Seyir Derneği tarafından Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 16 Eylül’de başlıyor. 21 Eylül’e kadar sürecek festival, 20’yi aşkın ülkeden toplam 65 filmi seyirciyle buluşturacak. Film gösterimleri sonrası gerçekleşecek söyleşiler, paneller ve yan etkinliklerle festival havası tüm Ayvalık’a yayılacak. Festivalin biletleri 6 Eylül’den itibaren Biletinial, Biletix ve Fabrika Ayvalık’taki gişe üzerinden satışta olacak.
Festival programında bu yıl da pek çok farklı tematik bölüm bulunuyor. Fatih Özgüven ve Selim Eyüboğlu’nun hazırladığı “Dünyanın Sonu Geldiğinde Ne Yapacağız?” başlıklı bölümde sinema tarihinin farklı dönemlerinde benzer sorular soran filmleri izleyeceğiz. “Kimin Hikâyesi” bölümünde koydukları iradeyle anlatının gücünü ele geçiren karakterleri ve hikâye anlatımına farklı yollardan bakan filmleri göreceğiz. “İki Film Birden”de arşiv çalışmasının tarih yazımı gücüne, “Hep Aynı”da zamana karşı duran temaları ele alan filmlerin güncelliğine tanık olacağız. “Kadın Olmak” bölümünde farklı dönemlerde ve coğrafyalarda yaşamış kadınlarla ilgili filmler bir araya geliyor. “Farklı Gözle Bakanlar” bölümünde ise biçimsel ve içeriksel tercihleriyle seyirciye yeni bakışlar sunan filmler yer alacak. Bu yıl kaybettiğimiz David Lynch’in anısına hazırlanan “Anısına: David Lynch” bölümünde usta yönetmenin ilk ve son film gösterilecek. “Sinemanın Yazarları”nda sinemanın auteur’lerinin yeni çalışmalarını takip edecek, “Sinematek ile”de bir yerli biri yabancı iki restore edilmiş film izleyeceğiz. “Gitmesek de Görmesek de” bölümünde ise yerli sinemanın bu yıl öne çıkan örnekleri yer alacak.
Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da düzenlenecek açılış gecesiyle başlayacak festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, Kırlangıç Ayvalık ve ASKEV Sera’da gerçekleşecek. Biletix ve Biletinial siteleri üzerinden ve Fabrika Ayvalık’ta açılacak gişeden satışa çıkacak. Bilet fiyatları 6-15 Eylül tarihleri arasındaki ön satış döneminde indirimli 150 TL, tam 200 TL; 16 Eylül’den itibaren indirimli 170 TL, tam 220 TL olacak. Açılış gecesi biletleri 250 TL’den satışta olacak. Kırlangıç Ayvalık’taki gösterimlerin tüm biletleri 100 TL’den satışa sunulacak. ASKEV Sera gösterimleri ise ücretsiz gerçekleştirilecek.
Açılış Filmi Manevi Değer / Sentimental Value Türkiye Prömiyerini Ayvalık’ta Yapıyor
Kurukahveci Mehmet Efendi’nin ev sahibi olarak kahve ikramı yapacağı açılış gecesi Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da gerçekleştirilecek. Diageo Türkiye’nin katkılarıyla festivalin ilk yılından beri verilen “Yeni Bir …” Ödülü de açılış töreninde sahibini bulacak. Törenin ardından açılış filmi seyirciyle buluşacak. Festivalin bu yılki açılış filmi Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’e layık görülen Joachim Trier imzalı Manevi Değer / Sentimental Value olacak.
Joachim Trier, usta senarist Eskil Vogt’la birlikte kaleme aldığı Manevi Değer’de sinemada defalarca işlenen aile bağları, kayıp, yas ve ebeveyn-çocuk çatışması gibi temaları taze bir bakışla birleştiriyor. Film, iki kız kardeşin yıllar sonra hayatlarına dönen yönetmen babalarıyla ilişkisini merkeze alıyor. Dünyanın En Kötü İnsanı’nda olduğu gibi, Manevi Değer’in başrolünde de Renate Reinsve yer alıyor. Stellan Skarsgård, Inga Ibsdotter Lilleaas ve Elle Fanning ise oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri.
Sinemanın Yazarları
Sinemanın Yazarları bölümünde usta yönetmenlerin dünya festivallerinde öne çıkan yeni filmleri yer alıyor. Cafer Panahi’nin sessiz ama sarsıcı adalet hikâyesi It Was Just an Accident Türkiye’deki ilk gösterimini Ayvalık’ta yapacak filmlerden. İranlı yönetmenin yıllar süren yasakların ardından bizzat katılabildiği Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan filmi festivalin büyük ödülü Altın Palmiye’yi kazandı. Film, sessiz bir kasabada yaşanan sıradan bir kazanın başlattığı suç, hafıza, şüphe ve vicdan döngüsünde çarpıcı bir hikâye sunuyor.
Christian Petzold’ün yeni filmi Aynalar No:3 Okyanusta Bir Tekne / Mirroirs No:3, az sayıda karakter arasında geçen bir öykü anlatıyor. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan film, bir araba kazasından mucize eseri kurtulan Laura’nın iyileşme sürecine odaklanıyor. Laura’nın kazaya tanık olan ve ona anne şefkatiyle yaklaşan bir kadının evinde bulduğu geçici aile hissi zamanla yerini huzursuzluk ve şüpheye bırakıyor.
