“Bir şeyleri deneyimlemeden onu yapmamanın fedakarlık olduğunu nereden bilebiliriz ki?”
BAFTA ödüllü Polonyalı yönetmen Pawel Pawlikowski’nin 2013 yapımı filmi Ida, 60’lı yıllardan bize anlatılan bir “köklerine geri dönüş” ve “yeniden keşfediş” hikayesi.
Rahibe olmasına bir adım kala manastır tarafından, yaşayan tek akrabası olan teyzesini ziyaret etmesi salık verilen Anna(Agata Trzebuchowska), farkında olmadan kendi bilinmeyenine doğru yola çıkar aslında. Kızıl Wanda(Agata Kulesza) olarak nam salmış savcı teyzesi ile karşılaştıktan sonra manastırdaki steril hayatından farklı bir dünya olduğunu keşfetmeye başlar. Bu keşfediş önce ismi ve kimliğiyle başlayıp sonrasında ailesinin mezarını araması ile devam ederken bizi bir yol hikayesinin içine çeker.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının izlerinin etkisinden giden hikaye, kısa süresine rağmen ifade etmek istediğini yalın ve kendineözgü biçimiyle anlatmayı başarıyor.İlk profesyonel oyunculuk deneyimlerine şahit olduğumuz başrol oyuncularının da bu başarıyı oluşturan unsurlardan biri olduğunu belirtmekte fayda var.
Siyah-beyaz ve sabit bir kamerayla çekilen, bakmaya doyulmayan enfes bir sinematografiyle etkisini perçinleyerek izleyicide her karesini durdurup birkaç saniye bakma isteği uyandıran film, 33.İstanbul Film Festivali kapsamında ülkemizde ilk kez gösterilmişti. Filmin Gijon, Varşova, Londra, Toronto film festivallerinden ödüllerinin yanı sıra Polonya’nın Yabancı Dilde En İyi Oscar Aday Adaylığı bulunuyor.