Sayılar, tasarımlar, diziler, sıralar ve rakamların düzene soktuğu her cümlenin, akla hitap eden bir üslubu vardır. Ancak kalbe ve ruha giden yolda bu cümleler, bir anlam ifade etmez. Amerika’dan Hindistan’a gelerek zihnindeki sorulara yanıt arayan Jamie’nin (Sam Keeley) de öğrendiği ilk şey, ruhun dilinde hiçbir şeyin kolay öğrenilmediğidir.
Jamie amansız bir tümör nedeniyle dünya hayatının son günlerine yaklaştığını öğrendiğinde çok sevdiği kız arkadaşına acılı bir ölüm süreci yaşatmamak adına onu artık sevmediğini ve ayrılmak istediğini söyler. Beklemediği bir anda duyduğu bu sözler, mistik bir tabiata sahip olan Sophie’yi (Hera Hilmar) derinden üzmüştür. Hayata karşı güvenini yitirdiğini düşünen genç kız, bu olay üzerine dünyevi yaşamı reddederek kendini ruhani bir yola verir ve Hindistan’ın uzak bir kentinde, dağların arasına kurulmuş gizli bir tarikata üye olarak izini kaybettirir. Ancak Jamie, haber alamadığı kız arkadaşı için endişelenir ve Sophie’yi bulmak için elindeki tüm olanakları kullanarak tarikatın olduğu yere ulaşır. Ne ki mucizevi olaylara tanıklık edeceği bu tarikat, kendisine ilişkin birtakım gerçekleri de ortaya çıkaracaktır.
Felsefi bir alt metin üzerine hazırlanmasına karşın hızlı bir tempoyla ilerleyen film, mistik bir üslupla kurgulanmak istense de fantastik türün özellikleri ağır gelmiştir. Bu yönüyle gizem ve psikolojiyi harmanlayan yönetmen Ben Rekhi, inanç kavramını sorgularken amel çarşafları altında gizlenen niyetlerin de kaçınılmaz olarak gün yüzüne çıkacağını gösteriyor.