Hayatını dini, inançları ve değerleri için mücadele ederek geçirmiş kardinal Thomas Lawrence, Papa’nın ani vefatının ardından yeni Papa’nın seçilmesi için düzenlenmesi gereken Kardinaller Meclisi’ne ev sahipliği yapma görevini üstlenmiştir. Dünyanın dört bir yanından Katolik Kilisesi temsilcileri seçime katılmak üzere Vatikan’da buluşurlar. Kendine özgü lobileriyle seçime katılan ABDli liberal Aldo Bellini, Nijeryalı muhafazakâr Joshua Adeyemi, Kanadalı ortayolcu Joseph Tremblay ve İtalyan gelenekselci Goffredo Tedesco başlıca adaylar arasındadır.
Geçtiğimiz günlerde BAFTA En İyi Film Ödülü’nü kazanan Conclave (2024), bu sene yarışacağı Akademi Ödülleri’nde sekiz ayrı dalda aday gösterilmiştir. Robert Harris’in 2016’da yayımlanmış aynı isimli romanından uyarlanan ve başrolünde etkileyici performansıyla Ralph Fiennes’ı izlediğimiz bu gerilim-gizem türü film, gerçekçiliğiyle olduğu kadar çarpıcı sonuyla da dikkat çekmektedir.
Conclave ile Vatikan’ın kalbinde yer alan Sistine Şapeli’nde, yüzyıllardır süregiden Papalık seçimlerine konuk oluruz. Hristiyanlığın en önemli mekânlarından birinde, tarihin ve inanç konusu sahnelerin ikonik usta Michelangelo tarafından bir renk cümbüşüyle resmedildiği, en keskin kırmızının mutlak hüküm sürdüğü bu gizemli yerde, dünyada milyonlarca insana kanaat önderliği eden bu makamın adayları amansız bir rekabet içine girerler. Aslında bu, siyaset yarışlarında görmeye alışkın olduğumuz türden, zafere giden yolda her şeyin mümkün olduğu kavrayışıyla dini öğretilerin ideallerini bağdaştırmakta zorlandığımız, entrika dolu bir rekabettir. Din ve siyaset kavramlarının tarih boyunca insan topluluklarını yönetmek bağlamında ne kadar yakından ilişkili olduğunu düşündüğümüzde bu, çok da şaşırtıcı bir durum değildir. Öte yandan bir güç ve çıkar yarışında kullanılabilecek dini söylemlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini de yine bu mücadelede izleriz. Dış dünyada olup bitenlerden izole, verilecek olan kararın dış gerçeklikten etkilenmemesi amaçlanan bu inzivada içerideki güç dengeleri de bir karara varmayı geciktirecek şekilde sürekli değişir. En nihayetinde bu da çok taraftar edinip çok oy kazanabilenin zafere ulaştığı, stratejik bir güç mücadelesidir.
Konseyin başkanı Lawrence, her ne kadar organizasyonun sorunsuz ve hızlıca sonuçlanmasını istiyor olsa da doğru kararın usulüne uygun şekilde verilmesi için büyük çaba gösterir. Kardinal Lawrence, vefatından önce Papa’dan görevinden ayrılmak için izin istemiştir ancak bu isteği kabul edilmemiştir ve ondan biraz daha devam etmesi istenmiştir. Böyle titizlik ve nesnellik gerektirebilecek bir konseyi düzenleyen kişi olarak, kendi çıkarlarına ters dahi düşse tüm ayrıntıları inceleyerek alınması gereken kararları alır. Konseyin açılışında yaptığı içten konuşmada kesinliğin hoşgörünün can düşmanı olduğundan bahseder. Kendinden kesin bir şekilde emin olanın başka seçeneklere veya ihtimallere karşı hoşgörüsü yoktur. Buradaki yargı, dini öğretilerdeki yoruma açık alanların yeterince kapsayıcı olmasını sağlamak olarak yorumlanabilir. Nitekim artık seçimin son turlarına gelindiğinde gittikçe radikalleşen ayrımcı söylemlere karşı filmin temel savunusu çeşitliliği kucaklamanın ve kapsayıcı olmanın gücü yönünde olur. Bu noktadan yola çıkan, konsey öncesinde kimsenin ismini dahi bilmediği, Orta Doğu’dan gelen Meksikalı bir başpiskopos, meslektaşlarının ve din kardeşlerinin dikkatini çekmeyi burada başarır.
