Gonca, Youth üzerine der ki;
Her şeyden önce bir Paolo Sorrentino filmi izlemekte olduğumuzun bilincinde izliyoruz filmi. Eleştirdiği yüksek sınıfın yaşam tarzını renklendiren öğeleri filmini parlatmak için ustaca kullanmış. Tıpkı La Grande Bellezza(2013) ‘da olduğu gibi her sahne kusursuzca çekilmiş. Her iki film de “bu filmin görüntü yönetmeni olmak isterdim” dedirtmeyi başaran muhteşem planlar içeriyor elbette. İki filmin karşılaştırması gibi olacak fakat yazarken de izlerken de kendimi bu benzerlikleri görmekten alıkoyamadım. Bu kez filmde bambaşka güzellikleri olan bir mekanda: Alpler’deyiz. Ancak elbette filmin bir yerlerinde yine İtalya’nın bir parçasında bulabiliyoruz kendimizi. Ve yine harika müzikler eşlik ediyor filme. Işık, ses, görüntü, hele bir de Harvey Keitel ve Michael Caine varken daha fazla bu güzelliği yaşamayı ertelemenin anlamı yok. Eğer izlemediyseniz, çabuk olun.
Duygu, Youth üzerine der ki;
Yönetmenin ilk İngilizce filmi oluşu ayrı bir merak ve tedirginlik konusuydu benim için. Acaba diğer filmlerindeki tat, kendine özgü anlatım olacak mıydı gibi sorular vardı kafamda ama güzelce cevabını buldu. Evet, Sorrentino bunu da güzel yaptı. Gayet güzel bir şekilde akıyor film başlangıcından itibaren. Sanırım yönetmenin stilini anlatan en güzel kelime harmoni. Müziğin, mekanların, renklerin, oyuncuların, senaryonun harmonisi. Bu güzel karışımları hep lezzetli, hep iştah açıcı, hep bağımlılık yapıcı, hep hayranlık uyandırıcı. Change.org’da falan kampanya başlatmayı düşünüyorum. Paolo Sorrentino beni asistanının asistanı yapsın diye. İzleyin, izletin, mahrum kalmayın.
“Dünya Kaç Bucak ?“a da bekleriz.