Kısa filmlerinden tanıdığımız Serpil Altın, ilk uzun metrajlı filmi “Bir Zamanlar Gelecek: 2121″ filminin çekimleri için kollarını sıvadı. Dünyamızın yaşadığı iklim krizine tepkisiz kalamayan Altın; filmini atmosfer ve konu bakımından distopik ve bilim kurgu tarzında çekiyor.
Filmde gelecekte insanlığın geldiği nokta sorgulanıyor. İklim faktörü ve kıtlık nedeniyle yerin altında yaşamaya başlayan koloniden bir aileyi merkeze alan filmin çekimleri Kartal’da, Özüdoğru Cici tarafından tasarlanan dekorlarda devam ediyor. Film, aynı zamanda Serpil Altın’ın “Türkiye sinemasında distopik bilimkurgu türünde film çeken ilk kadın yönetmen” olarak anılmasını da sağlayacak. Selen Öztürk, Çağdaş Onur Öztürk, Ayşenil Şamlıoğlu ve Sükeyna Kılıç’ın başrollerinde olduğu filmin senaryosu Korhan Uğur ve Serpil Altın tarafından yazıldı.
Bir Zamanlar Gelecek: 2121 Filmi Konusu
21. yüzyılın sonlarında iklim krizi ve kıtlık sebebiyle yeryüzü yaşanılmaz hale gelir. Hayatta kalabilen az sayıda insan koloni halinde yerin altına kurdukları bloklarda yaşar. 2121’de koloni sistemini kontrol eden Genç Yönetim’in aldığı “Kıtlık Kanunları” gereği dünyaya gelecek genç hayat karşılığında, yaşlı hayatın yok edilmesi zorunludur. Yer altındaki evlerinde kadın, adam, çocuk ve anneanne olarak yaşayan dört kişilik bir ailenin hayatı yeni doğacak bebek yüzünden değişir.
Sette Sürdürülebilirlik Hakim!
Serpil Altın, filmin anlatısına sadık kalmak için sette sürdürülebilirlik ilkesinin benimsenmesinde büyük bir rol izliyor. Bu bağlamda filmin seti klasik set anlayışlarından farklı olarak birçok konuda çevre dostu bir anlayışa sahip. Yapılan dekorların neredeyse hepsi geri dönüşümle yeniden tasarlandı. Setlerde kullanılan pillerin hepsi yine geri dönüşüm için biriktiriliyor. Setlerin en büyük atıklarından biri olan yemek atıkları ise sokaktaki dostlarımıza veriliyor. Hepsinin yanı sıra, film setlerine örnek olacak bir durum daha söz konusu. Yapılan araştırmalara göre dünyada en fazla plastik atıklarının olduğu yerlerin başlarında film ve dizi setleri de yer alıyor. Buna çözüm olarak ise plastik bardak kullanımını azaltabilmek için tüm ekip su ve diğer içecekleri için matara kullanıyor. Kağıt kullanımını azaltmak için ise senaryo ve günlük çalışma takvimleri dijital olarak gönderiliyor.
Yönetmen Görüşü
“Doğayı bilinçsizce yok etmeye devam ettiğimiz yaşam şeklimiz düzelmez ise 100 yıl sonra neler olur?” diye sordum kendime. Kuşak araştırmaları yaparken dünya nüfusunun giderek yaşlı nüfusa dönüşmesi ve kalabalıklaşması da hikayenin omurgası için güzel ve sağlam bir fikri beraberinde getirdi: “Anne adayı bir kadın yaşaması için birini seçmek zorunda kalsa annesinden mi, bebeğinden mi vazgeçebilir?” Ülkemizde distopik hikayelere çok yer verilmiyor. Bu da bu hikayeye daha da bağlanıyor olmama sebep oldu. Yönetmen olarak özgürce öngördüklerimi ve hayallerimi yansıtma fırsatı bulabilecek bir türde üretimde olmak beni çok heyecanlandırıyor. İnsanların bir arada kurallar çerçevesinde yaşamasını sağlayan sistemler bu filmde odaklandığım noktalardan biri oldu. Peki yepyeni bir düzen kurmak isteseydik nasıl olurdu? Geçmiş yüzyıllardaki hatalar yine aynı mı olurdu? Hikayem boyunca tekrarlanan “Mutlu hayatlar” diyaloğu ise yaşamak için sebep aradığımız anları bize yeniden hatırlatsın istiyorum. Gerçekten mutlu hayat nedir?