Koza isimli kısa filmiyle sinema dünyasına giren Nuri Bilge Ceylan bu ilk filminde, fotoğrafçılıkla edindiği teknik kabiliyetini ve hassas gözünü sinema için konuşturmuş, imgelere yükledikleriyle birlikte kasabasında geçen hoş bir anlatı yaratmıştı. İlk uzun metrajı olan Kasaba ile birlikte dert edindiği şeyleri ortaya dökmeye başlayan Ceylan, minik bir ekiple yola çıkmış ve Koza”da olduğu gibi yine oyuncu kadrosunu yakın çevresinden oluşturmuştu. çocuğundan yaşlısına farklı jenerasyondan insanlarının yaşamlarına bakış atan Ceylan duyarlı gözlem yeteneğinin getirisiyle birlikte çok özel bir siyah-beyaz ilk filme imza atmıştı. Berlin Film Festivali”nde ana yarışmaya seçilen ikinci uzun metrajı Mayıs Sıkıntısı ise film içinde film modelini kullandığı, içerdiği çekim sahneleriyle Kasaba filminin çekim öyküsünü ve bu filmden edindiği deneyimleri yansıtan özel bir yapıt. Ceylan”ın kasabasında çektiği son film olmasıyla da filmografisinde önemli bir yere sahip.
Mayıs Sıkıntısı Saffet”in üniversite sınavında başarısız olduğunu gösteren belgeyi almasıyla başlar. Saffet”in hayal kırıklığı ve kızgınlığını belirten bu girişin ardından kısa sürede filmin öteki karakterlerini tanımaya ve dertlerini öğrenmeye başlarız. Kasabanın herhangi bir zamanda kendi döngüsü içerisinde kolay kolay yer almayacak bir durumu Muzaffer kasabaya taşır. Sürpriz bir ziyaret yapan Muzaffer”in amacı memleketinde film çekmektir. Kendisi film çekme hevesinde oladursun annesi sağlık sorunlarından, uykularından uyanmasına neden olan kaşıntılardan şikayetçidir. Babasının sorunu ise tarlasındaki ağaçlardır. Emin, ağaçlar olmadan tarlanın hiç özelliği kalmayacağını düşünürken aksi gibi devlet bu ağaçların kesilmesini istemektedir. Yıllardır bakıp yetiştirdiği ağaçlarını kesmek istemeyen Emin kanunların kendi yanında olduğunu düşünerek yirmi yıldır yaptığı gibi kadastrocuları bekler. Büyüklerin dünyası böyle meselelerle meşgulken Muzaffer”in yeğeni olan minik Ali”nin en büyük arzusu müzikli bir saate sahip olmaktır. Halasının ona verdiği yumurtayı kırmadan kırk gün boyunca taşıyabilirse hayalindeki saate sahip olabilecektir. Ceylan, kiminin yıllardır süren kimininse bir süredir hayatlarında olan bu meseleleri filmin ilk on dakikasında sunarak kalan iki saat boyunca bu sıkıntı ve arzuların detaylı dökümünü yapar.
