I, Daniel Blake (2016)
“Ben bir müşteri, bir alıcı ya da hizmet kullanıcı değilim,
Ben bir kaytarıcı, bir beleşçi, bir dilenci ya da bir hırsız değilim,
Ben bir sosyal güvenlik numarası ya da ekranda yanıp sönen bir ışık değilim,
Faturalarımı, vergilerimi zamanında ve son kuruşuna kadar ödedim ve bununla da gurur duyuyorum,
Kimseye boyun eğmem, ama elimden gelirse komşumun gözünün içine bakarak ona yardım ederim.
Sadaka istemiyorum ve kabul de etmiyorum.
Benim adım Daniel Blake,
Ben bir insanım, bir köpek değilim.
Bu sıfatla haklarımı talep ediyorum.
Benim adım Daniel Blake, bir vatandaşım, ne bir eksik ne de bir fazlası…”
Ken Loach’a ikinci kez Altın Palmiye kazandıran filmi, I, Daniel Blake sosyal devlet kazanımlarının yok olmaya başladığı İngiltere’de ayakta kalmaya çalışanlara odaklanıyor. Çalıştığı sırada ciddi bir kalp krizi geçirerek neredeyse iskeleden düşme tehlikesi atlatan marangoz Daniel Blake’i, çalışamadığı dönemde sosyal yardım alabilmek ve işine geri dönebilmek için zorlu bir mücadele bekler.
Blake, kendine hiçbir aşamada muhatap bulamaz “Lütfen hattan ayrılmayın, en kısa sürede size yanıt verilecektir” kaydını 1 saat 48 dakika sabırla dinler, “Sadece 12 puanınız var, destek için 15 puana ihtiyacınız var” gibi insanlara metalaştıran muamele ile karşılaşır, hatta “özgeçmiş” belgesinin nasıl yazılması gerektiği konusundaki seminere katılmak zorunda bırakılır.
“On saniye, on kısa saniye. Tipik bir işverenin bir özgeçmişi incelerken harcadığı zaman bu kadar. Her bir dakikada düşük vasıflı bir iş için 61 başvuru; vasıflı bir iş içinse bu sayı 21. Costa Coffee sekiz iş ilanı vermişti. Kaç kişi başvurdu biliyor musunuz? 1300’den fazla. Peki bu ne anlama geliyor?”
Elli yılı aşkın kariyerinde toplumsal meselelere ayna tutan Loach I, Daniel Blake ile de senin, benim, hepimizin tüm sıradan vatandaşların devletle imtihanına odaklanıyor.