Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in başyapıtlarından olan “İnci Küpeli Kız” sinemaya esin kaynağı olan eşsiz bir tablodur. Tablonun odak noktası sanat eleştirmenlerinin belirttiği üzere bir inci küpedir. Lahey’de Mauritshuis’de sergilenmektedir. Tablodaki kızın hayal ürünü, olmayıp gerçek bir model olduğu düşünülmektedir. Hatta bir esin kaynağı olarak edebiyat dünyasından Trey Chaveller tarafından romanlaştırılmıştır. Bu romandan yola çıkan Olivia Hetreed tarafından senaryolaştırılmış ve yönetmen Peter Webber tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır.
2003 yılında seyirciyle buluşan The Girl With A Pearl Earring filmi İngiltere-Lüksemburg ortak yapımı olup başrollerde Scarlett Johansson ve Colin Firth bulunmaktadır. Tom Wilkinson ve Cillian Murphy filmde yer alan diğer ünlü oyunculardır.
Film, 1665 yılı Hollanda’sında geçen bir öyküdür. Henüz on yedi yaşında olan Griet babasının bir iş kazası sonucu gözlerini kaybetmesi üzerine ailesinin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalır. Johannes Vermeer adlı bir ressamın evinde işe başlar. Daha küçük yaştan itibaren babasının yaptığı seramik boyamalarını hayranlıkla seyreden Griet’in renklere ve resme olan ilgisi ve bilgisi ev sahibinin dikkatini çeker. Resim atölyesinde ev sahibine yardımcı olmaya başlar ve bir süre sonra da ona modellik yapar. Bu arada evin şarküteri alışverişi Griet’e aittir ve bu sayede kasabın oğlu Pieter ile aralarında yakınlık başlar. Öbürr yandan ev sahibi Johannes ile resim çalışmaları münasebetiyle yakınlaşmaları olsa da aralarındaki mesafeyi Johannes daima korur. Diğer yandan onun atölyesinde daha fazla zaman geçirmesi için bahaneler yaratmaya ve boya hazırlama ve satın alma gibi işleri Griet yapmaya başlar. Bu yakınlaşmaları evin hanımı Bayan Vermeer’in dikkatini çeker ve kıskançlık krizleri baş gösterir. Hazırladıkları bir tablo için Griet’in kendisine hediye edilen inci küpeleri kullanmasını kabul edemez ve Griet evden ayrılmak durumunda kalır.
Tablodan esinlenerek filmin hikayesi içerisinde üç rengin yansımaları görülür: Gri, sarı, mavi. Bu üç renk hem Griet’in eve geldiği ilk günden ayrıldığı güne kadarki hikayesini hem de ev sahibi ressam Johannes Vermeer’le yaşadıkları aşkı anlatmaktadır.
Griet, eve geldiği ilk günden itibaren son derece resmi bir tavırla yüzyüze kalır. Ev sahibesi son derece otoriter ve mesafelidir. İlk zamanlarında bu sebeple onlarla uzlaşmak için çaba sarf eder ve ayak uydurmaya çalışır. Bu süre zarfında gri bir tonda seyreden hayatı alçak gönüllü ve dengeyi kurması sayesinde yoluna girmeye başlar. Johannes Vermeer’in resim atölyesini görmesi ve onunla tanışmasıyla da önceleri bu mesafeli gri tonlarda ve heyecansız iken renkler ve resmin büyüsüyyle aralarındaki ilişki sarı bir tona dönüşür.
Zekası, neşesi, inceliği ve pratikliği kullanan Griet, renklere ve resme olan merakı ve bilgisiyle Johannes’in ilgisi çeker. Her gün biraz daha fazla onun atölyesinde zaman geçirmeye ve işlerinde ona yardımcı olmaya başlar. Becerisiyle boya hazırlama işlerini yerine getiren Griet bir süre sonra ona modellik de yapar. Bu bazı çevrelerce dedikodu malzemesi yapılsa da buna aldırmayan Griet içten içe ona hayranlık ve aşk da beslemeye başlar. Bu sarı heyecan ve canlılık Johannes’in onu resmettiği tablo üzerindeki fikir alışverişinde daha da artar. Kıyafetinin etek kısmını tamamen siyah yapmasını beğenmeyen Griet, mavi tonlarla buna canlılık katabileceğini söyleyince ondaki derinliği fark eden Johannes pencereyi açar ve bulutlara bakmasını ister. Hangi renkleri gördüğünü sorduğunda evinden ayrı geçirdiği zaman zarfında yaşadığı sıkıntılardan bunalan Griet, huzurun ve içsel dinginliğin rengi beyazı söylese de “Hayır, sarı, mavi ve gri renkteler.” cevabını verir. Johannes hislerinde yanılmamıştır. Ondaki sınırsızlık ve uzak bakışlılık sandığından daha da derindir. Böylelikle aralarındaki duygusal yakınlık aşkın mavi tonlarına bürünür.
