Evvel zaman içinde geçiyor her şey. Zamansız, mekânsız ve sınırsız… Kelimeler olmaksızın, yalnızca hislerimizle dokunduğumuz ve her şeyden önemlisi, inanmaya teslim olduğumuz bir kapının eşiğindeyiz. Üçten geriye sayıyor vakit; gözlerimizi kapıyoruz ve kendimizi düşlerin büyüsüne bırakıyoruz.
İlerleyen zamanla birlikte temposu, yoğunluğu, koşturmacası, kalabalığı, gürültüsü, kısacası hengâmesi de gittikçe artan bir hayatın ortasında buluyoruz kendimizi kimi zaman. Onlarca dizgini aynı anda elimizde tutmamız gerekirken, aslında inanılmaz bir akışın içinde mücadele ediyor, bu sırada zamanın da ellerimizin arasından akıp gidişini seyrediyoruz. İşte bizi çepeçevre saran bu fırtınanın en şiddetli anında okyanustan çıkıp kıyıda dinlenmek istiyor ruhumuz. Ve o anda duyuyor büyülü bir kavalın ezgisindeki çağrıyı: masalın sesini.
Masallar, efsaneler ve mitler, insanın ve insanlık tarihinin en yakın şahitleri olmuşlardır. Kelimelerin diliyle nesilden nesile aktarılarak, zamandan ve mekândan bağımsız olan düşlerin taşıyıcılığını üstlenmişlerdir. Ancak bunun yanında kelimeler, kimi zaman görüntünün ve hislerin diliyle yazılmış, böylece sinema dünyasına giren görsel anlatılarla, ortaya masal tadında filmler çıkmıştır.
Sinema sanatında masal ögeleriyle birlikte hızla gelişen ve yaygınlaşan fantastik tür, temelini bu anlatılardan ve hayal gücünden alır. 20. yüzyılın sonlarına doğru fantastik türe artan ilgiyle birlikte yepyeni tekniklerin geliştirildiğini, animasyon ve çizgi yapımların, büyük başarılara imza attığını görüyoruz. Ayrıca bu süreçte Tim Burton, Michel Ocelot, Lotte Reiniger gibi yönetmenler, sıra dışı senaryoların yanında yaratıcı ve özgün teknikleriyle fantastik türe bambaşka bir boyut kazandırmışlardır.
Gerçeklerin fırtınalı dünyasında biraz durup soluklanmak ve düşlerinizi uçsuz bucaksız bir aleme yaslamak isterseniz, işte size tavsiye edeceğimiz, masal tadında filmler:
Ulak
Çağan Irmak, 2008
Köy meydanında bir çocuk halkası. Ortasında, bilinmeyen bir vakitte, adı olmayan topraklardaki bir ulağın masalını anlatıyor masalcı. Ulakla birlikte masal da yol alıyor; gerçekle düşün dili birbirine karışıyor ve masalın kurtuluşa çağıran sesini bir tek inananlar duyuyor; çünkü “bazen tek çare, bir hikâyeye inanmaktır.” Başrolde Çetin Tekindor, Hümeyra, Yetkin Dikinciler gibi usta isimlerin bulunduğu Ulak, Türk sinemasında fantastik anlatımı bambaşka bir üslupla sunuyor.
Les Contes de La Nuit (Tales of The Night)
Michel Ocelot, 2011
Gerek yapısı ve kurgusu, gerekse çekim teknikleriyle alışık olmadığımız bir masalı anlatıyor Les Contes La Nuit. Altı farklı masalın tek bir öyküde toplandığı kurgu, küçük bir tiyatro odasında başlıyor. İki arkadaş ve bir sinema teknisyeni, her gece bu odada bir araya gelip bir masal kurguluyorlar ve bilgisayarda geliştirdikleri özel animasyon teknikleriyle bu masalların başkarakteri kılığına bürünüp öykülerin içinde bizzat yer alıyorlar. Dünyaca ünlü animasyon yönetmeni Michel Ocelot’un, siluet animasyon tekniği ile düzenlediği film, sunduğu görsel şölenle masal anlatısına bambaşka bir üslup getiriyor.