Amerikan bağımsız sinemasının güçlü temsilcilerinden Kelly Reichardt’ın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan filmi The Mastermind ise 70’li yıllarda Amerika’da geçiyor ve bir ‘sanat soygununu’ konu alıyor. Reichardt’ın minimal sinemasının etkisiyle alışıldık bir soygun filminden ziyade karakter odaklı bir dönem filmine dönüşen filmde, Josh O’Connor, Alana Haim, Hope Davis, Bill Camp, Gaby Hoffmann ve John Magaro gibi güçlü oyuncular yer alıyor. The Mastermind da Türkiye prömiyerini Ayvalık’ta gerçekleştirecek filmlerden.
Çağımızın yıldız yönetmenlerinden Wes Anderson’ın yeni filmi Fenike Planı / The Phoenician Scheme’in başrolünde Benicio del Toro yer alıyor ve yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi ona görkemli bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Tom Hanks, Bryan Cranston, Scarlett Johansson, Benedict Cumberbatch, Willem Dafoe ve Bill Murray bunlardan yalnızca birkaçı. Anderson yeni filminde zengin bir iş insanının hikâyesini anlatıyor. Bir ailenin ve ona bağlı şirketin entrikalar, ekonomik manipülasyonlar ve uluslararası gerilimlerle örülü öyküsünü yönetmenin klasikleşmiş estetik vizyonuyla takip ediyoruz.
Richard Linklater’ın Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan filmi Mavi Ay / Blue Moon Broadway’in altın çağında geçen tek gecelik bir içsel hesaplaşmayı beyazperdeye taşıyor ve ünlü söz yazarı Lorenz Hart’ın yaşamının en kırılgan ânına odaklanıyor. 31 Mart 1943’te, ortağı Richard Rodgers ile yolları ayrıldıktan sonra Hart’ın bir New York barında geçmişiyle, yalnızlığıyla ve kaçırdığı fırsatlarla yüzleştiği film Ethan Hawke, Andrew Scott ve Margaret Qualley’nin etkileyici performanslarıyla güç kazanıyor.
Kadın Olmak

Bu bölümde coğrafya, zaman, yaş fark etmeksizin kadınların mücadelelerini ve yaşadıklarını anlatan beş film yer alıyor. İtalya sinemasının bu yıl öne çıkan yapımlarından Mario Martone imzalı Dışarıda / Fuori, Ayvalık’ta Türkiye prömiyeri yapacak bu bölümdeki filmlerden biri. 1980’li yıllarda geçen Dışarıda ünlü İtalyan yazar Goliarda Sapienza’nın Rebibbia hapishanesinde geçirdiği günleri ve tahliye olduktan sonra dışarıdaki hayata adapte olma çabasını konu alıyor. Yazarın çoğunlukla entelektüel çevrelerde geliştiremediği dostluklara hapishanede tanıştığı iki genç kadınla ulaşmasını anlatan film, İtalya’da verilen Nastri d’Argento ödüllerinde üç kadın oyuncusuna da ödül kazandırdı.
Dardenne Kardeşler’in yeni filmi Genç Anneler / Young Mothers, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında yaptı ve En İyi Senaryo ile Ekümenik Jüri ödüllerini kazandı. Film yoksulluk, aile içi şiddet, bağımlılık gibi sorunlarla boğuşurken bir yandan da annelik rolüne adapte olmaya çalışan, zorlu geçmişlerden gelen ve bir sığınma evinde yolları kesişen beş genç kadının hayatına odaklanıyor. Yönetmenlerin sosyal gerçekçi sinemasından alışık olduğumuz üzere, hayatın iç acıtıcı gerçeklerinin gizlenmediği, yumuşatılmadığı bir film Genç Anneler.
İlahi Aşk ve Neon Boğa gibi filmleriyle tanıdığımız Brezilyalı yönetmen Gabriel Mascaro, Mavi İz / The Blue Trail ile toplumun yaş almış bireyleri üzerinden distopik bir anlatı kuruyor. Amazon’un kenar bir kasabasından başlayıp ta içlerine uzanan film, devletin kendisine biçtiği geleceği kabul etmek istemeyen 77 yaşındaki Tereza’yı merkeze alıyor. Mascaro, bir yandan tüm dünyada yükselişte olan otoriter yönetimlere dair korkutucu ölçüde gerçekçi bir gelecek tasvir ederken öte yandan buradan iyicil, inatçı ve hatta şairane bir özgürlük mücadelesi devşiriyor. Film, dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nün yanı sıra Ekümenik Jüri Ödülü’nü de kazandı.
Mascha Schilinski’nin Cannes Film Festivali’nde övgülere boğulan filmi Düşüşün Tınısı / Sound of Falling ise farklı kuşaklara mensup dört kadının yaşamını Almanya’nın Altmark bölgesindeki bir çiftlikte birleştiriyor. Ayvalık’ta Türkiye prömiyerini yapacak filmlerden Düşüşün Tınısı, geçmiş ve travma temelli hikâyesiyle aile, hafıza ve kimlik üzerine çok katmanlı bir dünya inşa ediyor. Geleneksel anlatının ötesine geçerek ses, görüntü ve ışıkla örülmüş özel bir sinema deneyimi sunan film, bu yılın en çok merak edilen yapımlarından biri. Cannes Film Festivali’nde Sirât filmiyle Jüri Ödülü’nü paylaşan bu çarpıcı yapım, izleyiciyi yalnızca izlemeye değil, hissetmeye ve hatırlamaya davet ediyor.
