Bir yolculuğa çıkıyoruz, hazırlanın! İsteyen adını zamanda yolculuk da koyabilir. Planımız; Ay’a küçük bir gezi düzenledikten sonra Metropolis’e uğramak, oradan Potemkin Zırhlısı ile yola devam etmek. Yolculuk sırasında deneyimleyeceklerimiz ise olağanüstü; Şehrin Işıkları’nın tadını çıkarıp, Bir Ulusun Doğuşu’na tanık olacağız. Tek şartımız var. Konuşmuyoruz!
Genelgeçer yargıya göre 1895 yılında icat edilen sinema, Warner Bros. tarafından yapılan The Jazz Singer (1927) filmine kadar sessizdi. Aslına bakarsak tümüyle sessiz de değildi. İnsanlar arasındaki en iyi ve en temel iletişim yolu olmasından ötürü, kameranın önündekiler birbirleriyle pek tabii konuşuyordu. Onların söylediklerini anlamak ise konuşmayı duymayan seyircinin marifetine bırakılıyordu. Bu noktada filmin anlatı yapısını kurmaya yarayan müziğin ve zaman zaman karşımıza çıkarak küçük ipuçları veren ara yazıların hakkını yememek gerek. Fakat, sessiz sinema döneminde filmler dilsizdi ve sinemanın evrensel bir dili vardı.
Dallanıp budaklanmadan başlayalım. Gidecek yolumuz, görecek filmlerimiz var. Tabi ki, kocaman sessiz sinema döneminin bütün filmlerine uğramamız imkansız. O keşif serüveni size ait. Ben, aklıma ilk gelen filmlerden oluşturduğum rotamla aşina olmayanların yolculuğa başlangıç yapmasına yardım edebilirim sadece.
“Biz bu yollardan çoktan geçtik.” diyen sessiz filmlerin kadirşinasları, lütfen sizlerde bir fotoğraf albümünün sayfalarını karıştırırken anılarınızı tazelediğinizi farz edin.