Günümüz insanının mutluluğu cinsel yaşamın ekseninde araması psikolojik açıdan oldukça yaygınlaştı. Özellikle kapitalizmin kendini fazlasıyla hissettirdiği büyük şehirlerde yaşanan gri hayatlar Steve McQueen’in bize “bakın” dediği “Brandon” karakterinde olduğu gibi hastalıklı durumlar ortaya çıkarmakta. İçgüdülerin tatminini zora sokan bu dünya düzeni karşısında bilinen en doygun hazzın sadece üreme içgüdüsünün tatmini vasıtasıyla hissedilmesi bu durum için kilit noktadır. Uygarlaşma süreci yani insanın hayvandan farklı bir yaratığa dönüşme çabası ilk önce içgüdülerin yadsınmasını gerektirmişti. Cinselliğin insanın elinde kalan son hayvani içgüdüsel tatmini temsil etmesinin temel sebebi uygarlığın henüz üremek/çoğalmak için cinsellik yerine daha “insani” bir alternatif sunamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Yani henüz uygarlık bu hayvani iç güdünün yadsınmasını kaldıracak durumda değildir. Sadece, en fazla gözler önünde sergilenmesini ayıplamaktadır. Sonuç itibariyle yetişkin bireylerin zihinlerinde ve ruhlarında mutluluğun, hazzın somut karşılığı sekstir. Ve diğer mutluluk kaynaklarını bununla karşılaştırma eğilimindeyizdir çünkü elimizdeki en geçerli veridir. Dolayısıyla cinsel yaşamın etrafında dönen arayışlar mutlu olmaya çalışmanın en normal ve kestirme yoludur diyebiliriz.
İçinde bulunduğu durumu mutsuz olarak tanımlayan birey ilk önce en son haz duygusunu tattığı zamana dönmek ister. Bağımlılık dediğimiz şey de tam bu noktada kendini gösterir. Elinizdeki haz kaynaklarının sınırlılığı sizi bildiğiniz haz kaynaklarını sonuna kadar sömürmeye iter. Kişi bir şeyin bağımlısı haline -psikolojik olarak- gelmişse bulunduğu durumda ona mutluluk sağlayan kaynakların teke indirgenmiş olduğunu anlarız. Kapitalizmin doruk şehirlerinden biri olan New york’da yaşayan Brandon karakterinin içinde bulunduğu durum tam da böylesine bir indirgenmişliğin sonucu olarak filmde karşımıza çıkıyor. Steve McQueen, tüm ustalığıyla uygarlığın zirvesinde yaşayan Brandon’ın içinde bulunduğu hazsız gri-mavi(?)- dünyayı bize sunarken tabuların ve toplumsal kuralların birer sonucu olarak yadsınan içgüdülerden elimizde kalan tek legal yöntemin nasıl da bir hastalık haline gelebileceğini gösteriyor. Bağımlılık gerçeklik içinde bir sorun yaratana kadar varlığını acıtmadan sürdürebilir. Gerçeklikte ortaya çıkan anomaliler fiziki veya ruhsal olsun bireyde bağımlılığa karşı bir savaşı gündeme getirir. Filmin de ana mevzusu Brandon’ın eve gelen kız kardeşinin ona seks bağımlığını rahatsız edici bir biçimde fark ettirmesidir. Bu rahatsızlığın kaynağı uygarlığın ilk tabularından biri olan ensest yasağıyla ilintilidir.
İki türlü sevgiden bahsedebiliriz, “amaçlı sevgi” ve “amacı ketlenmiş sevgi”. Amaçlı sevgi hazza ve üremeye yönelik olan sekse çıkar ve getirisi içgüdüsel tatmindir. Amacı ketlenmiş sevgi ise insanların bir arada yaşamalarına ve arkadaşlık kurmalarına, bir birilerini kollamalarına yani uygarlık için birlikte çalışmalarına yarar. Herhangi somut bir getirisi yoktur, zihinsel/sanal uygarlaşma sürecine katkının getirdiği huzuru ve güveni sağlar. Karşılıksız sevgi bu noktada hayvanlardan farklı olarak insanın uyguladığı ve kendini daha ulvi bir varlık olarak duyumsamasını sağlayan bir yöntem olarak kendini gösterir. Yani uygarlığın ilk ve en önemli kuralı amaçsız sevgidir. Ancak bu şekilde insan hayvandan farklılaşabilecek ve büyük topluluklar halinde şiddete maruz kalmadan bir arada yaşamanın yolunu bulabilecektir.
Brandon’ın sorunu anlaşılacağı üzere karşılıksız sevgiye aktaracak ruhsal enerji(libido) bulamamasıdır. Evet, sevmek bir enerji sorunudur. Örneğin, ‘hasta’nın huysuzluğu ve etrafındakilere kötü davranışlar sergilemesi sevmek için yeterli enerjiye sahip olmamasıyla açıklanır. Uygarlık tarafından tatmin kaynakları elinden alınmış Brandon’ın yaşamı hissetmek için neden cinsel dürtülerinin peşinden koştuğunu yukarıda açıklamaya çalışmıştım. Brandon’ın filmin başından itibaren kardeşi Sissy’den kaçıyor oluşu ise karşılıksız sevgiyi gösterebilecek durumda olmamasından kaynaklanır. Zira hayattaki tek tatmin kaynağı seks’in aşırı tüketimi Brandon’ı ancak hayatta tutabilmektedir. Kardeşi Sissy eve geldikten sonra ise ensest sorunu ortaya çıkar. Çünkü Brandon’ın sevme ihtimali ancak amaçlı sevgi yani sekse indirgenmiştir. Çünkü amaçsız sevgi sadece vermeyi, bağışlamayı gerektirir fakat Brandon’ın bağışlayacak hiç enerjisi yoktur. Bu yüzden sevemez. Çünkü kendi ruhu ve egosu tatminsizlikten açlık içinde kıvranırken bir başkasını sevmesi oldukça güçtür.
