Çınar Ünal’ın Seçimleri
- Voyage of Time: Life’s Journey (Yön: Terrence Malick, 2016)
Neden izlenmeli? Evren, evrim ve varoluş. Sinema kariyerine verdiği 20 yıllık aranın ardından üste üste eserler veren Malick’ten, insanın evrendeki yeri ve diğer canlıların evrim süreçlerini irdeleyen bir belgesel. Yapıtlarında görsel işçiliğe oldukça önem veren Malick’in Voyage of Time’nı beyazperdede izlemek, bu yönüyle kuşkusuz daha keyifli olacaktır.
- The Salesman (Yön:Asghar Farhadi, 2016)
Neden izlemeli? A Separation’la 2000’li yılların en özel filmlerinden birine imza atan Farhadi, bu kez Tahran’da yaşayan tiyatrocu bir çifti merkezine alıyor. Filmin, Amerikalı oyun yazarı Arthur Miller’ın başyapıtı The Death of Salesman oyunundan serbest uyarlama olması ve Cannes’da senaryo ödülü alması, Farhadi’nin nasıl bir iş çıkardığını yerinde, sinema salonunda görmemiz için yeterli merakı sağlıyor.
- I, Daniel Blake (Yön: Ken Loach, 2016)
Neden izlemeli? Kariyeri boyunca kadrajına işçi sınıfını yerleştirmiş, yıllar içinde başladığı noktayı unutan kimi yönetmenlerin aksine ilkelerine ihanet etmemiş Loach’tan, emekli bir marangozun sistem denen deve karşı mücadelesi. Loach’a ikinci Altın Palmiye’sini kazandıran film, filmin niteliği dışında sadece yönetmenin hayatını adadığı politik sinemasına bir saygı gereği dahi, evde değil de sinemada izlenmeyi hak ediyor.
- The Birth of a Nation (Yön: Nate Parker, 2016)
Neden izlenmeli? Kurgu ve diğer film tekniklerini zamanının çok ötesinde bir işçilikle kullanmasıyla kimilerine göre sinemanın başlangıcı dahi sayılan 1915 yapımı The Birth of a Nation, aynı zamanda oldukça sansasyonel bir filmdi. D.W. Griffith’in siyahîlere karşı ırkçı bir dil kullandığı, eleştirileri ve dönemine göre devasa bütçesiyle sinema tarihinin tartışmalı yapımlarından biri olan filme, 100 yıl kadar sonra siyahî bir yönetmenin, Nat Turner’ı merkeze alarak yeni bir yorum getireceği düşüncesi, merakımızı cezbediyor.
- Arrival (Yön: Denis Villeneuve, 2016)
Neden izlemeli? Kepler teleskopuyla yeni gezegenler, dolayısıyla da yeni yaşam formları arayan insanlık için evrende yalnız olup olmadığı konusunun cezbedici tarafı, film sektöründe de tabii ki es geçilmiyor; uzaylıların dünyayı ziyaret ettiği bir geleceğin senaryosu sık sık karşımıza çıkıyor. Sicario (2015) ile haklı övgüler alan Villeneuve’un Arrival’ı ise yönetmenin oyuncu seçimiyle, bir dilbilimcinin bakış açısından yansıtılmasıyla, olası senaryonun asli konusuna iletişim merkezinden yaklaşmasıyla bir şans verilmeyi hak ediyor.