Altyazı Sinema Dergisi, yeni sayısında sinema tarihinin çarpıcı casusluk hikâyelerini masaya yatırıyor.
İkonik ajan 007’nin No Time to Die‘la sinemalara döndüğü Ekim ayında, Altyazı Sinema Dergisi casus filmleri külliyatını gözden geçiriyor. Baştan çıkarıcı Mata Hari anlatılarından tekinsiz Soğuk Savaş gerilimlerine, türü tanımlayan favori Bond maceralarından Mission Impossible, Bourne gibi popüler serilere ve az bilinen cevherlere, ajanlığın farklı dönemlerde sinemaya yansımış suretleri on dört yazıda ele alıyor.
Yeni Sayıda Neler Var?
Esin Küçüktepepınar, “Ajan, Bildiğin Ajan!” başlıklı yazısında türü İngiliz edebiyat klasikleriyle sıkı bağı, bu uyarlamalara ve benzerlerine çöken karamsar beyhudelik hissiyatı ve sömürgeciliğin değişen vitrinleri üzerinden değerlendiriyor. Marlene Dietrich‘in unutulmaz Dishonored (1931) performansını ve ‘erkek bakışından bir kadın casusun portresi’ni Öykü Sofuoğlu ele aldı. Türk İstihbarat Teşkilatı’nın başındaki, ‘Atatürk’ün silah arkadaşı’ Albay Haki’nin maceraları ise Ahmet Gürata‘nın yazısında yer alıyor.
Dosyada Ekrem Buğra Büte, bakışını dosyanın çıkış noktası olan Bond’a çeviriyor ve serinin en iyi filmlerinden Goldfinger‘ı (1963) bugünün gözüyle nereye oturtabileceğimizi sorguluyor. Aslı Ildır‘ın yazdığı Samurai Spy (1965), aynı dönemi İkinci Dünya Savaşı’nın kaybetmiş tarafından, Japonya’dan 17. yüzyıla uyarlayarak yorumlayan ilginç bir klasik. Casusluğu çok spesifik ama belki de en manidar noktasından, tam olarak gözetleyicinin gözetleme eyleminin klostrofobik saplantı dünyası içinden yansıtan Coppola şaheseri The Conversation (1974) da dosyanın bir parçası. Filmin ‘seslerin içinde, sözlerin izindeki’ seyrini Kutlukhan Kutlu inceliyor. Aynı dönemden, ABD’nin ağır politik/bireysel tekinsizlik yıllarından bir diğer klasik, Three Days of the Condor (1975) ise dosyada Coşkun Liktor‘un yorumuyla yer alıyor. Necati Sönmez‘in yazısı bizi temaşa sinemasının büyüsünün tamamen dışına çekiyor ve J’ai vu tuer Ben Barka (2005) dahil dört film üzerinden, Faslı devrimci Ben Barka‘nın 1965’teki suikastinin sinemalaştırılma biçimleri üzerine düşünüyor.
Janrın en sevilen serilerinden Mission Impossible‘ın ilk filmini (1996) Burçin S. Yalçın, Bourne külliyatından The Bourne Supremacy‘yi (2004) Ali Ercivan ele aldı. Yine görece yakın dönemden bir başka favori casus filmi, Daniel Craig‘li Bond’ların en popüleri Casino Royale (2006), Yeşim Burul‘un yazısında yer alıyor. Ajan hikâyelerinin başlıca temalarından ‘baştan çıkarma’nın tehlikeli sularında gezinen Se Jie‘yi (2007) Eren Odabaşı, Coen‘lerin ajanlığı kepaze eden Burn After Reading‘ini (2008) ve tüm bunların 2008 kriziyle ne ilgisi olduğunu Umut Mert Gürses anlatıyor. Kasvetli, puslu, hayal kırıklığına ve endişeye batmış bir casusluğun halet-i ruhiyesini mükemmel biçimde sinemalaştıran Tinker, Tailor, Soldier, Spy‘ı (2011) ise Berke Göl inceliyor.
Altyazı‘nın 212. sayısına altyazi.net/dergi adresinden ulaşabilirsiniz.