Yönetmen karakterlerinin durumlarını geliştirmek ve etkileşime sokmak için film çekim olayını bir nevi tema olarak kullanır. Tüm karakterlerini ve meselelerini sunduktan sonra film, özellikle Muzaffer”in diğerleriyle olan ilişkisine odaklanır. Karakterleri konuşturan ve dertlerini bize ayna misali yansıtan Muzaffer, gelişmesi beklenen bu öykünün başkahramanı haline gelir. Mini kamerasıyla etrafı görüntüleyerek film için kullanacağı mekanları seçerken bir yandan da oyuncular için bakınır ve deneme çekimleri yapar. Anne ve babasının gece konuşmalarını dinler, babası ona tarlayla ilgili dertlerini anlatırken onu kayda alır. Böylece Emin, yıllardır süren mücadelesini ve haklı olduğunu ispat etme yöntemlerini oğluna ve bize anlatır. üniversite hayalleri olumsuz sonuçlanan Saffet ise isteksiz bir şekilde de olsa ailesinin ona fabrikada bulduğu işte çalışmaktadır. Muzaffer”in filminde ona yer verme fikrini ise hemen benimser. Film için fabrikada bulduğu işten ayrılır. İşi bırakmasıyla ailesini karşısına alacak olmasına rağmen Muzaffer”in İstanbul”da ona iş bulacağını söylemesiyle önünde yeni bir umut belirir. Muhtemelen kendi yaşlarındayken kasabasından ayrılıp İstanbul”a giden ve konumuna bakılırsa iyi bir hayat süren bu adamın kendisi için neredeyse tek çıkış yolu olduğunu düşünmektedir. çocuk oyuncu için aklındaki isim ise Ali”dir. Tüm film boyunca cebindeki yumurtayı kırmamak için uğraş veren Ali de kendini filmin içinde bulacaktır. Yönetmenimizin Saffet ve Ali”yi ekibe kattıktan sonraki uğraşı ise filmin diğer karakterlerini bulmak üzerine olur. Aradığını kasaba yerlileri arasından bulamayacağını fark edince kendi anne ve babasını ikna etmeye çalışır. Her ne kadar annesi bu iş için gönülsüz gibi davransa da ikna olacağının farkında bir şekilde film için gerekli ekipmanı almak için kasabadan ayrılır.
Muzaffer”in kasaba dışında olduğu günlerde babası Emin, kasabaya geldiği söylenen kadastrocuları arar durur. Yıllarca beklemiştir, bu fırsatı da kaçırmak istememektedir. Ali ise hilesiz bir şekilde taşıdığı yumurtayı talihsiz bir şekilde kırar. Dürüstlüğünün karşılığını alamayacak olmanın tedirginliğiyle ilk hilesini gerçekleştirir. Kırılan yumurtanın yerine kümesten çaldığı yumurtayı koyar.
Ekipmanlarla kasabaya dönen Muzaffer kısa sürede mekanlar üzerine karar kıldıktan sonra filmin çekimlerine başlanır fakat çekimler uzun süre Muzaffer”in hoşuna gitmez. Oyuncularıyla uğraşmak yerine aklı fikri biten film makaralarında, giden paralardadır. Emin”in de aklı fikri ağaçlarındadır. Filmin çok özel anlarından birinde, çekim sırasında yağmurun yağıp yağmadığını kontrol etmek için başını çeviren Emin, ağaç üzerinde bir işaret görür. Mekan aramak için çıktıkları bir günlük gezi sırasında ironik bir şekilde yıllardır beklenen kadastrocular gelmiş ve maalesef Emin onlara yetişememiştir. Bu sıkıntılı zamanların meyvesini beklediğinden fazla bir şekilde toplayansa küçük Ali olur. Hem müzikli bir çakmağa sahip olur hem de müzikli saati hak ettiğini ispatlar. Tüm bu sıkıntılı havadan nasibini alan diğer kişi ise Saffet”tir. Muzaffer çark etmiş, Saffet”in İstanbul”a gelmesini doğru bulmadığını söylemektedir. Saffet umutlarını bağladığı bu durumdan istediğini alamamıştır. Ceylan”ın Mayıs Sıkıntısı”nın ardından çektiği filmi Uzak da bu gergin ilişkinin devamı niteliğindedir. İstanbul”da yaşayan Muzaffer”in karşısına dikilecek olan Saffet ile olan sorunlu ilişkisi üçüncü uzun metrajının temel meselesini oluşturacaktır.
Filmde çekildiğini gördüğümüz sahneler Kasaba filmini izleyenler için pek yabancı değildir. çekilen sahnelerden anlaşıldığı üzere yapım aşamasını gördüğümüz film Kasaba”dır. Ceylan çok özel bir göndermeyle filmleri arasındaki bağlantıyı farklı bir düzleme oturtarak bizi Kasaba”nın öncesine, ilk filminin çekilme zamanlarına götürür ve deneyimlerini sunar.