Big Fish
Tim Burton, 2003
Macera ve gizem dolu fantastik bir yolculuğunun, aşkta noktalanan hikâyesi Big Fish. Hastalığı üzerine babası Ed Bloom’u (Ewan McGregor) ziyarete giden William (Billy Crudup), babasının hayat hikâyesini dinlerken kendini bir aşk masalının içinde bulur. Peki devler, cadılar ve kurt adamların da yer aldığı bu hikâye ne kadar gerçek olabilir?
The Man From Earth
Richard Schenkman, 2007
14.000 yaşında olduğunu ve bugüne dek insanlık tarihindeki her şeye şahitlik ettiğini iddia eden birinin hikâyesine inanır mıydınız? John Oldman’ın (David Lee Smith) kelimeleri, tek bir odada geçen tek bir saat içinde, ilerledikçe bizleri bir şüphe girdabı içine çeken hikâyeyle birlikte şimdiye dek bilinen her şeyi yeniden inşa ediyor. Bilim kurgu ve drama arasında, konusu ve hikâyesiyle oldukça sıra dışı olan filmin sonunda herkesin aklında tek bir soru kalıyor: “Acaba?”
Stardust
Matthew Vaughn, 2007
Matthew Vaughn, kayan bir yıldızın peşine düşen bir peri masalıyla karşımıza çıkıyor. Charlie Cox’un canlandırdığı Tristian, aşkının kalbini kazanabilmek için ona bir kayan yıldız getireceğini söylüyor ve bunun için çıktığı yolculukta, kendini bambaşka bir aşk öyküsünün içinde buluyor. Macera dolu senaryosuyla Stardust, dramdan aksiyon, romantik, gizem, gerilim gibi pek çok türü bir araya getiren fantastik bir peri masalı filmi.
Pan’s Labyrinth
Guillermo del Toro, 2006
1944, İspanya İç Savaşı sonrasında bir çocuğun düş ile gerçek arasındaki dolambacına götürür bizi Pan’s Labyrinth. Gerçeklerin kirli yüzünden sığınmak için kendine hayal dünyasından bir kapı aralayan Ofelia (Ivana Baquero), zamanla kapının ardındaki dünya ile gerçekler arasında bir tercihe doğru sürüklenir. Büyülü bir hikâyeyle örülmüş labirentin sonunda Ofelia’nın tek bir damla gözyaşı, masumiyetiyle etrafındaki nefreti, kini, düşmanlıkları yıkamaya yetecek midir? Pan’s Labyrinth, yürek parçalayıcı olduğu kadar, aynı zamanda bir çocuğun gözünden çizilen masumiyetle, gerçeklerin acımasızlığına yapılan sert bir eleştiri.
The Cave of The Yellow Dog
Byambasuren Davaa, 2005
The Cave of The Yellow Dog, kıraç Asya topraklarının ortasındaki göçmen bir ailenin küçük çocuğu Nansal ile karşısına çıkan yavru bir köpeğin sıcacık dostluk hikâyesini konu alıyor. Ancak film boyunca hikâyeye eşlik eden halk efsaneleri, gelenekler ve destansı öykülerle film, yalnızca iki arkadaşın hikâyesi olmaktan çıkıp büyüleyici bir masala dönüşüyor.
Maleficent
Robert Stromberg, 2014
Her masal, bir madalyonun iki ayrı yüzünü taşır: İyiliği temsil edenler ve onlara karşı gelen kötüler. Peki iyiler mutlu sona ulaşırken, kötüler neden karanlık tarafı seçer? Bir masalın karanlık tarafından izlediğimiz filmde Angelina Jolie’nin canlandırdığı, Uyuyan Güzel masalının kötü cadısı Maleficent, karanlığın arkasındaki gizemli dünyanın perdelerini bizlere aralıyor. Masal karakterlerinden hareketle insan doğasına farklı bir yerden yaklaşan film, masal ile gerçek arasında kurduğu köprüde insanı, kendi gerçeğiyle yüzleştiriyor.
