örnekleri kadar muhafazakar bir görüntü çizmektedir. Köpek fobisi yaratmak için hayli yeterli bir görünüme sahip olan Cujo’nun bugün bile etkisini koruyan saldırı sahneleri ise köpeğin en sevdiği oyuncağın aracın içine yerleştirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Büyük bir kısmı tek mekanda geçen filmin başrol oyuncusu Dee Wallace, fiziksel ve duygusal anlamda kendisini en çok zorlayan oyunculuk deneyimi olarak tanımladığı Cujo’daki rolünü kariyerinin en gurur verici işlerinden biri olarak görmektedir.