Aynalardan, elektrikten, hayaletlerden, karanlıktan, yüksekten, sosyalleşmekten, acı çekmekten, saatlerden, sarı renkten, köprülerden geçip ayın on üçüncü cumasını beklemekten; hatta kitaplardan, bitkilerden, hayvanlardan, palyaçolardan, sivri cisimlerden, fırtınadan, selden; hatta ve hatta korkmanın ta kendisinden korkmak… Hayatı kâbusa çeviren fobiler, ilham oldukları filmlerle ise çok güzel!
Sıralama kronolojiktir.
1- Vertigo (1958, Alfred Hitchcock)
Bir suçluyu kovalarken çatıdan düşen ortağını kurtaramayan dedektif Scottie Ferguson’da, bu olay nedeniyle akrofobi (yükseklik korkusu) baş gösterir. Fobisi zamanla yerini vertigo hastalığına bırakınca emekli olan dedektif, bir gün arkadaşı Gavin’in isteği üzerine karısı Madeleine’i takip etmeye başlar. Ancak takip süreci, dedektifin kadını yakından tanıması ve ona tutulmasının yanı sıra, korkularıyla yüzleşmesine ve onları yenmesine de vesile olacaktır. Hikâyesini akrafobi ile başlatıp aşka, gerçek ve hayallere yelken açan Hitchcock’un kült filmi Vertigo, sarmal yapısıyla baş döndürücü bir etki yaratmakla kalmaz, akrafobiyi adeta bir tarz olarak filmin tamamına eklemler.
2- Creepshow (1982, George A. Romero)
Stephen King imzasını taşıyan animasyon serisi Creepshow, insanların sahip olduğu farklı korkular üzerine beş kısa öyküden oluşur. “They’re Creeping Up On You” adlı son bölümde, “kirlilikten ve pislikten korkmak” tanımıyla literatüre geçen mizofobi sahibi Upson işlenir. Kendisini lüks dairesine, mikropların ulaşamayacağı kadar izole bir hayata hapsetmiş zengin bir adam olan Upson, her şey planladığı şekilde ilerlerken bir gün hamamböceklerinin saldırısına uğrar. Farklı boyutlardaki bu böcekler, Upson’un o zamana dek ötelediği kaygılarının, hayatından uzak tutmaya çalıştığı insanların ta kendisidir.
3- Arachnophobia (1990, Frank Marshall)
Venezuella’nın yağmur ormanlarında böcekler üzerine araştırma yapan ekibin üyelerinden biri, çok zehirli bir örümcek tarafından ısırılır. Örümcek tabutun içine gizlenince cesetle birlikte Amerika’ya kadar gelir ve kasabaya yeni yerleşen araknofobi sahibi bir doktor olan Ross Jennings’in bodrumunda üremeye başlar. Bu bodrum katından tüm kasabaya yayılan ve kasaba sakinlerini bir bir öldürmeye başlayan örümcek kâbusu, Jennings’in Venezuella’daki ekibe ulaşmasıyla çözüme kavuşacaktır. Örümcek fobisi üzerine dehşetengiz bir film olan Arachnophobia, “araknafobi” denince akla ilk gelen yapımlardan.
4- Everything is Illuminated (2005, Liev Schreiber)
Nazi işgali sırasında Rusya’daki dedesine yardım eden kadını bulmak üzere Ukrayna’ya giden Jonathan, kendisine yardım edecek çevirmen Alex, Alex’in dedesi ve “Sammy Davis Junior Junior” adlı köpeğiyle stresli bir yolculuğa çıkar. Yolculuk streslidir çünkü tüm yolu Sammy Davis Junior Junior ile geçirmek zorunda olan Jonathan’ın kinofobisi (köpek korkusu) vardır. Film, eğlenceli kurgusuyla akla ilk gelen fobi filmlerinden bir nebze de olsa ayrılır.
5- Ben X (2007, Nic Bathazar)
İnternette kendisine kurmuş olduğu sanal oyun dünyasından ve yarattığı güçlü, başarılı karakterden bambaşka bir hayat süren Ben, uyum problemi yaşayan ve sosyal fobisi olan bir gençtir. Okulda dışlanmakta, hayatını yenik ve kapalı bir şekilde sürdürmektedir. Ancak oyunda bir kızla tanışınca, korkularını yenmesinin ve sanal dünyadan sıyrılıp gerçek hayata adapte olmasının vakti gelir.
