György Fehér’in ilk uzun metrajı Twilight (1990), Yavaş Sinema’nın saklı hazinelerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Macaristan’ın sisli kırsalında geçen film, küçük kız çocuklarının ardı ardına öldürülmesiyle sarsılan bir kasabanın içine kapanmış ruh hâlini adeta ayna görevi üstlenerek kameraya yansıtır. Gerçek olaylardan esinlenen hikâye, masumiyet ile suçluluk arasındaki ince çizgiyi siyah-beyaz kontrastlarla görünür kılar ve karakterlerin içsel çöküşünü derinlemesine analiz eder.
Filme ismini veren “alacakaranlık”; tıpkı beklemenin, çaresizliğin ve umutsuzluğun zamanı olarak yoğun bir anlatım üzerinden hissedilmektedir. Fehér, bu metaforu yağmur, sis ve ağır ritimli kadrajlarla sinemasal bir dile dönüştürür. Kameranın huzursuz edici hareketleri, seyirciyi doğrudan kasabanın boğucu atmosferine sürükler; her sahne, tedirgin ve tekinsiz bir gerilimle doludur. Yapımcılığını Béla Tarr’ın üstlendiği Twilight, tıpkı Tarr’ın sineması gibi karanlık ve post-apokaliptik bir dünyaya açılmaktadır. Film, toplumsal belleğin, adalet arayışının ve insan ruhunun kırılganlığının güçlü bir portresi olarak zamansızlığını koruyan, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen eşsiz bir yapım olarak dikkat çekmektedir.