Alabildiğine öfkeyle dolu bir şarkı, Tanrı hakkında fikirlerini şöyle ifade ediyordu: “Dualarınızın neden cevapsız kaldığını biliyorum, Tanrı hepimizden nefret ediyor.”
Le Tout Nouveau Testament (2015), en başta kendisi olmak üzere herkesten nefret eden bir Tanrı düşüncesini, bu şarkının aksine oldukça komik ve eğlenceli bir biçimde aktarıyor. Tanrı’yı zihnimizin en olanak dışı kabul ettiği şekilde tasvir eden film, gerçeküstü atmosferinin içinde insanın en gerçek duygularına dokunuyor. Nefrete karşı sevgi, öfkeye karşı merhamet, şiddete karşı aşkın mücadelesini; hayal gücünün ötesine geçen bir düzlemde anlatırken, kişisel öyküler üzerinden insanlığa mutluluğun sırrını masalsı bir çerçevede sunuyor.
Kendi dünyası bir apartman dairesiyle sınırlı olan ve tek eğlencesi yarattığı aşırı büyük dünyayla uğraşmak olan yaşlı ve huysuz Tanrı, kendisine hiç benzemeyen oğlu İsa’dan kurtulmuştur ancak bu kez on yaşındaki kızı başına bela olur. Ea adındaki kızı, ona çok kötü davranan bu huysuz adamın dünyasından kaçıp “yepyeni ahit”i yazmak adına altı yeni havari bulmanın peşine düşer. Tanrı’nın itibarını yok etmek amacıyla tüm insanlara öleceği tarihi mail yoluyla gönderen Ea; babasının kötücül hislerle donattığı dünyada, kurduğu dostluklar sayesinde mutlu olmanın yolunu bulur. Tanrı ise Ea’yı bulmak için çıktığı apartman dairesinin dışında, kendi eseri olan ve nefretle yoğurduğu toprakların üzerinde ayakta durmayı başaramaz. İnsanı yaratan fakat şüphesiz bu konuda birçok hata yapmış olan Tanrı, kendisinde izine bile rastlanmayan sevgi, merhamet ve huzur gibi duygularla tatsız biçimlerde tanışır. Hayat üzerindeki egemenliğini yitirdikçe, kızı Ea, mücadelesinin meyvelerini almaya başlar; insanları birbirine yakınlaştırdıkça dünya da ona hep yardımcı olur. Ea’nın sevimsiz babası sahip olduğu nefretin karşılığını, kendi suretinde yarattığı insanlardan aynı şekilde alır.
Film, Ea’nın rastgele seçtiği altı havari üzerinden, onların kaybettikleri ve aradıkları duygulara, “iç müziklerinin” sesini dinleyerek çizdikleri yolu yansıtmaktadır. Bu yol, hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak bir çözümün de reçetesidir aynı zamanda. Kimisi bir gorilin parmağına dokunmakta, kimisi çocukluğuna ait bir hatırada, kimisi bir kuş sürüsünün peşinden gitmekte huzur bulsa da, hepsini ölüme geri sayarken yaşamaya bu denli bağlayan duygu, sevgidir. Tanrı’nın insana unutturduğu, aklın gölgesine gömdüğü sevgi ve aşk; kendini açığa çıkarma imkânı bulduğunda, dünya üzerinde yaşamanın yepyeni bir boyutunu oluşturuverir. Le Tout Nouveau Testament, sevgiyi yorgun hafızalardan çıkarıp heyecanlı gözlerin önüne koyarken, rüya tuhaflığında bir dünyanın ne kadar güzel ve mümkün olabileceğini hatırlatıyor.
Jaco Von Dormael’in insanlık tarihinin en temel olgularından birine dair bu neşeli anlatısı; tanımlaması zor, kendine has bir sihirle akıp giden ve izleyeni bu gerçeküstü öykünün parçası hâline getirmeyi başaran bir yapım. Ea’nın altı havarisinin her birinin karakterine, alışkanlıklarına, günahlarına ve tutkularına dair görüntüler, kendi yaşamımızdan anılarla bağ kurup belleğimizdeki silikleşen hisleri harekete geçiriyor. Öte yandan barındırdığı keskin eleştiriler, politik göndermeler ve felsefi önermeleri, özgün bir sinema diliyle yansıtıyor. Aynı potada eritilmesi oldukça zor şiirsel bir anlatım ile komediyi birleştirmeyi başaran bu film, yaşama dair kutsal kitap öğreticiliğinde mesajlar veriyor ancak bunları Tanrı’nın yöntemiyle değil, kendi yöntemiyle çok daha sıcak ve insanî bir biçimde yapıyor.