Tren istasyonunun kafeteryasında günlük konuşmalar vardır. Kondüktör, hafiften işletmeci hanımla flört etmektedir. Kamera bir masaya döner. Masada orta yaşlı bir çift, yarı çekingen ve tutuk; sohbet etmektedir. Birden sohbetlerine üçüncü bir kadın dâhil olur. Alışverişten dönen konuşkan ahbap, Laura’yı (Celia Johnson) görür ve davetsizce yanlarına ilişir. Çiftimiz ne yapacağını bilemez. Zaten kesik kesik sürdürdükleri sohbet, davetsiz misafirin gelişiyle artık tamamen bitmiştir. Oysa, birbirlerine söyleyecekleri çok şeyin olduğu o kadar bellidir ki. Çok geçmeden Harvey’nin (Trevor Howard) treni istasyona yanaşır. Harvey masadan ayrılırken, Laura’nın omzuna elini koyarak ona veda eder.
Filmin ilk sahnesi aslında son sahnesidir. Harvey’nin vedasıyla, Laura’nın evine ve ailesine gidişini izleriz. Her şey normal görünmektedir. Laura’nın sevimli iki küçük çocuğu ve sevecen bir kocası vardır. Karısının yorucu bir gün geçirdiğini sezen anlayışlı koca, Laura’nın ateş başında dinlenmesini ister. Pikaba Rachmaninoff’un İkinci Piyano Konçertosu’nu koyan Laura, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkar. Sıradan insanların sıra dışı aşkı yansır bundan sonra beyaz perdeye. Son sahnenin geçtiği tren istasyonunda bir rastlantı sonucu tanışır Laura ve Harvey. İkili ikinci kez karşılaştıklarında, birlikte sinemaya gitmeye karar verirler. Her ikisi de evlidir. Birbirleriyle tanışıncaya dek, mutlu birer yuvanın bekçileri olduklarını düşünmektedirler. Ancak umulmadık bir anda tattıkları aşk duygusu, hayatlarını fırtınalı bir denize çevirir. Hem birbirlerinden kopamamakta hem de hissettikleri suçluluk duygusu yakalarını bırakmamaktadır. Laura bu duruma daha fazla dayanamaz ve Harvey’e artık görüşmemeleri gerektiğini söyler. Harvey ayrılığın kaçınılmaz olduğunu öğrendiğinde, kendisine gelen iş teklifini kabul edeceğini ve yakın zamanda ailesiyle birlikte Güney Afrika’ya gideceğini açıklar. Ancak gitmeden önce son bir kez Laura’yla buluşmak istemektedir. Bir sonraki perşembe buluşmak için ayrılan çift, ayrılık günü gelip çattığında son bir kez buluşurlar ve tüm günü birlikte geçirirler. Veda saati yaklaştığında, ayrılıkların en hazin adresi olan tren istasyonuna giderler.
Artık, ilk sahnenin göründüğü sahneyi izlemekteyiz. İlk sahnede sıradan görünen her şey, şimdi derin bir hüzün barındırmaktadır. Aynı olaylar, aynı akış, aynı diyaloglar döner ancak izleyici müthiş bir dram izlemektedir. Tüm film boyunca âdeta kirpikleriyle oynayan Celia Johnson’ın gözünden düşecek bir damla yaş gibi, kalbimiz elimizde izleriz son anları. Harvey’nin treninin gelmesine yalnızca birkaç dakika kalmıştır. Sevgiliyle sonsuza dek sürecek olan ayrılığa bizi hazırlayacak o birkaç dakikaya hepimiz muhtacız. Sanki zamanın akışını değiştirebilecekmişiz gibi soluk alışverişlerimiz yavaşlamışken, ‘’Laura!’’ diye seslenen bir sesle irkiliriz. İşte o kadın. Tam da bu anda gelmiştir. Tıpkı Laura gibi biz de bu kadını boğmamak için kendimizi zor tutarız. Dünyanın en büyük aşkından habersiz olan kadın bir ayrılığı trajediye çevirmiş ve izleyiciyi kahretmiştir. Akıllardan hiç silinmeyecek bir aşk filmi yaratmayı başaran yönetmen David Lean iken, oyuncular ise Celia Johnson ve Trevor Howard’dır.
İşte o an:
[embedyt] https://www.youtube.com/watch?v=hubyFqSUaGA[/embedyt]