İranlı yönetmen Sepideh Farsi’nin imzasını taşıyan belgesel Yüreğini Eline Al ve Yürü / Put Your Soul On Your Hand And Walk, Farsi’nin Gazze’de yaşayan Filistinli foto muhabir Fatima Hassouna’yla bir yıl boyunca gerçekleştirdiği çevrimiçi görüşmelere dayanıyor. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanmaya devam eden bir soykırıma birinci elden tanıklık eden ve seyircisini bu tanıklığa ortak olmaya çağıran filmde İsrail’in Filistin’de uyguladığı insanlık suçlarını, işgal ve soykırım sürecini takip ediyoruz. Bu yıl Cannes Film Festivali’nin paralel bölümlerinden ACID’e seçilen belgesel film, yıllardır devam eden acı ve sert bir gerçekliği sinema yoluyla bir kez daha dile getiriyor.
Hep Aynı
Hep Aynı adlı bölümdeki “dönem filmleri” geçmişin hayaletlerinin, geleneksel ve modern arasındaki çatışmanın, bir zamanlar işlenmiş savaş suçları ve insan hakkı ihlallerinin bugüne etkisi üzerine düşündürüyor.
Yönetmen Diego Céspedes’in ilk uzun metrajı Flamingo’nun Gizemli Bakışı / The Mysterious Gaze of the Flamingo 1980’lerin Şili’sinde geçen ve gizemli bir hastalık yüzünden hedef hâline gelen kuir bir ailenin küçük kızı Lidia’nın, korku ve önyargılarla dolu bir kasabada hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapan ve yarışmanın büyük ödülünü kazanan film, AIDS salgınının başladığı bir dönemde, toplumsal önyargılara incelikli göndermeler yapıyor.
Bu yılki Berlin Film Festivali’nde Huo Meng’e En İyi Yönetmen ödülü kazandıran İki Dünya Arasında / Living The Land, 1991 yılına, Çin’e uzanıyor. Teknolojinin tarım alanında sağladığı yeni imkânların geleneksel çiftçilikle hayatını geçindiren aileleri nasıl etkilediğine odaklanan film sert bir toplumsal dönüşümü 10 yaşındaki Chuang üzerinden anlatıyor. Ailesi şehre göçen, kendisi köyde kalan Chuang’ın yaşadıkları değişim ve ekonomik gelişim sürecindeki Çin’in önemli bir döneminin aynasına dönüşüyor.
Hem belgesel hem de kurmaca filmleriyle tanıdığımız Ukraynalı yönetmen Sergei Loznitsa’nın yazıp yönettiği İki Savcı / Two Prosecutors, 1937 yılında Sovyetler’de geçen bir adalet mücadelesini anlatıyor. Loznitsa, Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde yaşanan “Büyük Temizlik” sırasında mahkûmların haksız yere cezalandırıldığını öğrenen idealist savcı Korniyev’in adalet arayışını takip ediyor. Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında dünya prömiyerini yapan ve burada François Chalais Ödülü’nü kazanan İki Savcı, Türkiye prömiyerini ise Ayvalık’ta gerçekleştirecek.
Yaz ve Petrov Grip Oldu gibi heyecan verici filmleriyle tanıdığımız Kirill Serebrennikov yeni filmi Josef Mengele’nin Kayboluşu / The Disappearance of Josef Mengele, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Güney Amerika’ya kaçan ve 1979’da ölünceye değin çeşitli ülkelerde saklanan Auschwitz’in “Ölüm Meleği” olarak tarihe geçmiş doktor Josef Mengele’nin kaçak yaşamını ayrıntılarıyla anlatıyor. Dünya prömiyerini bu yıl Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında yapan film Türkiye prömiyerini ise Ayvalık’ta gerçekleştirecek.
Britanyalı iki usta oyuncu Steve Coogan ve Jonathan Pryce’ı bir araya getiren Penguen Dersleri / The Penguin Lessons umutsuz bir öğretmenle hayata zorlukla tutunmuş bir penguen arasındaki sıradışı (ve gerçek) dostluğu anlatıyor. Peter Cattaneo’nun yönettiği film İngiliz öğretmen Tom Michell’ın 1970’lerde yaşadığı gerçek olaylara dayanıyor. Penguen Dersleri / The Penguin Lessons, dayanışma, sevgi ve kaybın ardından gelen iyileşme üzerine güçlü bir hikâye anlatırken seyircisine umut ve dayanışma hisleri veriyor.
Kimin Hikâyesi
Başrolüne kuşağının sevilen oyuncularından Tom Hiddleston’ı taşıyan Chuck’ın Hayatı / Life of Chuck, ilk bakışta sıradan görünen bir adamın, Charles Krantz’ın hayat öyküsünü anlatıyor. Stephen King’in 2020 tarihli novellasından uyarlanan film, karakterinin yaşam öyküsünü tersten takip etmesiyle öne çıkıyor. Üç bölümden oluşan filmin ilk bölümünde Krantz’ın ölüm döşeğindeyken yaşadıklarını izliyor, sonraki bölümlerde ise geriye doğru gidiyoruz. Yönetmenliğini Mike Flanagan’ın üstlendiği film geçtiğimiz yıl Toronto Uluslararası Film Festivali’nde gösterildi ve burada Oscar’ın habercisi sayılan People’s Choice Ödülü’nü sürpriz biçimde kazandı.
Norveçli yönetmen Dag Johan Haugerud’un Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kazanan filmi Hayaller / Dreams, öğretmenine âşık olan 17 yaşındaki bir gencin ve ailesinin yaşadıklarına odaklanıyor. Johanne’in yazıya döktüğü itiraflarını bulan ve bu yazılardan fazlasıyla etkilenen annesi ile büyükannesi bu zor durumu nasıl karşılayacaklarından emin olamıyor. Yönetmen Haugerud’un “Seks, Aşk, Hayaller” üçlemesinin ikinci filmi Hayaller, ikili ilişkiler üzerine gerçekçi ve açık sözlü yaklaşımıyla her yaştan izleyiciyi ilgilendiren sorular soruyor.
