Wong Kar-wai, 1958 yılında Çin’in Şanghay şehrinde dünyaya geldi. Kar-wai, çocukken ailesi ile Hong Kong’a göç etti. Küçüklüğünde gördüğü Hong Kong sokaklarını, toplumunu, toplumun eğlence anlayışını ve değişik mimariye sahip apartman dairelerini hafızasında kalan izlerle filmlerine aktarıyor. Sinemaya olan tutkusu, annesiyle sık sık sinemaya gittiği çocukluk yıllarında başladı. 1980’de Hong Kong Politeknik’te grafik tasarım okuyordu fakat sonrasında üniversiteyi bırakıp sinemaya yöneldi. Kariyerinin başlarında çeşitli pembe diziler için senaristlik yapan Wong, ilk filmi olan As Tears Go By (1988) ile yönetmenlik kariyerine başladı. Fakat kendi film tarzına yönelmek için suç ve aksiyon filmlerinden uzaklaştı. Bu doğrultuda ilk girişimi Days of Being Wild (1990) filmi oldu.
Wai’nin filmlerinde hikâyenin en büyük destekçileri, kullanılan müzikler ve renkler olur. Wai’nin Days of Being Wild’den 2046 (2004) filmine kadar yedi projede birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Christoper Doyle’nin Wai filmografisine katkısı büyüktür.
Fikrimce Wai, filmlerindeki hikâyeleri en şairane işleyen yönetmenlerdendir. Kullandığı geniş renk paleti, kamera, zaman ve müzik kullanımı kendine has sinema anlayışının bütünleştiği hikâye anlatımının yapı taşlarını oluşturmaktadır. Wai filmlerini izlemek çoğu zaman en büyük kayıpların ve acıların, dans sahnesinde sergilenen asil ve zarif bir vals gösterisi seyrediyormuşçasına bir duygu uyandırır. Yaşamın kenarına itilmiş ve unutulmuş olanı bir sanat eserine dönüştürmede hünerli olan Wai, bu incelikli bakış açısını hikâyelerinde devleştirir.
Wong Kar-wai evrenine kısa bir yolculuk yapacağınız liste yazısında, Wong Kar-wai filmografisinin bir kısmını oluşturan uzun metrajlı filmleri derlemeye çalıştım. Keyifli okumalar ve izlemeler dilerim.
As Tears Go By (Yön. Wong Kar-wai, 1988)
Wong Kar-wai’nin 1988’de çektiği ilk uzun metrajlı filmi As Tears Go By, Hong Kong sinemasının tipik gangster filmleri ile duygusal dramayı harmanlayan bir yapım. Wai’nin, kendi sanat anlayışından uzak olan bu ilk deneyim, yönetmeni kendi tarzını bulmaya yöneltecektir. Bu anlayışla çekeceği ilk filmi Days of Being Wild olacaktır. Film, Tony Lau’nun canlandırdığı Wah ve Jacky Cheung’un hayat verdiği küçük kardeşi Fly arasındaki çatışmalı ilişkiyi merkezine alır. Fly, her zaman büyük tutkuları olan ancak başı dertten kurtulmayan bir gençtir. Wah ise gangster dünyasında ayakta kalmaya çalışan bir adamdır ve kardeşini bu tehlikeli yollardan korumaya çalışır. İkilinin bu zorlu ilişkisi, film boyunca sık sık sınanır ve her iki karakterin de hayatını şekillendiren temel unsurlardan biri hâline gelir. Fly’ın sürekli başına açtığı belalar, Wah’ın hayatını zorlaştırır ve bu durum iki kardeş arasındaki iliişkinin giderek zedelenmesine yol açar.
Filmde, suç dünyasının acımasızlığına karşın, Wah’ın kuzeni Ngor ile olan ilişkisi, bu karanlık dünyada bir umut ışığı gibi belirir. Ancak bu aşk, Kar-wai’nin tüm filmlerinde olduğu gibi, engellerle ve imkânsızlıklarla doludur. Ngor’un saf sevgisi, Wah’ın suç dolu dünyasından kaçmasına bir fırsat sunsa da Wah’ın içinde bulunduğu kaos, aşkın önüne geçer. Kar-wai, bu filmde Hong Kong sinemasının bilindik aksiyon ve şiddet unsurlarını duygusal bir derinlikle işleyerek, karakterlerin içsel dünyalarına daha fazla odaklanır. Yoğun bir melankoli ve çıkışsızlık hissi, filmin her ânına sinmiştir. As Tears Go By, Kar-wai’nin tür olarak olmasa dahi karakter gelişimi ve hikâye olarak gelecekteki filmlerinde de sıkça başvuracağı temaları ve görsel dili inşa eden, duygu yüklü bir başlangıç filmidir.
