Sinema her ne kadar duygu, düşünce ve gözlemi beyazperdede yansıtma sanatı olsa da edebiyatın eleştiri türüne geliştirici bir alan sunan, kapsamlı bir sanat dalı olmuştur. Kimi zaman sıkı eleştiriler, filmlerin tanınırlığını artırdığı gibi anlaşılmalarında da önemli bir unsur hâline gelmiştir. Nitekim Amerika’nın en güçlü eleştiri kalemlerinden biri olarak takdir gören, kırk beş yıllık yazar Robert Ebert da eleştiri dünyasına çok şey katan isimlerdendir. Yazarın 2011 yılında kaleme aldığı otobiyografisi Life Itself, yönetmen Steve James’e ilham vererek Ebert’in hayatını ve başarılı kalemini beyazperdeye taşıyan kaynak olmuştur.
Biyografi türündeki aynı adlı film, Ebert’in Pulitzer Ödülü’nü kazanmasıyla başlayarak başarılı eleştirmen hayatını, adını ülke çapında duyuruşunu ve ne yazık ki sonrasında uzun süre mücadele etmesine rağmen 2013 yılında yenik düştüğü kanser sürecini anlatır. Ancak Ebert’in hayatı yalnızca kişisel bir anlatı değil, başarı için gösterdiği takdire şayan çaba ve her şeye rağmen koruduğu umut dolu bakış açısıyla insanlığa seslenen bir örnek değerindedir. Yazarın anısına, verdiği her emeğin karşılığını hakkıyla anlatan yönetmen, böylelikle sinema ve eleştiriyi bir araya getiren bir belgesel ortaya koymuştur.