Sırada bekleyen bir ufak Kabak yazısı ile Thassos gezim varken halen İtalya turu yazı dizimi tamamlayamamış olmam yüz kızartıcı:) Fakat ne yazık ki(?) gezmekten fırsat bulup yazamadığımı itiraf etmeliyim.
Ve işte en çarpıcı parçası geliyor İtalya’nın: Portofino, Lovely Portofino!
Yazıyı okumadan önce ‘Love in Portofino’ dinlemek romantizmi yükseltmek için gerekli öğelerden biri bana kalırsa:
Biliyorsunuz en son Cinque Terre’de bırakmıştım gezi yazımı. Yola da yine buradan çıkıyorum. €6.50 ‘ya aldığım Manarola-Cenova biletimle Cenova’ya doğru trenle yola çıkıyorum. Hızlı tren olmadığı için oldukça uzunca bir yolculuk oluyor. Ama vagonlar boş ve kasaba manzaraları güzel olunca, kulağımda da kulaklığımla keyif yapıyorum yol boyu.
Neden Cenova’ya gidiyorum öncelikle, çünkü Portofino konaklamak için oldukça pahalı bir yer ve sonraki gün Milano’dan yapacağım dönüş için ve orada yaşayan arkadaşımın evinde kalabileceğim için Cenova doğru bir lokasyon gibi görünüyor.
3 saatin sonunda Cenova’ya varıyor, arkadaşımın evine eşyalarımı bırakıp hemen yola koyuluyorum. Ancak yola koyulmamın bir faydası olmuyor, zira Santa Margharita’dan geçen trenin 50 dak. sonra olduğunu öğreniyorum. Genel olarak bu civardaki trenlerin saatine dikkat etmeniz gerektiğini söylemeliyim, sık sık olmadığını deneyimleyerek görüyorum. Tren yalnızca yarım saat sürüyor ancak Santa Margharita’dan bineceğim Portofino otobüsü için bu kez bekleme süreci başlıyor (82 no.lu otobüs sahil şeridinden güzel bir sightseeing yaptırarak sizi Portofino’ya 15 dakikada ulaştırabilir).
Santa Margharita plajına inmeye karar veriyorum otobüs bekleyeceğimi öğrenince. Bu bekleyiş esnasında kafamdan sonradan ne kadar aptalca olduğunu düşündüğüm “acaba Portofino’ya hiç gitmesem mi?” sorusu geçiyor.
Anlayacağınız çok yorgunum, sabahın köründe Manarola’dan çıkmış 2 tren değiştirip 3 saatte Cenova’ya varmış, arkadaşımın evine ulaşmış , Santa Margharita’da da 50 dk. Tren beklemiş durumdayım. Ancak şunu söylemeliyim, gerekirse 10 saat sürsün Portofino’ya gidilmeli. Dünya yüzeyinde cennet varsa, burası kesinlikle onlardan biri çünkü…
Daha otobüsteyken beni büyülemeye başlayan Portofino, yollarında yürürken bana şu sözleri söyletti: “Tanrım, artık beni alsan içimde hiçbir şey kalmaz”. Buraya bir dahaki gidişimde mutlaka romantic bir nedeni olacak, çünkü bu büyülü yerde bu atmosferi biriyle paylaşmak muhteşem olurdu…
Portofino küçük bir burnun içine gizlenmiş, muhteşem denizi ve bitki örtüsüyle insanı büyüleyen bir yer. Tam bu burnun içine konumlandırılmış marinasıyla da çok zengin yatlara ev sahipliği yapıyor. Oldukça lüks restoran, yat ve otellere mekan olan bu küçük beldede tahmin edilebileceği gibi herşey çok maliyetli.
Böylesine güzel bir fotoğraf çekebilecek imkana sahip olamadığım için maalesef internet ortamında aşırarak sizlere sözlerimi görsel olarak da ifade etmek istiyorum.
82 no.lu otobüste olanlar şuydu: Paraggi Beach’i gördüm ve adeta içimin yağları eridi. Portofino’ya 1 km. kala konumlanmış bu güzellik aklımın köşesinde şöyle dursun, ben Portofino’yu keşfe daldım. Acıkmıştım ve interneti de olan bir restoran bulmak istedim. Ancak ne yazık ki wifi bağlantısı olan restoranlarda ana yemek fiyatları €20’dan başlıyordu. Ben de marinanın yanında şarap ve aperatifleri €12’ya sunan ama interneti olmayan muhteşem bir şarapevi buldum. Şarapevinin işletmecisi kadına delicesine özenerek oldukça doyurucu olan aperatiflerin keyfini çıkardım.
Meydana çıkan küçük sokaklarda biraz tur atıp, bir dondurma yedikten sonra (olmazsa olmaz) Paraggi’ye doğru yürümeye başladım. Yürüdüğüm yol boyu her metrekareye aşık oldum. Bu virajlı yollarda yol alan bir motorsikletin içinde olmayı hayal ederek onlarca fotoğraf çektim. Ne kadar da şanslıydım!
İnsanın şöyle bir motorun üstüne atlayası ve bu güzel virajlarda salınası geliyor. Yanılıyor muyum? Paraggi’ye ulaşana kadar gördüğüm bir kaç küçük koyun da şahsi olduğunu söylemeliyim. Paraggi’de de halka açık alan oldukça küçük, pek rahat edemiyorsunuz. Ancak denizi ve denizden kıyıya doğru izlediğiniz manzara harikulade. O nedenle burada biraz işkence çekmeye değer:) Sanıyorum kumsalın arkasındaki büfeden aldığım suyun fiyatı €3 falandı. Buna ek olarak yol üzerinde gördüğüm şu ibare de ne kadar pahalı bir yerde olduğunumu gözler önüne seriyordu : “Portofino’nun en ucuz oteli; geceliği sadece €100”.
Gel gelelim Paraggi plajına! Paraggi, görüp görebileceğiniz en yeşil koylardan birinin ortasında, oldukça berrak bir deniz sunuyor önünüze. Ancak plajın oldukça küçük bir kısmı halk plajı olarak ayrılmış durumda (yaklaşık 3 metre genişliğinde bir alandan söz ediyorum). Dolayısıyla çok samimi bir ortam içersinde bulabilirsiniz kendinizi, eğer şezlong ve şemsiye ücreti ödemeyecekseniz. Benim zaten yaklaşık 2 saatim falan varken ve ayrıca Portofino gibi fahiş fiyatların hakim olduğu bir bölgede şezlong lüksüne girmeme hiç gerek yoktu. Dip dibe güneşlendiğim “halk”tan insanlara güvenim tam bir şekilde, denize girip bu güzelliğin dakikalarca keyfini çıkardım.
Motorlarıyla gezen yan komşum İspanyol gençlerin gitar resitaliyle de kulaklarımın pasını silip, otobüs vakti geldiğinde kendimi bu rüyadan uyandırıyor ve Santa Margharita’ya dönmek üzere otobüse atlıyorum. Ne de olsa zirveyi görmüş gibi hissediyorum, doygunluk hissimin tavan yaptığı bu yerden gönül rahatlığıyla ayrılıyorum…
Daha fazlası için Dünya Kaç Bucak? a!