Days of Being Wild (Yön. Wong Kar-wai, 1900)
Wong Kar-wai’nin ikinci filmi olan Days of Being Wild, 1960’ların Hong Kong’unda geçen ve karakterlerin aşk, aidiyet ve kimlik arayışı üzerinden şekillenen bir hikâye sunar. Wong’un kendi tarzını büyük ölçüde yansıttığı ilk film olma özelliğiyle öne çıkan yapım, sonraki eserleri için ise yönetmene rehberlik edecektir.
Film, Leslie Cheung’un canlandırdığı Yuddy karakteri etrafında dönüyor. Yuddy, annesi tarafından terk edilmiş, bundan dolayı da bağlanma sorunları olan genç bir adamdır. Hayatına giren kadınlara karşı mesafeli ve soğuktur. Onlarla ilişki kurmakta zorlanır. Maggie Cheung’un canlandırdığı Su Lizhen ve Carina Lau’nun canlandırdığı Mimi, Yuddy’nin hayatına girmiş olan iki önemli kadındır. Ancak her iki kadın da Yuddy’in bağlanma sorunu ve yaraları yüzünden incinir. Film boyunca, karakterler geçmişleri ve kendilerini tanımlama çabalarıyla yüzleşirken, Kar-Wai’nin zamana ve hafızaya olan vurgusu dikkat çeker. Filmde zamanın kontrol edilmez akışı, insanların hayatlarını anlamlı kılma çabalarını daha da karmaşık bir hâle getirir. Yuddy, hayatındaki boşluğu ve kimlik sorunlarını çözmeye çalışırken, sürekli bir arayış içindedir, ancak bu arayış hiçbir zaman bir sonuca ulaşmaz. Kar-Wai, karakterlerinin bu durdurulamaz sürüklenişini ağır bir tempoyla ve oldukça stilize bir görsel anlatımla işler. Days of Being Wild, Kar-Wai’nin aşk ve kayıp üzerine derin tasvirlerini, melankolik bir havada sunduğu, önemli bir yapımdır.
Chungking Express (Yön. Wong Kar-wai, 1994)
Chungking Express, Wong Kar-Wai’nin şehirdeki yalnızlık ve kaybolmuşluk hissine dair iki paralel hikâye anlattığı bir yapımdır. Filmin ilk yarısında, terkedilmiş polis memuru 223 (Takeshi Kaneshiro), eski sevgilisini unutmaya çalışırken, bir uyuşturucu kaçakçısıyla yolları kesişir ikinci yarıda ise, eski sevgilisinin onu terk etmesinin ardından kendi dünyasında yalnız bir yaşam süren polis memuru 663’ü odağına alır. Ancak, bir fast food dükkanında çalışan Faye Wong’un karakteriyle karşılaşması, hayatına beklenmedik bir canlılık getirir. İki hikâye de birbirinden farklı tonlarda olsa da Kar-Wai şehirde sıkışılmış yalnızlığı ve aşkın tesadüflerle şekillendiği modern yaşamı işler.
Wong’un bu filmdeki anlatımı enerjik ve ritmik bir yapıya sahiptir. Önceki filmlerine nazaran oldukça enerjik akan hikâye, karakterler arasındaki tesadüfler ve ilişkilere yaklaşım, hayata dair daha umutlu ve esprili bir bakış açısı sunar. Chungking Express, özellikle Faye Wong’un canlandırdığı karakterin özgür ruhu ve enerjisiyle dikkat çeker. Faye’in Tony Leung’un karakterine olan platonik aşkı, filmin naif ve dokunaklı unsurlarından biridir. Wong, filmdeki yalnızlık ve kaybediş temalarını hafif bir dokunuşla işler. Şehir yaşamının kaotik yapısında insanların birbirlerine nasıl bağlandığını ve tekrar kopma noktasına geldiklerini gösterir. Chungking Express modern insanın içine sıkışmışlığının, şehrin tüm yıkımları ve gelişimleriyle birlikte şairane aktarımıdır.