Sonuç itibari ile Brandon uygarlık karşısında kapana kısılmış, ruhani tatminsizlikten ölmek üzere olan bir adamı canlandırmaktadır. Bu durumda Brandon’ın “sekssiz sevememe” sorunu ortaya çıkmıştır. Kardeşinin varlığı ve onu sevmesi gerekliliği ona seksi dayattıkça Brandon daha çok dibe batar çünkü karşısındaki kardeşidir. Sissy’nin, “Seni hep kızdırıyorum ve sebebini de bilmiyorum?” şeklinde yönelttiği soru belki bu şekilde biraz aydınlatılabilir. Brandon’ın karşılıksız sevgiye haklı nedenlerden dolayı ayak diretmesi sonucu suçluluk duygusunu ve ensest yasağından kaynaklı ‘utanç’ını doğurur. Dolayısıyla film boyunca Brandon’ın kardeşini kendinden uzak tutması kendi açısından oldukça haklıdır. Fakat göreceli olarak kapitalizm ve uygarlığın kıskacından sanat vasıtasıyla kurtularak tatmin sağlamış Sissy’i sevilmeye muhtaç ve abisine karşılıksız sevgi gösterme konusunda ısrarcı davranır. Bunun sonucunda iki tarafın da anlamlandıramadığı bir sevgi sorunsalı ortaya çıkar. Brandon kardeşini karşılıksız olarak sevemediği için daha çok “seks batağı”na saplanır. Sanki oradan elde ettiği enerjiyi(libido) bir ihtimal biriktirip kardeşine karşılıksız verme umudu vardır. Bu yüzden filmin sonlarına doğru her zaman olduğundan daha fazla seks yapar. Fakat bu durum artık bir haz kaynağı olmaktan çıkıp enerji kaybı(ruhsuzlaşma) haline gelmiştir. Bunu anladığında ise aklına kardeşi gelir.
Evet, filmi bir kapitalist uygarlık eleştirisi olarak okudum. Başka okumalar yapılabilir mi? Pekala yapılabilir fakat alt metin sanırım Freud yardımıyla en doğru bu şekilde okunabilir. Kapitalizmin insan enerjisini tüketen doğası karşında insanların artık kendinden karşılıksız bir şey verememesi gerçekten günümüzün en belirgin sorunlarından birini oluşturmakta. Başarılı bir şirkette iyi bir kariyer, eğlenceli iş arkadaşları, arkadaş canlısı bir patron ve yüksek standartlı bir daireye sahip olmak bile içimizdeki açlığı dindirememekte. Bu açlığı dindirmek adına seksin sonuna kadar sömürülmesi sanırım bundan sonra olağan psikolojik sorunlar listesine girecek gibi görünüyor. Dünyanın en büyük sektörünün porno sektörü olması ise tesadüf değildir.
Kapitalizmden beklenebilecek her şeye sahip olan Brandon’ın bir türlü aradığını bulamaması ve bildiği tek mutluluk kaynağı olan sekse bağımlı hale gelmesi sanırım bu noktadan Steve McQueen’in neye işaret ettiği-en azından benim için- açıkca görünüyor. Filmin biçimsel özelliklerine de bir bukle değinip yazımı sonlandırmak isterim. Steve McQueen’in filmin anlatımında kullandığı alan derinliksiz görüntü stili ve nesnelere odaklanma tarzı kapitalist eleştiri için oldukça destekleyici bir anlatım olmuş. Çok nadir geniş açı kullanımları dışında mekanları bütün halinde göremiyoruz. Hep bir sıkışmışlık, duvarlar arasında kalmışlık ve nesnelerle çevrili bir dünya söz konusu. Mavi filtrenin kullanımı oldukça hoşuma gitti. Tek planda çekilmiş koşu sahnesi gerçekten izlemeye değer. Hem anlatım olarak hem de teknik olarak üst düzey. Seks sahneleri ve müziklerin epik kullanımı en iyilerden. Bir de Brandon’ın ve Sissy’nin çizgi film izlerken bir birlerine sarıldıkları sahne, çocukken sevmenin zor olmadığına işaret ediyor şeklinde yorumladım ve oldukça hoşuma gitti(mantıklı geldi). Tekrar çocuklar gibi sevmeyi öğrenip öğrenemeyeceğimiz sorusu ise halen muallakta.
Son olarak, Hunger (2008) ile tanıdığımız Steve McQueen’i bu filmi de izledikten sonra oldukça yükseklerde bir yere konumlandırdığımı itiraf etmek isterim. Bunda tabi ki senaryolarını kendi yazıyor oluşunun etkisi büyük. Eğer bu iki filmin altında kalmadan bunların üzerine bir film daha çekmeyi başarırsa bendeki yeri garantidir.
emeğinize sağlık.yazınızı okuduktan sonra film daha bi anlam kazandı 🙂
Gerçekten güzel yorumlamışsınız, paylaşımınız için teşekkürler…
Filmi izlediğimde çocukluğunda iki kardeş arasında istenmeğen şeyler yaşandığını düşünmüştüm ve tam olarak anlamamıştım yazınızı okuduktan sonra taşlar oturdu teşekkürler…
Yazınızı okudum ve filmi izleme listeme aldım, teşekkür ederim.
analiz harika. kapitalizm berbat. film içeriği olan şu hayvansal üreme olayı dünyayı bilmem ama bu ülkeyi lağım çukuruna götürüyor gibi hissediyorum. Herkesin arzusu hiç düşünmeden ve gelişmeden soyunmak. Aşkı ve romantizmi de katletti bu aşağılık insanoğlu.