Pelin Esmer’in dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yapan yeni filmi O da Bir Şey mi?, İstanbul Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Film, birbirinden tamamen farklı hayatlara sahip otel çalışanı Aliye ile bir film festivali için kasabaya gelen ünlü yönetmen Levent’i bir araya getiriyor. İlk kez kamera karşısına geçen Merve Asya Özgür ve tecrübeli oyuncu Timuçin Esen’i buluşturan filmin oyuncu kadrosunda İpek Bilgin, Nur Sürer, Mehmet Kurtuluş, Şebnem Hassanisoughi, Asiye Dinçsoy ve Sermet Yeşil gibi isimler de yer alıyor.
Son yılların yıldızı parlayan yönetmenlerinden Rebecca Zlotowski’nin yeni filmi Özel Hayat / A Private Life, başarılı bir terapistin bir tür dedektife dönüşmesini konu alıyor. Bir danışanının intihar haberiyle sarsılan Amerikalı psikiyatrist Lilian kendini bir şüpheler zincirinin ortasında bulur ve bu gizemli ölümün peşine düşer. Oscar ödüllü oyuncu Jodie Foster’ı akıcı Fransızcasıyla başrole taşıyan film ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yaptı.
Tolga Karaçelik’in yeni filmi Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi seri katil anlatılarına oyunbaz ve mizahi bir yönden yaklaşıyor. Yönetmenin tamamı Amerika’da ve İngilizce çekilen filminin oyuncu kadrosunda dünyaca ünlü oyuncu Steve Buscemi‘nin yanı sıra Britt Lower ve John Magaro da bulunuyor. Yeni kitabını yazacak motivasyon bulmakta zorlanan bir yazarın emekli bir seri katille kurduğu tuhaf ortaklığı takip eden film dünya prömiyerini Tribeca Film Festivali’nde yaptı ve burada Seyirci Ödülü kazandı.
Bernhard Wenger’in yazıp yönettiği, başrolünde Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’taki performansıyla hatırladığımız Albrecht Schuch’un yer aldığı Tavus Kuşu / Peacock, kimlik, aidiyet ve toplumsal yaşam üzerine bir kara komedi. Filmin ana karakteri Matthias geçimini “kiralık arkadaş” olarak müşterilerinin ihtiyaçlarına göre sevgili, oğul ya da sohbet partneri rollerine girerek sağlamaktadır. Ancak özel hayatında hiçbir şey yolunda gitmeyince gerçekte kim olduğunu sorgulamaya başlar. Yönetmen Wenger, Yorgos Lanthimos ve Ruben Östlund gibi yönetmenlerin taşlama üslubuna yeni bir yorum katıyor.
İki Film Birden
İki Film Birden bölümünde her ikisi de arşiv görüntüleri ve müzik aracılığıyla tarihe bakan, muktedir ve ezdikleri arasındaki güç ilişkilerine odaklanan ve resmî tarih anlatısından farklı yerlere gitmeyi seçen, ortak noktaları bol ama bir o kadar da farklı iki film yer alıyor.
Cem Kaya, Aşk, Mark ve Ölüm ile 1961 tarihli Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın ardından Türkiye’den Almanya’ya göçenlerin, onların çocuklarının ve torunlarının yaşattığı bağımsız müzik kültürünün hikâyesini sunuyor. 2022 Berlin Film Festivali’nde Panaroma Belgesel – İzleyici Ödülü’nü kazanan ve pek çok festivalde gösterilen film hem her iki ülkede de efsaneleşen Cem Karaca, Yüksel Özkasap, Derdiyoklar, Erci E. gibi sanatçıları hem de İsmet Topçu, Cavidan Ünal, Hatay Engin gibi daha ziyade Almanya’da bilinen Türkiyeli müzisyenleri ağırlıyor.
Johan Grimonprez’in müziğin kılavuzluğunda siyaset tarihinin önemli kırılma noktalarından birini anlatan filmi Bir Darbenin Soundtrack’i / Soundtrack to a Coup D’Etat son yılların en heyecan verici belgesellerinden biri. Tamamen arşiv görüntüleriyle oluşturulan ve 20. yüzyılın önemli siyasal meselelerinden Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Patrice Lumumba’nın suikastının perde arkasını daha önce anlatılmamış bir perspektiften ele alan film, 1960’lı yılların Soğuk Savaş ortamında post-kolonyalizm, Birleşmiş Milletler ve cazın iç içe geçtiği bir anlatı oluşturuyor. Etkileyici arşiv çalışmasıyla öne çıkan film dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazandı ve bu yıl Akademi Ödülleri’nde En İyi Belgesel dalında Oscar adaylığı elde etti.
Anısına: David Lynch
Ayvalık Uluslararası Film Festivali, bu yılın başında kaybettiğimiz usta yönetmen David Lynch’i ilk ve son uzun metraj filmleri ile anıyor. David Lynch’in ilk uzun metrajlı filmi Eraserhead yönetmenin sinemasını anlamak ve onun kendine has dünyasında yolunu bulmak konusunda önemli ipuçları içeriyor. Bir erkek ve bir baba olmak rolleri altında ezilen Henry’nin, giderek daha karamsar ve rahatsız edici bir hâl alan zihninin yansımalarını izleyiciye sunan film, ses tasarımından görüntü yönetimine, Lynch’in kariyeri boyunca sürdüreceği kâbusvari atmosferden kaotik, sürrealist öğelerle yüklü dünya algısına pek çok önemli özellik barındırıyor.