Fallen Angels (Yön. Wong Kar-wai, 1995)
Fallen Angels, Chungking Express ile tematik benzerlikler taşıyan, ancak çok daha karanlık ve distopik tonla işlenmiş bir film. Kar-Wai, bu filmde Hong Kong’un izole ve soğuk atmosferinde, birbirinden kopmuş insanların yaşamlarına odaklanır. Kiralık bir katil ve ona platonik aşık kadın karakterin öyküsü, filmin duygusal merkezini oluştururken, aynı zamanda yalnızlık, şiddet ve bağlantısızlık temaları işlenir. Filmde yer alan diğer hikâye ise eski bir mahkûmun modern şehirde var olma mücadelesini anlatır.
Filmdeki atmosfer oldukça karanlık ve yer yer klostrofobik bir yapıya sahiptir. Kar-Wai, karakterlerinin izole yaşamlarını, Hong Kong’un neon ışıkları altında birer gölge gibi geçip gitmeleriyle paralel olarak işler. Hızlandırılmış sahneler, karakterlerin hayata tutunma çabalarını daha da umutsuz kılar. Kiralık katilin duygusal soğukluğu ve kadının ona olan saplantısı, modern şehir yaşamında bağlantı kurmanın zorluklarını ve insanın duygusal yalnızlığını derinlemesine ele alır. Fallen Angels, Kar-Wai’nin melankoli, aşk ve şiddet temalarını daha sert ve karanlık bir şekilde irdelediği bir film olarak dikkat çeker.
Happy Together (Yön. Wong Kar-wai, 1997)
Happy Together, Kar-Wai’nin aşk ve ilişkiler üzerine en çarpıcı ve dokunaklı yapımlarından biri olarak öne çıkar. Film, iki sevgili Lai Yiu-fai (Tony Leung) ve Ho Po-wing’in (Leslie Cheung) inişli çıkışlı ilişkisini anlatır. Hong Kong’dan Arjantin’e kaçan çift, beraberliklerini kurtarmaya çalışırken bir yandan da birbirlerini tüketen bir aşk-nefret döngüsüne saplanırlar. Film, karakterlerin fiziksel ve duygusal sürgünlerini yansıtır; Arjantin’in uzak coğrafyası, Lai ve Ho’nun ilişkisini şekillendiren bir metafor gibi çalışır. Kar-Wai’nin film boyunca kurduğu atmosfer, aşkın sadece mutluluk değil, acı ve yalnızlık da getirebileceğini gösterir. Lai, Ho’nun tutarsız tavırlarıyla mücadele ederken, yıkıcı bir bağlılık ve derin bir yalnızlık hissiyle boğuşur. Bu yalnızlık, Arjantin’in geniş ve uzak manzaralarıyla birleşerek görsel olarak da seyirciye hissettirilir.
Filmdeki ana temalardan biri, karakterlerin sürekli bir araya gelmeye çalışması ama aynı zamanda birbirlerinden kaçma eğilimidir. Her seferinde yeni bir umutla tekrardan ilişkiye başlamak isteyen karakterimiz, her seferinde daha büyük bir yıkımla baş başa kalacaktır. Kar-Wai’nin ilişkilerin karmaşıklığını ve duygusal bağımlılığı yansıttığı Happy Together, aşkın zorlu ve bazen tüketici bir süreç olduğunu anlatır. Film, aynı zamanda LGBT temalarını da işler ve karakterlerin kimlik arayışlarını, aidiyet sorunlarını derinlemesine inceler. Nerdeyse kadın karakterin olmadığı filmde, homofobik yaklaşımlar da bulunmaz. Hikâyede eşcinsellik adeta toplum tarafından kabul edilmiş bir birlikteliğe kavuşmuştur. Görsel açıdan bakıldığında, filmin çoğu sahnesinde yer alan siyah-beyaz çekimler, renkli ve enerji dolu sahnelerle karşıtlık oluşturur. Bu kontrast, karakterlerin ruh hâllerindeki dengesizliği yansıtmak açısından önemlidir. Happy Together, yalnızca bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda ayrılığın, birliktelik içinde var olan yalnızlığın ve insan ruhunun kırılganlığının anlatısıdır.