Die Abenteuer des Prinzen Achmed (The Adventures of Prince Achmed)
Lotte Reiniger, 1926
Uçan bir atın üzerinde masalsı bir yolculuğa var mısınız? Lotte Reiniger tarafından hazırlanan ve yönetilen, Prens Achmed’in maceralarının anlatıldığı Alman yapımı film, bizlere alışık olmadığımız bir dilde bin bir gece masallarını anlatıyor. Reiniger’in buluşu olan bu özel teknikte her bir sahne, ince bir kâğıttan kesilerek fragmanlar hâlinde hazırlanmış ve kamera karşısına geçirilmiş. Böylece ortaya renkli bir fon üzerine yansıtılan, siluet hâlinde bir masal çıkmış. Görsel anlatıya özgün bir teknik sunan film, görsel bir şölen olmasının yanı sıra müzikleriyle de anlattığı masallara yeni bir dil kazandırıyor.
The Fall
Tarsem Singh, 2006
Hiçbir engel, hayal dünyasına hudut koyamaz. Nitekim küçük bir hastane odasının duvarları arsında bedeninin engellerine rağmen, yanındaki odada kalan Roy’la (Lee Pace) sevgi dolu bir arkadaşlık bağı kuran küçük Alexandria (Catinca Untaru), bizlere sıra dışı masal dünyasının kapılarını aralar. İki arkadaş, kurdukları masalda beş farklı karakterin intikam macerasını anlatır. Ancak bu masalın dili, kelimelerden ziyade renkler, sesler ve hislerdir. Dali’den Darwin’e, sanat ve bilime ait pek çok ismin, birer sembol olarak zaman ve mekân içine yerleştirildiği film, aynı zamanda sürrealizmin düşsel ögelerle, masal dilinde yazılmış hâli.
A Little Princess
Alfonso Cuarón, 1995
Frances Hodgson’ın aynı adlı eserinden uyarlanan ve Liesel Matthews’in başrolde Sarah karakterini canlandırdığı A Little Princess, küçücük bir kalbin, ne kadar büyük bir sevgiyle dolabileceğini anlatan sıcacık bir hikâye. Bu yönüyle merkezine sevgiyi alan filmde küçük Sara, savaş nedeniyle babasından ayrılmak zorunda kalır. Ancak gönderildiği yatılı okulda o da kendini, etrafındakilere karşı mücadele ettiği bir başka duygusal savaşın içinde bulur. Zamanla bu mücadele, herkesin kaderini değiştiren bir dönüm noktası olur. Metthews’in küçük yaşta gösterdiği harika performansıyla büyük yankı uyandıran film, pek çok ödüle layık görülmüştür.
Dreams
Akira Kurosawa, 1990
Uzakdoğu topraklarının geniş coğrafyasından kopup gelmiş, birbirinden ayrı sekiz öyküden oluşan, Akira Kurowasa’nın sanatsal bir çalışması Dreams. Sekiz kısa filmin, rüya parçaları gibi bir araya gelmesinden oluşan film, Uzakdoğu toplumunun gelenek ve kültürüne ayna tutarken bir yandan da mitolojik ögelerle modern sanatı bir araya getirerek aile, doğa, toplum bağlamlarında kurgulanmış fantastik ve dramatik hikâyeleri tek bir çatı altında topluyor.
Hogfather
Vadim Jean, 2006
Dünya üzerindeki tüm çocuklara, diledikleri hediyelerin dağıtıldığı Hogswatch günü gelmek üzeredir. Ancak raflara dizilmiş kum saatlerinde vakti dolanların ruhunu almakla görevli olan Ölüm’ün yaptığı bir hata sonucu, hediyeleri dağıtacak olan Hogfather, ansızın ortadan kaybolur. Bunun üzerine Ölüm, Hogfather’in görevini üstlenirken, torunu Susan (Michelle Dockery) da bir yandan Ölüm’ün ardındaki gizemin peşine düşer. Film boyunca kimi yerde, ilerleyen olaylara eşlik eden bir ruhlar korosu görürüz; kimi yerdeyse diş perisi, cüceler, devler gibi pek çok masalsı öge ve tarihî, felsefî ve dinî sembol bir araya gelir. Tüm bu özellikleriyle Hogfather, adeta destansı bir üslupla kurgulanmış bir masalın filmidir.