Lynch’in ölmeden önce ürettiği son uzun metraj film olma özelliği taşıyan Inland Empire ise bir Hollywood yıldızının yaşadıklarını takip ediyor. Başrolüne David Lynch’in sıklıkla çalıştığı oyunculardan Laura Dern’ü taşıyan film canlandırdığı bir karakterin etkisi altına giren Nikki Grace’in karanlığa doğru çekilmesini ve Lynchvari bir kâbusa ve gerçeküstü dünyaya sürüklenmesini anlatır. David Lynch’in dijital el kamerasıyla çektiği, hem görsel-işitsel atmosferi hem de Lynch filmografisine yerleştiği özel konumla dikkat çeken filmi Inland Empire, usta yönetmenin başyapıtlarla dolu kariyerine özgün bir kapı açıyor.
Dünyanın Sonu Geldiğinde Ne Yapacağız?
Sinemada çokça örneğine rastladığımız dünyanın sonuna dair farklı komplo teorileri ile üretilen filmler çoğu zaman yıkımın görselliğine takılıp kalıyor: yanan şehirler, çorak manzaralar, yok oluş sahneleri… Oysa genellikle enkazın altında çok daha ürkütücü bir şey gizli; ritüelin çöküşü ve onunla birlikte anlamın çözülmesi. Bu bölümde kıyametin yalnızca dış dünyada değil; toplumları ve zihinleri bir arada tutan ortak alışkanlıkların, inanç sistemlerinin ve sembollerin yitirilmesiyle de açığa çıktığını vurgulayan beş film yer alıyor.
Chris Marker yönetmenliğindeki 1962 yapımı Dalgakıran / Le Jétte Üçüncü Dünya Savaşı’nın ardından yeryüzünün yaşanmaz hâle geldiği; insanlar yeraltına çekildiği, eski yaşam alışkanlıkları tarihe karıştığı bir dünyada geçen insan belleğinin kırılganlığına dair avangard bir deneme. “Dalgakıran gibi sıradışı bir film, avangard olmasaydı neye benzerdi?” sorusunun cevabı niteliğindeki 12 Maymun da bölüm kapsamında gösteriliyor. Ölümcül bir virüsün insanlığı yok ettiği distopik bir gelecekte, mahkûm James Cole’un geçmişe gönderilerek felaketin kaynağını araştırmakla görevlendirilmesini konu alan Terry Gilliam yönetmenliğindeki 1995 yapımı 12 Maymun/ 12 Monkeys, Dalgakıran’ın hemen ardından gösterilecek.
Stanley Kubrick’in bir “kâbus komedisi” olarak tanımladığı Soğuk Savaş üzerine çekilmiş en etkileyici filmlerden, 1964 yapımı Dr. Garipaşk / Dr. Strangelove da bu bölüm kapsamında gösterilecek. Peter Sellers’ın performansı ve özellikle de final sahnesiyle akıllardan çıkmayan film, dünyanın dört bir yanında devam eden savaşlara bakınca geçerliliğini hâlâ koruyor.
Pella Kågerman ve Hugo Lilja yönetmenliğindeki Aniara, dünya çevre felaketleri ve savaşlarla tükenince insanların Mars’a göç etme kararı aldığı bir dönemde geçiyor. Film, dev bir uzay gemisinin rotadan çıkıp sonsuz boşluğa sürüklenmesiyle yolcuların yaşadığı varoluşsal krizi anlatıyor. Film, insanlığın kurtuluş arayışından çok kendi içsel boşluğuyla yüzleşmesine odaklanıyor.
Bu bölümün 2025 yapımı tek filmi ise dünya prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nin ardından Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta gösterilecek Eddington. Hereditary ve Midsommar ile korku sinemasında çıtayı yükselten ve Beau is Afraid ile hayranlarını ikiye bölen Ari Aster’in son filmi Eddington, Amerika’nın pandemideki ruh hâlini neredeyse birebir yansıtan, küçük bir kasabada geçen ama tüm ülkenin kırılganlığını açığa çıkaran çarpıcı bir film. Aster, Covid-19’dan komplo teorilerine, Black Lives Matter’dan kripto para çılgınlığına kadar dönemin en tartışmalı meselelerini New Mexico’nun tozlu kasabası Eddington’a sığdırıyor. Başrolleri Joaquin Phoenix ve Pedro Pascal’ın paylaştığı filmin oyuncu kadrosunda Emma Stone ve Austin Butler da yer alıyor.
Farklı Gözle Bakanlar
Farklı Gözle Bakanlar bölümünde, anlattıkları konu ve temalara alışıldık perspektiflerin dışında bakan filmler bir araya geliyor. Belgesel, kurmaca ve başka türler arasındaki sınırları esneten, bakışını özelleştirirken kimi yapay zekâyı, kimi bir bilgisayarın masaüstünü, kimi belleğin kişiselliğini kullanan bu filmler seyirciyi sinemayı ve hayatı farklı gözlerle algılamaya davet ediyor.
Cannes Film Festivali’nde ana yarışmadan Jüri Ödülü ile dönen ve Türkiye prömiyerini Ayvalık’ta gerçekleştirecek Oliver Laxe imzalı Sirât, Fas’ın Saghro Çölü’nde geçen apokaliptik bir yolculuğu merkeze alıyor. Laxe, bu yolculuğu yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda ahlaki ve varoluşsal bir sınav olarak kurguluyor. Film, Cannes Soundtrack Ödülü’yle taçlandırılan Kangding Ray imzalı tekno‑ambient müziğin hâkim olduğu ses tasarımıyla izleyiciyi fiziksel ve duygusal olarak da sarsan bir atmosfer yaratıyor.