Resim atölyesinde günlük hayatın tüm koşuşturmalarından uzak sınırsız ve özgürce kurdukları dünyalarında birlikte olma fırsatını bulurlar resim aracılığıyla. Bayan Vermeer, bu durumun farkındadır ve kıskançlık krizleri göstermeye ve bir şekilde onu evden uzaklaştırmaya çalışsa da Johannes sayesinde Griet bir müddet daha onunla olma fırsatını bulur. Bir zengin sanatseverin isteği üzerine Griet’in yeni bir tablosunu yapmak için sipariş alan Johannes gerçekte onun Griet’e sahip olmak istediğini bilmekte ve bunu kıskanmaktadır. Ancak evin geçimini yaptığı resimleri satarak sağladığı ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebiyle istemese de bu işi kabul etmek zorunda kalır. Bu arada Griet de reddedilmenin üzüntüsünü Pieter’in kollarında unutur ve ona olan aşkına sarılır.
Resmin hazırlanışı için atölyedeki çalışmalara başladıkları gün Johannes özgün bir tablo ortaya çıkarmak istediği için ve ona olan aşkından dolayı başındaki hizmetçi başlığı çıkarmasını ister. Ayrıca mavi saten örtüyle, sarı bir tülbenti takmasını ister. Bir süre onu gözlemledikten sonra ona yakınlaşır ve dudaklarını birkaç kez emmesini ister. Her defasında daha da kırmızılaşan ve çekicilik katan bu dudakları parmak uçlarıyla okşadığında Griet kendini teslim etmeye hazır bir şekilde ona doğru dönse de Johannes son anda kendisini geri çeker ve eşine olan sadakatini korur. Son bir kez onu uzaktan süzerken eşine hediye ettiği inci küpeler aklına gelir ve onları takmasını ister. Böylelikle hayalinde yarattığı kadın imgesi tamamlanmış olacaktır. Bayan Vermeer’den gizlice küpeleri tablo için kullanırlar. Siyah bir zemin üzerinde Griet’i resmeder. Tablo, Johannes ile Griet arasındaki aşkın safhalarını anlatan bir sembol gibidir. Gri, sarı ve mavinin birbiriyle olan tutkusu ve ahengi… Grinin dengesi ve mesafesi, sarının canlılığı ve heyecanı, mavinin sonsuzluğu ve özgürlüğü… Renklerin içinde bir sonsuzluk ve derinlik, amansız bir heyecan ve eşe ve sevgiliye sadakat…
Johannes, her ne kadar ona aşık olsa da asla onunla birlikte olmaz ve aralarındaki mesafeyi ve dengeyi korur. Griet, geçirdiği bu zor günleri Pieter ile avunarak geçirir. Küpelerinin hizmetçisi tarafından kullanıldığı öğrenen Bayan Vermmer, bu duruma daha fazla katlanamaz ve Griet’in tablosunu görünce eşinin olan duygularını daha da açık bir şekilde anlayıp onu işten çıkarır.
Griet’in gri bir durağanlıkla başlayıp sarı bir heyecana kavuşan hayatı bir yerlerde var olduğunu bildiği mavi aşkını dönüşerek devam etmektedir. Bir süre sonra mavi bir saten içinde kendisine uzun zamandan beri beklediği huzur gelir ve avuçlarının içine konar. Geride Johannes’le olan duygu yüklü aşklarının sembolü “İnci Küpeli Kız” tablosu kalır. Biraz gri, biraz sarı ve biraz mavi…
The Girl With A Pearl Earring filmi hem sinemaya hem resme ilgi duyan ve aşkı renklerin armonisinde arayanlar için muhteşem bir yapıt, eşsiz bir inci. Bir sanat filminden beklenen derinlik ve zerafet sizleri bekliyor.