Jumanji
Joe Johnston, 1995
Yönetmenliğini Joe Johnston’ın yaptığı ve Robin Williams’ın başrolde oynadığı film, Chris Van Allsbrug’un aynı adlı popüler kitabından uyarlanmıştır. Filmde, atılan zarlarla birlikte mekânın ve zamanın değiştiği sihirli bir oyuna hapsolan iki çocuğun yaşadığı maceralar anlatılır. Evlerinin gizli bir köşesinde saklı tutulan Jumanji adlı oyunu keşfeden çocuklar, oyunu kurup oynamaya başladıkları anda 25 yıl önce içine hapsolmuş Alan Parrish’i serbest bırakırlar ve birbirini takip eden serüvenler zinciri böylece başlamış olur. Ancak oyundan çıkıp hayatlarını kurtarabilmeleri için, çocukların oyunu tamamlamaları gerekmektedir. Usta oyuncuların performansı ve eğlenceli kurgusuyla 90’lı yıllarda büyük ses getiren bu masalsı film, izlerken bir yandan farkında olmadan bizleri de oyunun içine çekiyor.
Bridge to Terabithia
Gabor Csupo, 2007
İki çocuğun kurduğu, hayallerin dünyası ile gerçek dünya arasında büyülü bir köprü, Terabithia Köprüsü. Leslie (Anna Sophia Rob) ile yollarının kesişmesi üzerine hayatı değişen Jess (Josh Hutcherson), kendini bir anda inanılmaz, düşsel bir krallığın içinde bulur. Evlerinin arkasındaki ormanda kurdukları bu masalsı krallıkta devler, cüceler, periler ve diğer pek çok masal karakteriyle yaşadığı serüvenler sonucu gerçek hayatla mücadele etmeyi öğrenen iki arkadaş, kurdukları dostluğun yanı sıra filmdeki oyunculuk performanslarıyla da fantastik türde güçlü bir yapım sunuyor.
La Cité des Enfants Perdus (The City of The Lost Children)
Marc Caro- Jean Pierre Jeunet, 1995
Etrafını çevreleyen onlarca sınıra rağmen insan ruhu, hayal gücü ve düşlerin uçsuz bucaksızlığıyla beslenir. Peki ya bizlere bu sınırsız dünyanın kapılarını aralayan rüyalar olmasaydı? Çılgın bilim insanı Doktor Krank (Daniel Emilfork), rüya görememektedir ve hayal gücü olmadığından hızla yaşlanır. Bunun önüne geçmek için de çocukların rüyalarını kullanmayı planlar. Ancak şehirden kaçırdığı çocukları laboratuvarındaki makineye bağlayarak rüyalarını ele geçirirken, olaylar beklemediği şekilde ilerlemeye başlar. Sembolleri, kurgusuna yaratıcı ve özgün bir üslupla yerleştirerek sıra dışı bir kurgu oluşturan film, dekorları ve görsel efektleriyle büyük başarı elde etmiş ve 90’lı yılların Fransız sinemasında büyük yankı uyandırmıştır.
Fanstastik film önerisi arayan arkadaşlar buradan bulabilirsiniz:
Çocukluğumdan kalan bişi bilemiyorum hangi kanaldaydı pat Morita vardı ve her gün bir masalın içine giriyordunuz şans buya önümde bezelye yemeği varken bir bezelye tanesinin vermiş olduğu rahatsızlığı anlatan bir masal vardı. O yemeğin kokusu hala burnumda. Hele ki dedemin aynı gece hediye ettiği grimm kardeşlerin masal kitabı ben böyle sabırsızca başladım kitaplara .
O bezelye tanesinin rahatsizligi… kat kat yatalarin uzerinde bir kiz hakiki prenses olup olmadigini bu sekilde sinava tabi tutuyorlardi degil mi 🙂