Birçok edebi ve sanatsal eserlere ilham kaynağı olan bir Uzakdoğu efsanesine göre birbirinin “kaderi” olan kişiler görünmez kırmızı bir ip ile birbirlerine bağlılarmış. Bu ip ister gevşesin ister kör düğüm olsun asla kopmazmış. Just Like Heaven (2005) filmi de ilk bakışta bir ev dışında hiçbir ortak noktası olmayan iki yabancının hikâyesi gibi görünmekte ancak seyirci olarak filmi izlerken pek tabii görünenin ardında daha derin bir bağ aramaktayız. Bu iki yabancının ayak bileklerine ve serçe parmaklarına dikkatle, kırmızı bir ip görme umuduyla bakıyoruz.
Film, işine bağımlı bir acil servis çalışanı Elisabeth (Reese Witherspoon) ile yola çıkıyor. Sonrasında ise odağını izole bir hayat süren, depresif peyzaj mimarı David (Mark Ruffalo)’e çeviriyor. David, yeni taşındığı evde rasyonel olarak açıklanması güç olaylar yaşamaya başlar zira ev sahibi hâlâ evdedir. Üstüne üstlük evi kendisinin sanmaktadır ve dolayısıyla David’i orada istememektedir. Fakat küçük bir sorun daha vardır, ev sahibini David dışında kimse görememektedir.