Ucuz uçak biletimizi İstanbul-Roma çıkışlı, Milano-İstanbul dönüşlü alarak başlıyoruz rotamızı planlamaya… Daha önce hiç İtalya’ya gitmediğim için öncelikle görülmesi gereken yerler olarak Roma ve Floransa başı çekiyor rotamda. Sonrasında ise romantik ve büyüleyici atmosferi ve muhteşem doğasıyla Liguria bölgesinin kasabaları yer alıyor planımda, asıl hedef buraları görmek…
Roma’dan başlıyorum anlatmaya…
Roma’da Termini tren istasyonuna oldukça yakın bir lokasyonda hostelde konaklayacaktım. Termini konaklamak için gerçekten en mantıklı noktalardan biri, zira tren ve metro hatları üzerinden geçen sanırım tek nokta ve akşam otobüsleri de istisnasız bu durağa uğruyor. Dolayısıyla ulaşım sıkıntısı yaşamak istemiyorsanız, Termini bu iş için biçilmiş kaftan. Roma Fiumicino havaalanına iniş yaptıktan sonra,içerden tren istasyonuna giriş var ve tren bileti Termini’ye €14. Nerdeyse her 15 dakikada bir tren var ve yarım saat içersinde şehrin göbeğindesiniz.
Ben henüz trendeyken korkunç bir sağanak yağış vardı Roma’da, gökyüzü kapkaraydı ve şimşek çakıyordu. Bir fırtınanın içine düştüğümü düşündüm. Haziran’ın sonu, İstanbul’dan daha sıcak bir iklime gidip, yanıma da şort dışında bir şey almamış olan biri olarak gözüm oldukça korktu. Hostele yol alırken hava biraz daha iyiydi, ama ben hala poşet yağmurluk satan adamlarla pazarlık halindeydim. Bu arada, hazır konusu açılmışken İtalya’nın Türkiye’ye en benzer tarafı işportacıları. Her yerdeler ve en az İstanbul’daki kadar rahatsız ediciler. Gül uzatan “içimden geldi”, ”gönlümden koptu” diyen teyzeler var ya, ya da havaya oyuncak fırlatan ve bundan para kazanacağını düşünen amcalar, işte orda onlardan bolca var. Tabi ki beni avrupalı diğer insanlarla karıştırdılar ve uçuk bir fiyat verdiler. Ben de pazarlık etmedim, ki etsem en az yarı fiyatına alırdım yağmurluğu ama içgüdülerim yağmurun duracağıını söylüyordu…
Coliseum (Kolezyum) ilk durağımdı, malum saatler 16’yı çoktan devirmişti ve gezecek çok yer vardı. Ben oraya vardığımda hava aynen böyle oldu:)
İşte İtalya’yı sevmemin ilk nedeni!
Bu noktada bu şarkıyı dinleyerek devam etmekte fayda var:
https://youtu.be/O9tjtJH5qF8
Coliseum’da selfie çubuğuyla ilk fotoğraf denemelerimden sonra, kendimi en merak ettiğim yer olan Fontana Di Trevi yani nam-ı diğer Aşk Çeşmesi’ne attım. Yanımda aşk yapacak kimse yoktu, belki de dileğim oydu. Fakat karşılaştığım manzara romantizmden oldukça uzaktı.
Hemen yemeğe geçtiğimde Cafe Trevi’nin garsonuna sordum ve 14 aydır kapalı olduğunu ve Ekim’e kadar da (iyi ihtimalle- İtalyan takvimi bizimkilere benziyor, ötelemelere çok açık) açılmayacağını öğrendim. Ama keyfimi kaçırmadan bir pizza ve yanında İtalya’ya özgü köpüren bir beyaz şarap çeşidi olan Prosseco söyledim. Sonrasında ziyaret ettiğim pek çok restoranda da içmiş olduğumu söylememe gerek yoktur…
Bir sonraki durak ise Spanish Steps (İspanyol Merdivenleri) oldu. Burası elbette çok turistik ve çok sayıda Türk turisti de çekiyor. Ama inanılmaz bir atmosferi olduğu için, yerli insanlar da şarabını,aperatifini alıp burada rahatlıyor. Elbette ortamı en çok şenlendirenler, selfie çubuğu ve saçma sapan oyuncaklar satan işportacılar…
Son durak olarak da genel olarak gittiğim yerlerde illa ki ziyaret et-me-diğim Hard Rock Cafe oldu. Akşam ne yapsam diye düşünürken, yanımdan geçen Türk çiftin konuşmasından rol çalıp yürüme mesafesindeki Hard Rock’a uğradım. Biraz rock dinleyip, barda oturarak yorgun bünyemi rahatlatıp, kendimi hemen hostele attım….
*Daha fazlası “Dünya Kaç Bucak?“ta!