Koloni, Gulyabani ve Meteorlar gibi filmleriyle tanınan Gürcan Keltek’in yeni filmi Yeni Şafak Solarken, Cem Yiğit Üzümoğlu’nun canlandırdığı ana karakteri Akın’ın zihni üzerinden İstanbul’a, dünya algısına ve başka gerçekliklere uzanıyor. Epizodik anlatısıyla seyircisini Akın’ın yolculuğunun eşlikçisi hâline getiren film, dünya prömiyerini yaptığı Locarno Film Festivali’nde Boccolino d’Oro Eleştirmenler Ödülü’nü kazandı. Film, Adana Altın Koza Film Festivali’nde Peter Zeitlinger’e En İyi Görüntü Yönetmeni ve Son of Philip’e En İyi Müzik Ödülünü getirirken, Keltek İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görüldü.
Görüntülerin yanı sıra ses tasarımı, müziği ve anlatıcısı da yapay zekâ marifetiyle oluşturulan Alkan Avcıoğlu imzalı Gerçek Ötesi onlarca yıla yayılan anlatısıyla hakikatin anlamını yitirmeye başladığı bir dönemi köklerinden sarsmaya girişiyor. Teknolojinin sekteye uğrattığı gerçeklik algısını incelerken bizzat teknolojinin kendisini kullanıyor ve seyircisine cevaplaması zor sorular yöneltiyor.
Gerçek Ötesi’nin senaristlerinden birisi de olan Vikki Bardot, Bir Başkasının Rüyası / Dreamt by Another ile yapay zekânın hem özne hem de araç olduğu sinema-sonrası bir deneye davet ediyor izleyiciyi. “Pinokyo”, “Kadife Tavşan”, “Frankenstein” ve “Dairesel Harabeler” gibi metinlerden pasajları iç içe geçirerek “gerçek olma” arzusunu yapay zekâ çağında yeniden tartışmaya açıyor. “Gerçek olmak ya da yaşam bulmak için ne gerekir?” sorusunu soruyor.
Hiçbir Şey Normal Değil, bir tatil köyünün absürt hikâyesini anlatıyor. 1990’ların en popüler tatil mekânlarından, siyasetçilerin uğrak noktası olmuş Naturland şaşalı günlerini geride bırakmasının ardından bugün kaderine terk edilmiş durumda. Hem belgesel hem kurmaca filmleriyle tanıdığımız yönetmen Ceylan Özgün Özçelik, bu iki türün unsurlarını birlikte kullandığı Hiçbir Şey Normal Değil’de bu tuhaf mekânın bugününden geçmişine sinematik geçitler açıyor.
Filistin’deki soykırımın canlı yayınlandığı ekranlar ile Amsterdam’daki anti-sömürgeci eylemler arasında mekik dokuyan mutluluk, geceleri gözlerine uyku girmeyen bir grup aktivistin masaüstü güncesi niteliğinde. Filmin yönetmenliğini Fırat Yücel üstleniyor.
Neukölln’ün Örümcek Adamı, yönetmen Altay Erlik’in kendi hikâyesinden yola çıktığı ve hayata dair bazı temel soruları soran bir belgesel. Erlik, ilk röportajın ardından bu soruları etrafındaki başka ilginç figürlere de yöneltiyor ve bu nevi şahsına münhasır karakterleri bir film evreninde bir araya getiriyor. Animasyon ve görsel efektlerin kullanımıyla bu tesadüfi evren özgün bir biçim kazanıyor. Neukölln’ün Örümcek Adamı, varoluşsal sorularla rengârenk insan manzaraları sunan dinamik bir film.
Defne Kırmızı imzalı Pasaj seyircisini bakmaya ve tekrar bakmaya davet eden deneysel bir film. İki bina arasında bir geçide odaklı kamera gözünü bu geçitten ayırmazken önünden geçen bedenler, gölgeler, ışıklar ve araçlar anlam dönüşümüne uğramaya başlıyor. Görüntüyü takip eden döngüsel müzik ne anlama geliyor? Burası neresi? Neden önemli?
E Blok Daire 5 günümüzün en yakıcı meselelerinden birine, kentsel dönüşüme belki de en ihtiyaç duyulan yoldan, bellek üzerinden bakıyor. Çağla Gillis’in sinemanın çektiği keskin sınırları kişisel bir gözle rahatça aşan, anlatıcı ve belleği arasında duyusal geçitler açan filmi sanki hafızaya yamalar dikiyor.
Haber başlıklarından bilgisayar ekranına, dijital haritaların hafızasından kişisel anılara uzanan Yitik Ev, kentsel dönüşüme bellek üzerinden bakan bir başka film. Yönetmen Yağmur Canpolat dönüşümün yıktıklarını hafızanın kişiselliğiyle onarıyor. Ses ve görüntü kayıtları, fotoğraflar, defterler bugünün teknolojisinde ve yitik bir evin bıraktığı boşlukta birleşiyor. İnsan ve mekân arasındaki bağları incelerken fiziksel ve duygusal olan arasındaki ilişkiyi vurguluyor.
Gitmesek de Görmesek de
Gitmesek de Görmesek de bölümünde, son bir yılda farklı festivallerde gösterilmiş Türkiye’den ödüllü yapımlar Ayvalık seyircisiyle buluşuyor ve film ekipleri gösterimlerin ardından soruları yanıtlıyor.
