Rocky (1976, yön: John Avildsen)
Film, şehrin gettolarından gelen İtalyan asıllı bir boksör olan Rocky’nin (Sylvester Stallone) biraz da şansının yaver gitmesiyle başlayan yükseliş hikâyesini odak noktasına alır. Malumunuz, sıfırdan zirveye giden insanların hikâyeleri her zaman ilgi çekici olmuştur. Nitekim Rocky’nin de çıkış noktasının bu olduğu aşikâr. Ancak arkasından birçok devam filmi yapılmasına olanak sağlayan ve neredeyse çekilen tüm boks filmlerinin onunla kıyaslanmasının yegâne sebebi, Sylvester Stallone’nin ilk filmde ortaya koyduğu şahane mayadır. Rocky, yalnızca şansıyla birlikte yükselen biri değildir. Aksine, zirveye gitmek için hayat tarzını değiştiren, bir sporcu için yol gösterici hüviyete bürünen ve en önemlisi de her bir anıyla samimiyet dozajını yukarılarda tutmayı başaran kült bir karakterdir.
Özellikle serinin daha sonraki filmlerinde büyük bir dostluğa dönüşecek olan Rocky-Apollo rekabetinin ince bir şekilde işlendiği ve vurucu final sahnesiyle adrenalini doruklarda hissettiren bölüm, şüphesiz filmin en önemli parçalarından biri. Ancak Rocky’i yalnızca bir boks filmi olarak addedersek büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Stallone’nin kurduğu bu evren; arkadaşlığın önemine dem vuran, aşkı asla geri planda tutmayan yapısıyla da seyir zevkini oldukça yukarılara taşıyor. Nitekim Rocky’nin izleyiciler tarafından böylesine sevilmesi, filme 1976 senesinde Taxi Driver gibi bir başka kült olmuş yapımın önünde, Oscar’ı kucaklamasına olanak sağlamıştır.
Star Wars: A New Hope (1977, yön: George Lucas)
A long time ago in a galaxy far, far away… (Uzun zaman önce çok, çok uzak bir galakside…)
Yapım tarihine göre serinin ilki olan ancak hikâyenin kronolojik sıralamasına göre dördüncü film olan Star Wars: A New Hope, bilim kurgu sinemasının yapı taşlarını tümden değiştiren, arkasından bir din doğuracak kadar sağlam temellere dayanan bir hikâyenin ürünüdür. Bizi, türlü kötülüğün had safhada yaşandığı dünyamızdan alıp, çok uzak bir galakside cereyan eden olaylar silsilesinin ortasına bırakan serinin ilk filmi, yalnızca yarattığı kült karakterler ve felsefesi ile değil, döneminin oldukça ilerisinde seyreden teknolojisiyle de her daim zevkle izlenebilecek filmlerin başında yer almaktadır.
Günümüzde dahi, devam filmleri büyük bir izleyici kitlesi tarafından takip edilen Star Wars serisinin bu ilk halkasında, Obi-Wan Kenobi’nin, Luke Skaywalker’ı yetiştirmesine ve onu sinema tarihinin en karizmatik kötülerinden olan Darth Vader’ın üzerine salmasına şahitlik ediyoruz. Tabii, Star Wars için dar kalıplar içerisinden, yalnızca bilim kurgu sinemasının başarılı bir örneği dersek topyekûn hata etmiş oluruz. Film, tarihi kişiliklerden ve savaşlardan aldığı referansları kendi yarattığı dünyanın alt yapısına yerleştirerek, üzerine okumalar yapmaya fırsat veren bir duruşa sahip. Tüm bu parametreleri birleştirdiğimizde ise, Star Wars’un yalnızca dönemin Amerikan sineması için değil, tüm dünya sineması için hakiki bir yol gösterici ve şahane bir seyirlik olduğu gerçeği; onu efsaneler arasında saymamıza olanak sağlamaktadır.
Polat Öziş