Not: Bu yazı Inglourious Bastards filmine dair yüksek miktarda bilgi içermektedir.
Tüm sanat dallarını gözümüzde kıymetli hale getiren yegâne unsur şüphesiz ki hayal gücüne ket vurmama ve insanlığı uçsuz bucaksız düşünce dünyaları peşinde sürükleyebilme kabiliyetidir. Bu kabiliyet kimi sanat dallarında daha dipten dibe kendini var ederken kimilerinde ise daha görünür bir biçimde karşımıza çıkar. İşte yedinci sanat yani sinema daha görünür ve somut bir biçimde yeni hayal diyarlarının kapısını aralayan mecralardan biri. Neler mümkün değildir ki beyazperdede? Hele bir de günümüzde teknolojinin arşa yükselişini hesaba katarsak bu liste uzar gider. Listeye en değerli katkıyı sunan isimlerin başında ise Tarantino geliyor.
İşbu noktada dilerseniz sinemanın nevi şahsına münhasır Hollywood’un kendi dili olan özgün yönetmenlerinden biri olan Quentin Tarantino’ya sözü verelim. Neler yapmış ünlü yönetmen?
Öncelikle ne yalan söyleyeyim Tarantino’nun tüm filmlerinde kan kullanımında elini hiç korkak alıştırmaması benim bir nebze hoşlandığım bir durum. Neden bunu belirtme ihtiyacı duydum, çünkü birazdan bahsedeceğimiz sahne biraz kırmızı tonlarında… Sinemada bir nebze kuralların dışına çıkarak top koşturan isimleri her daim takdir ediyorum. Tarantino da o isimlerin başını çekiyor günümüzde. Yeri geliyor koca perdeyi kan banyosuna dönüştürüyor, yeri geliyor izleyiciye yirmi küsur dakikalık geyik muhabbetlerini büyük bir ciddiyetle yediriyor, yeri de geliyor gerçek tarihi eğip büküp kendi alternatif tarihini yaratıyor. Üstelik tüm bunları ağızda kekremsi bir tat bırakmadan büyük bir ustalık ve kıvraklıkla başarıyor.
Gala gecesi katliamı
Yönetmenin 6. Filmi Inglourious Bastards’ın (2008) her karesinde bir Tarantino imzası ve karizmatikliği görmek mümkün. Ama benim bu yazıyı yazmama sebep olan ve öne çıkarmak istediğim sekans ise filmi izleyenlerin çok iyi bildiği gala gecesi katliamı! İşte sinemanın imkanlarının sonsuzluğu ve Tarantino’nun da yapacaklarının bir sınırı olmadığının esaslı bir kanıtı niteliğinde olan bu sahne gerçek anlamda tarihi yeniden yazıyor. Ne oluyordu peki bu sahnede bir hatırlayalım…
Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in öncülüğünde Alman askeri Fredrick Zoller’in bir çatışma esnasında yaptığı kahramanlık başrolde de yine Zoller’in yer aldığı bir filme aktarılır. Tüm SS Subaylarının, Nasyonal Sosyalist Parti’nin üst düzey isimlerinin ve pek tabii Hitler’in katılacağı filmin galası için Paris’te ufak bir sinema salonu ayarlanır. Ancak sinema salonunun sorumlusu Shosanna’nın bu gece için çok daha ilginç planları vardır: Ufak bir kızken gözleri önünde ailesini öldüren Nazilerden intikamını tüm salonu yakıp yıkıp öldürerek almak. Aynı anda Amerikalı Soysuzlar’ın da galaya ‘sızmış’ olması birbirinden bağımsız iki tarafın ortak bir amaca doğru habersiz yürümesi sonucunu doğurur.
İşte Tarantino’nun alternatif tarihi de tam burada devreye giriyor. Keza beyazperdenin imkanları da… Bildiğimiz üzere Hitler İkinci Dünya Savaşı’nın son zamanlarında sığınağında eşi Eva Braun ile intihar ederek hayatına son vermişti. Peki, Tarantino evrenindeki Hitler’in sonu nasıl oluyor? Bir nebze daha farklı… Adeta geçmişin hıncını alırcasına Tarantino evvela koca sinema salonu yakıyor, ardından Hitler’i mermi yağmuruna tutuyor. Sadece Hitler mi? Tabii ki hayır. Goebbels de tüm SS subayları ve parti mensupları da kurşunlardan ve ateşten fazlasıyla nasiplerini alıyorlar.
Peki, sinema geçmişte yaşanmış bazı olayların intikamının alınacağı bir mecra mıdır? Tartışılır ama neden olmasın, dedik ya hayal gücüne ket vurulamaz neticede.
İlgili sahne için de buyursunlar…