Film boyunca ev sahibi İtalyanca, antik ve kadim Latince, herkesin ortaklaştığı İngilizce, kapsayıcılığın dile geldiği İspanyolca bir arada ve iç içe konuşulur. Dil kullanımı, konuya ve mekâna özgü bir özelliği, çokdilli olmayı yansıtmasının yanı sıra film boyunca tartışılan görüşlerin betimlendiği birer karakter işlevi de görmektedir. Gelenekselci Tedesco İtalyanca’dan başka dil konuşmaz ve tüm Katoliklerin özüne, yani Roma İmparatorluğu’nda köklenmiş İtalyan asıllarına sahip çıkması gerektiğini savunur. Kendilerini bağımsız liberaller olarak nitelendiren bir grup Birleşik Krallıklı ve ABDli kardinal, görüşlerini kapalı kapılar ardında ve merdiven boşluklarında yaptıkları diyalektik ile İngilizce tartışır. Meksikalı kardinal Vincent Benitez birlik, beraberlik, kardeşlik ve karşılıklı anlayış çağrılarını İspanyolca dillendirir. Yeminlerde ve dualarda ise Latince’nin bütünleştirici ama mesafeli tonu duyumsanır.
Konsey sürerken dışarıda olup bitenler hem günümüz dünyasında kutuplaşmakta olan tarafların bir yansımasını sunar, hem de filmin akışında sembolik bir işlev görür. Öyle ki kardinaller Papa seçimi için oy kullanmaya başlayacakları esnada dışarıda bir patlama olur ve içinde bulundukları salon fiziksel hasar görür. Bu durumun bir canlı bomba saldırısı sonucu olduğunu ve büyük kayıplara yol açtığını öğrendiklerinde başta Tedesco olmak üzere bir grup kardinal artık bir din savaşının olması gerektiğini savunur. Buna karşın Benitez, şiddete şiddet ile karşılık verilemeyeceğini tüm açıklığıyla dile getirirken, günümüz dünyasında söylemleri duyulmayan tüm barış aktivistlerinin de bir çeşit sesi olur. Patlama olayının sembolik işlevi ise hem Lawrence’ın tam kendisine oy vereceği esnada meydana gelmesiyle bir uyarı niteliği taşır, hem de ne olursa olsun dışarıdaki gerçekliğin her zaman ve her şekilde içeriyi etkilediği ve bunun gerekli olduğu mesajını içerir. Sonuç olarak din olgusu, özünde insan olmaya ait bir düşünce ve kavrayış sistemidir ve bireylerden ve toplumlardan bağımsız düşünülemez.
Papa adaylarından biri, konsey üyelerini “bir ideale hizmet eden ölümlü insanlar” olarak tanımlar. Dolayısıyla her zaman ideal olanı yapmalarının, ideal olmalarının mümkün olmadığını savunur. Elbette idealizm tanımı itibarıyla erişilmesi mümkün olmayan, gerçek dışı bir alanı kavramsallaştırır. Oysaki yaşamla, iyilikle, adaletle, saygıyla bu kadar yakından ilişkili olan din olgusunda, idealizmden çok daha işlevsel olan yönler vardır. Yeni seçilen Papa’nın almak istediği Papalık isminde bu yaklaşımın izleri görülür: “Masum”. Masum olmak, yalnızca bir insan olarak onu tanımlayan herhangi bir özelliğinden ötürü önyargıya ve ayrımcılığa uğrayan kişinin, bu durumla ilgili yapabileceği hiçbir şey olmadığını ifade eder. Conclave, “kilise bundan sonra ne yapacağımızdır” derken başta dini inanışlar olmak üzere nice bahane ile ayrımlaştırılan tüm insan topluluklarının barış ve huzur içerisinde yaşama devam etmelerine olan özlemi ve umudu dile getirmektedir.