In The Mood For Love (Yön. Wong Kar-wai, 2000)
In the Mood for Love Wong Kar-wai’nin en çok beğenilen ve saygı duyulan filmlerinden biridir. 1960’ların Hong Kong’unda geçen bu film, aynı apartmanda yaşayan iki komşunun yollarının kesişmesiyle başlar. Film, iki karakterin bir araya gelişini ve aralarındaki duygusal bağı keşfederken, Kar-Wai’nin kendine özgü incelikli anlatım tarzıyla duygusal derinlik sunar. Karakterler, paylaştıkları yalnızlık ve içsel çatışmalar içinde birbirlerine yakınlaşır; ancak bu bağ, beklentiler ve toplumsal normlar çerçevesinde şekillenir. Yönetmenin, iki karakter arasındaki ilişkinin karmaşıklığını ve bunun nasıl geliştiğini zarif bir şekilde ele alış tarzı, filmin duygusal yoğunluğunu artırır.
Film, görsel estetiğiyle de oldukça başarılıdır. Kar-Wai, kırmızı ve altın tonlarının hâkim olduğu karelerle karakterlerin duygusal dünyasını yansıtır. Karakterlerin birbirlerine bakışları, paylaştıkları anların durgunluğu ve filmin yavaş tempolu anlatımı, izleyiciyi derin bir efkâra sürükler. Filmin içinde hissettirdiği zaman, hafıza ve pişmanlık temaları, Kar-Wai’nin ustaca kurguladığı minimal diyaloglar ve detaylı görsellerle birleşerek izleyiciyi etkileyici bir atmosferin içine çeker. In the Mood for Love, başından beri imkânsızlık vadeden bir birlikteliğin şairane anlatısıdır.
2046 (Yön. Wong Kar-wai, 2004)
Wong Kar-wai’nin In the Mood for Love ile başlayan zaman, hafıza ve aşk üçlemesinin son halkası olarak görülen 2046, karakterlerin geçmişe bağlı kalma arzusunu ve geleceğe dair belirsizliklerini keşfeder. Tony Leung’un canlandırdığı yazar Chow Mo-wan, bir otelde 2046 numaralı odada yaşadığı ilişkileri hatırlar ve bu anıları bilim kurgu unsurlarıyla harmanladığı bir romana dönüştürür. Filmde, 2046 sadece bir otel odası değil, aynı zamanda Chow’un unutulmuş aşklarının ve kaçırdığı fırsatların sembolü haline gelir. Yazarın romanında, insanlar duygusal olarak bağlandıkları 2046 yılına geri dönmeye çalışırlar, çünkü o yıl hiç değişmez ve insanlar için duygusal bir sığınak hâline gelmiştir.
Kar-Wai’nin 2046 filmi, zamanın döngüselliği, hafızanın yanıltıcılığı ve aşkın yıkıcı gücü üzerine yoğunlaşır. Karakterlerin geçmişe olan saplantıları, onları gelecekten mahrum eder ve sürekli bir tekrar döngüsüne hapseder. Kar-Wai’nin, film boyunca ileri geri zaman sıçramaları kullanarak, geçmiş ve gelecek arasındaki sınırları bulanıklaştırır. Chow Mo-wan’ın ilişkileri, geçmişin izlerini taşıyan travmalar ve kayıplar etrafında dönerken, her yeni aşk denemesi başarısızlıkla sonuçlanır. Filmde birden fazla aşk hikâyesi yer alsa da her biri aynı imkânsızlık ve hayal kırıklığı teması etrafında şekillenir. Karakterlerin geleceğe dair umutları kaybolurken, Kar-Wai’nin yarattığı dünya, sadece bir aşk anlatısından öte, insan ruhunun yalnızlık, pişmanlık ve kaçış arayışını derinlemesine işler.
Görsel açıdan 2046, Wong Kar-wai’nin görsel estetiğinin zirvesine ulaştığı bir film olarak değerlendirilir. Parlak neon ışıkları, karanlık tonlar ve stilize edilmiş sahneler, karakterlerin içsel karmaşalarını dışavurur. 2046, sadece bir bilim kurgu öyküsü değil, aynı zamanda aşkın yıkıcı gücünü ve insanın zamana karşı mücadelesini irdeleyen, duygusal derinliği yüksek bir başyapıttır. Kar-Wai’nin görsel ve tematik açıdan en karmaşık ve katmanlı filmlerinden biri olarak, izleyiciye unutulmaz bir sinematik deneyim sunar.