6- 11’e 10 Kala (2009, Pelin Esmer)
Aynı apartmanda yaşayan koleksiyoncu Mithat Bey ve apartman görevlisi Ali, depremden korktukları için var olan binayı yıktırıp yerine daha sağlam bir bina yapılmasını talep eden apartman sakinlerine karşı birlik olurlar. Mithat Bey, gözü gibi baktığı koleksiyonuna canı pahasına bir zarar gelmesini önlemek, Ali ise evi ve iş yeri olan apartmanın yıkılmasını engellemek için çalışacak ve birbirlerinin kaderine dönüşen bu iki adamın hikâyesi, birbirlerinin kaderini değiştirmeleriyle son bulacaktır.
7- Castaway on the Moon (2009, Lee Hae-Jun)
Güney Kore yapımı bir film olan Castaway on the Moon’da kredi borcunu ödeyemeyen Kim Seong-geun çareyi ölümde arar. Köprüden atlayarak intihar etmeyi dener ancak nehrin ortasındaki bir adaya sürüklenir. Bu adada yaşamaya başlayan çaresiz adam, bir gün şişenin içinde bulduğu not sonrası genç bir kadınla yazışmaya başlar. Üç yıldır odasından dışarı çıkmayan agorafobi esiri bu kadın, dürbünüyle nehir kenarındaki binasından izlediği Kim Seong-geun’u çok merak edecek, korkusunu yenerek dışarı ilk adımını atacaktır.
8- Karanlıktakiler (2009, Çağan Irmak)
Varoluş nedenini oğlu olarak gören bir anneye sahip Egemen, bu karanlık ve huzursuz dünyadan, çalıştığı reklam şirketi sayesinde uzaklaşır. Oğlunu kaybetme korkusuyla ve yalnız kalma fobisiyle ona olan sevgisini saplantıya dönüştüren anne, sosyofobisi nedeniyle kendisini eve hapsetmiştir. Egemen ise yaşamak zorunda olduğu bu tekinsiz ev ile ilgi duyduğu patronu Umay arasındaki çıkışsız yolda sürüklenmektedir.
9- Sparrows Dance (2012, Noah Buschel)
Yalnız yaşayan ve evden çıkmayan, agorafobi ve sosyofobi arasına sıkışıp kalmış bir kadın, kendisini kapadığı dairesinde müzik ve filmlerle, internetten sipariş ettiği yemeklerle dışa kapalı bir hayat inşa etmiştir. Ancak bir gün sifonu bozulur ve evi su basar. Gelen tesisatçı ile arasında başlayan iletişim, ilerleyen zamanda yerini aşka teslim eder. Tek mekânda süren bu romantik komedi, agorafobi üzerine yapılmış onlarca filmin en keyiflilerinden.
10- Take Shelter (2012, Jeff Nichols)
Ohio’da eşi ve işitme engelli kızıyla mütevazı bir hayat süren Curtis, yaklaşan fırtınaya dair kâbuslar görmeye başlayınca dünyanın sonunun kapıda olduğuna kendisini ikna eder. Korkularını içinde saklayan ancak ailesini korumak için harekete geçmesi gerektiğini de düşünen Curtis, evlerinin arka bahçesine bir sığınak inşa etmeye koyulur. Fırtına korkusu olarak geçen anemofobi, Curtis’i günden güne ele geçirince, ailesi ve çevresindeki insanlar tuhaf davranışlarına anlam verememeye başlar. Take Shelter, yaklaşmakta olan felaketin korkusu ve Curtis’in anksiyeteleri üzerinden ilerleyen özgün bir yapım.
11- The Best Offer (2013, Giuseppe Tornatore)
Kadın yüzlerinden oluşan pahalı bir koleksiyon sahibi, zengin antikacı Virgil, kadınlarla tabloları dışında bir ilişki kuramaz. Ailesi ölünce antikalarla dolu bir villada tek başına kalan genç Claire ise elindekileri satmak için Virgil ile irtibata geçer ve agorafobisi nedeniyle insan içine çıkmayan Claire ile Virgil’in hayatı bu sayede kesişir. İkilinin ilişkisi önce kapı aralıklarından ve görüntüsüz ses üzerinden ilerlerken, devreye Virgil’in arkadaşı Robert’ın girmesiyle birlikte farklı bir boyuta taşınır.
12- Room (2016, Lenny Abrahamson)
Yaşlı Nick adlı bir adamın esiri olarak oğlu Jack ile birlikte küçük bir odada yaşayan Ma, her alanın bir metrekareye sığdığı bu dar hayatı televizyon ile renklendirir. Doğduğundan beri sorgulamadan bu hayatı benimsemiş olan Jack, beşinci yaş gününde bir şeylerin ters gittiğini hissedince, Ma artık kaçış planı yapmanın vaktinin geldiğini anlar. Ancak dört duvara, bir televizyona ve yalnızca annesini görmeye alışkın olan, aslında klostrofibinin esiri olduğunu fark edemeyen Jack’in gerçek dünyaya alışması zaman alacaktır.