Film içinde film modelini kullanmak yapıtın fevkalade zengin duygu dünyasına önemli katkılar sağlamıştır. Sürekli ortalarda dolaşan kameralar sayesinde- hele ki Ceylan”ın önceki filmlerini ve film yapma süreçlerini bilenler ya da bir şekilde sezenler için- filmin içinin ve dışının birbirine her an karışabileceği hissi ile birlikte, çoğu kez bir yabancılaşmayı tetikleyeceği düşünülen bu durumun aksi şekilde filmin samimiyetini arttırmasına yaradığı söylenebilir. Her ne kadar oyuncuların konuşmalarında kendilerine has bir dil kurmasına izin verildiğini görsek de genel için söyleyebileceğimiz şey, filmin doğaçlama yapılmış gibi samimi ve doğal duran ama içten içe her şeyin enfes bir ritim duygusuyla kurgulandığı bir anlatı oluşudur.
Otobiyografik bir okumayla Muzaffer”in Nuri Bilge Ceylan”ın kendinden kattığı özelliklerle oluşturulduğu söylenebilir. Kendi film çekme deneyimini pek özdeşleşebileceğimiz bir karakter olmayan Muzaffer üzerinden anlatır. Kendi amacı uğruna etrafındakileri seferber eden ama onların dünyasını çoğu kez anlamaya çalışmaktan uzak kalan bu adamın istediğine ulaşabilmek için empati kurmaya çalışması gerekmektedir. Zaten kurulan sınırlı empati anlarında filmin enerjisinin yükselmesi de böyle kolektif yapılan amatör bir filmin en önemli gereksinimini açık eder.
Filmin sahip olduğu duygu yoğunluğu- adına ister sıkıntı ister başka bir şey diyelim- kasabanın atmosferinin yanı sıra çoğu kez karakterlerin sahip olduğu uyuşukluk ya da farkındasızlık anlarında yükselir. Böyle bir anda kaplumbağa özgürlüğüne kavuşabilmiş, böyle bir anda otuz küsur gündür taşınan yumurta kırılmıştır. Baba içinse durum aynı zamanda ironiktir. Film için tüm aile kasaba çevresinde gezinirken kadastrocular gelmiş, hayat bir günlük kaytarmanın cezasını kesmiştir.
Mayıs Sıkıntısı, başından sonuna tüm karakterlerinin içini dolduracak şekilde özenle üretilmiş bir yapıt olduğunu her anıyla seyirciye yansıtabilen özel filmlerden. Karakterlerinin yaşadığı anları ve duygularını birbirine hassas bir dengede bağlarken hiçbir zorlama anın içine sızmasına izin vermiyor. Tıpkı fonda duyulan klasik müziğin yer yer sadece hissinin kalacağı şekilde sesinin kısılması gibi söyleyeceklerini bağırma ihtiyacı duymadan iletebiliyor.
Muzaffer”in kasabasında film çekme serüveninin iyi kötü gerçekleşeceğini, herkesi seferber ettiği filmini bir şekilde kotaracağını biliyor, en azından tahmin edebiliyoruz. Mesele ise kişisel isteğini bir şekilde yerine getiren Muzaffer için diğerleriyle aynı duyguları hissedebilmenin maalesef sınırlı anlara hapsolması. ötekiler için de durumun Muzaffer”den çok farklı olduğunu iddia etmek güç. Filmde herkesin isteğini düşünen tek karakterin Muzaffer”in annesi yani bir kadın olması da bu açıdan önem kazanıyor.
Muzaffer”in sürprizi kasabada farklı bir hareketlilik yaratıyor yaratmasına ama elde kalan ne? üstelik kasaba da dört bir yana insanlarını savuracak kadar geniş değil, en azından fiziksel olarak. Mayıs Sıkıntısı”nın film çekimi için toplanma sahneleri Kasaba filminde ateş başında geçen anlar zaten. Bu yüzden her iki filmin duygusu ortak. Her ikisinde bedenler bir arada ama ruhlar başka başka yerlerde.