Türker Süer’in Venedik Film Festivali Orizzonti Extra bölümünde prömiyer yapan filmi Gecenin Kıyısı, 15 Temmuz 2016’ya uzanan hikâyesinde iki asker kardeşin biri mahkûm, diğeri onun eşlikçisi olarak çıktığı yolculuğu takip ediyor. Berk Hakman ve Ahmet Rıfat Şungar’ın başrollerde olduğu film, Adana Altın Koza’dan Yılmaz Güney Ödülü, En İyi Kurgu ve En İyi Erkek Oyuncu (Ahmet Rıfat Şungar) ödülleriyle döndü.
Emine Yıldırım’ın ilk uzun metraj filmi Gündüz Apollon Gece Athena, annesinin hayaletini bulma umuduyla Side antik kentinde fantastik bir yolculuğa çıkan Defne’nin öyküsünü konu alıyor. Tokyo Film Festivali’nde Asya’nın Geleceği Ödülü’nü kazanan film, Beijing, İstanbul ve Shanghai festivallerinde de gösterildi. Ezgi Çelik’in Defne’ye hayat verdiği filmde Barış Gönenen, Selen Uçer, Deniz Türkali ve Lale Mansur da rol alıyor.
Rezan Yeşilbaş’ın Rotterdam Film Festivali’nde prömiyer yapan ilk uzun metraj filmi Uçan Köfteci, Diyarbakırlı üç çocuk babası Kadir’in uçma hayalini ve bunun getirdiği toplumsal, ailevi çatışmaları işliyor. Film, İstanbul Film Festivali’nde Nazmi Kırık’a En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırdı.
Bu bölümde yer alan 11 yerli kısa film ise göçmenlik meselesinden anneliğe, sanatsal ifade alanlarından kadın dayanışmasına pek çok farklı konuya dokunuyor. Cansu Baydar’ın Neredeyse Kesinlikle Yanlış filmi, Suriye’den kaçan iki kardeşin İstanbul’daki bekleyişini işlerken Mahsum Taşkın’ın Garan’ı ise savaşın ve sınırların bireyler üzerindeki izlerini kapalı bir sınır kapısında anlatıyor.
Ece Dizdar’ın yönettiği Mükemmel, yeni doğum yapan bir kadının baskılarla mücadelesine odaklanıyor. Umut Şilan Oğurlu’nun “mockumentary” tarzındaki Dilan Hakkında Konuşmalıyız filmi ise potansiyelini gerçekleştiremediğini düşünen genç bir kadını bir belgesel ekibinin gözünden takip ediyor.
Yakup Tekintangaç’ın Oberhausen’da ödüller kazanan Morî filmi, babasından geriye yalnızca bir ses kaydı kalan küçük bir çocuğun dünyasını yansıtıyor. Ilgın G. Korugan’ın Aramızda Kalan Her Şey’i dostluk üzerinden ergenlik duygularını işlerken Deniz Cengiz’in Kaçanlar’ı ise iki çocukluk arkadaşının yeniden buluşmasıyla toplumsal cinsiyet rollerini ve beklentileri mizahi bir dille anlatıyor.
Atakan Yılmaz’ın Merhaba Anne, Benim Lou Lou filmi, drag queen performansları yapan Hakkı’nın annesinin ölümü sonrası memleketine dönüşünü ele alıyor. Hümam Özkara’nın Hayat Devam Ediyor’u İstanbul’un sürprizli gündelik yaşamına kısa bir bakış sunarken Adil Burak Aydın’ın Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar’ı kimlik arayışını distopik bir teknoloji üzerinden hicvediyor. Abdullah Özçelik’in Kaşık, Karga ve Diğer Çocuklar’ı ise masal geleneğiyle geleceğin imkânlarını harmanlayan, tamamen yapay zekâ ile oluşturulmuş bir film.
Gitmesek de Görmesek de bölümünde bu yıl öne çıkan yerli belgeseller de bir araya geliyor. Didem Pekün’ün Bazen Hep Birlikte filmi, dansçı Mihran Tomasyan’ın aile tarihi ve kimliğini İstanbul’un ritimleriyle harmanlarken Nazan Haydari, Özden Cankaya ve Cem Hakverdi’nin Biz Radyoyu Çok Sevdik belgeseli, 1970’lerde kadın radyo yayıncılarının deneyimlerinden bir mücadele alanı yaratıyor.
Özcan Alper’in Bölük Pörçük – Bir Tuncel Kurtiz Biyografisi belgeseli, usta sanatçının hayatını arşivler ve tanıklıklarla detaylandırıyor. İlkay Nişancı’nın ödüllü filmi Zamanın Kıyısında Sınav ise Hataylı öğrencilerin deprem sonrası verdikleri gelecek mücadelesini gözler önüne seriyor.
Anıl Eraslan’ın Sound Dreams of Istanbul’u doğaçlama müziğin İstanbul’daki özgün sahnesini rüyalarla iç içe geçirirken Müge Manuş’un Paydos’u ise zorlu bir tırmanış yolculuğunu cesaret, dostluk ve aile bağları üzerinden anlatıyor.
Ezgi Öz, Özge Ertem ve Özge Özgüner’in imza attığı Elibirlik: Yırcalı Kadınlar filmi ise köylerini ve zeytin ağaçlarını savunan kadınların on yıl sonra ilk zeytinlerini veren dayanışma ve umut dolu hikâyesini aktarıyor.
Sinematek ile…
Festivalde üzerinden yıllar geçse de eskimeyen filmleri bir kez daha beyazperdede izleme imkânı sunan Sinematek ile bölümünde iki film yer alıyor. Bu filmlerden ilki Kurukahveci Mehmet Efendi’nin desteğiyle Sinematek/Sinema Evi tarafından geçtiğimiz yıl restorasyonu yaptırılan, 1935 yapımı Aysel, Bataklı Damın Kızı. Film yenilenmiş kopyasıyla Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde 90 yıl sonra tekrar izleyiciyle buluşacak. Gösterimden önce araştırmacı-yazar Serdar Soydan ve Sinematek/Sinema Evi Genel Koordinatörü yönetmen Elif Ergezen’in katılacağı bir konuşma da düzenlenecek. Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ilk kadın yazar olma unvanına sahip İsveçli Selma Lagerlöf’ün bir öyküsünden Nâzım Hikmet’in uyarladığı, yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un üstlendiği filmin başrolünde sinemamızın ilk kadın yıldızı Cahide Sonku yer alıyor.
Bölümün bir diğer filmi ise Bir Zamanlar Avrupa (1897-1902) / The Brilliant Biograph: Earliest Moving Images of Europe (1897-1902). Eye Filmmuseum ve British Film Institute’un ortaklığında 120 yıl öncesinin görüntülerini bir araya getiren bu kolaj film izleyiciyi daha önce canlı olarak görmediği bir döneme, sinemanın kökenlerine, erken dönem hareketli görüntülerin dünyasına götürüyor. Frank Roumen’ın Elif Rongen-Kaynakçı’nın danışmanlığında ortaya çıkardığı belgesel projesi Eye Filmmuseum’un arşivindeki 1987-1902 yılları arasında çekilmiş 200’den fazla orijinal film arasından seçilen 50 farklı filmin günümüz koşullarında restore edilip bir araya getirilmesine dayanıyor. Sessiz filmin gösterimine piyanist Daan van den Hurk tarafından bestelenen özel müzik canlı olarak eşlik edecek. Film gösterimi sonrası Daan van den Hurk, film ve müzik ilişkisi üzerine seyircilerle bir sohbet gerçekleştirecek.
Çocuklar için…
Nina Wels imzalı Tafiti: Çölde Macera / Tafiti: Across the Desert, festivalde minik izleyicilerini bekliyor. Alman yazar Julia Boehme’nin aynı isimli popüler çocuk kitapları dizisinden uyarlanan film, çölün kalbinde başlayan bir dostluk hikâyesini konu alıyor. Mirketlerin sadece mirketlerle arkadaş olabileceği kuralıyla yaşayan Tafiti ve orman domuzu Bristles’in maceralarını konu alan film, önyargılara karşı savaşmayı öneren, hoşgörü, dostluk ve dayanışma üzerine, keyifli ve heyecan dolu bir masal.
Festivalden Detaylar
Festival kapsamında Diageo Türkiye’nin katkılarıyla bu yıl dördüncü kez verilecek 100 bin TL değerindeki “Yeni Bir …” Ödülü’ne Serra Yılmaz, Nermin Er, Tolga Karaçelik, Ayris Alptekin ve Hasan Nadir Derin’den oluşan seçici kurul karar verecek. Festivalin genç sinemacıların yetişmesi ve teşvik edilmesi konusundaki misyonunu da pekiştiren “Yeni Bir …” Ödülü’nün sahibi 16 Eylül akşamı düzenlenecek açılış töreninde açıklanacak.
Festivalin bu yılki afişi ise Nisan ayında 93 yaşında aramızdan ayrılan, dijital teknolojiyi sanatında kullanan ilk sanatçılarımızdan Teoman Madra’nın bir eserinden ilhamla Erdem Yılmaz tarafından hazırlandı.
Festival Mekânları ve Biletler
Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da düzenlenecek açılış gecesiyle başlayacak festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, Kırlangıç Ayvalık ve ASKEV Sera’da gerçekleşecek. Ayvalık Uluslararası Film Festivali için biletler 6 Eylül’de Biletix ve Biletinial siteleri üzerinden ve Fabrika Ayvalık’ta açılacak gişeden satışa çıkacak. Bilet fiyatları 6-15 Eylül tarihleri arasındaki ön satış döneminde indirimli 150 TL, tam 200 TL; 16 Eylül’den itibaren indirimli 170 TL, tam 220 TL olacak. Açılış gecesi biletleri 250 TL’den satışta olacak. Kırlangıç Ayvalık’taki gösterimlerin tüm biletleri 100 TL’den satışa sunulacak. ASKEV Sera gösterimleri ise ücretsiz gerçekleştirilecek.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali; Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Ayvalık Belediyesi, Paribu, Kurukahveci Mehmet Efendi, Diageo Türkiye, Kültür için Alan, Hollanda Konsolosluğu, Goethe-Institut Türkiye, Institut Français Türkiye, Kürşat Ayvalık, Asteros Film, Macaron Kolonyaları, Macaron Muhallebicisi, OGM Pictures, Bilginer-Melin Ayvalık Sanat Kültür Eğitim Vakfı, Sky Films, Ayna, Novavera, Cavlıhane, Min Otel, Kahvealtı Ayvalık, Bacacan, Olea Leya, Loadhouse, Manzara Ayvalık, Zoi Cunda, Rum Evleri, Olivia 1845 Otel, Ayvalıkzade, Kendine Has, Ayvalık Ticaret Odası, Çöp(m)adam, Nona Cunda, Tibet Akhuy, Esra Başak-Ela Başak Atakan, Duygu Çapkın-Ufuk Öztürk, Şerif Kaynar -Mis Güleryüz, Fatma-Mustafa Kürşat, Eren Tapan, Kemal Ural, İnci Vural’ın değerli katkılarıyla gerçekleşecek.