16-27 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen 76. Cannes Film Festivali geçtiğimiz cumartesi günü yapılan kapanış töreniyle son buldu.
11 gün boyunca festivalin gerçekleştiği Croisette bulvarından takip ettiğimiz sinema maratonunda Merve Dizdar, Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmindeki Nuray rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü‘nü alırken Altın Palmiye de Justine Triet’ın hukuk draması Anatomy of a Fall’una gitti. Jüri Büyük Ödülü yarışmanın ses getiren filmlerinden Jonathan Glazer imzalı The Zone of Interest’e, En İyi Yönetmen Ödülü ise The Pot-au-Feu filmiyle Tran Anh Hung’a verildi.
Anatomy of a Fall: Gerçek Hakkında Verilmesi Gereken Karar
Fransız yönetmen Justine Triet’in Arthur Harari’yle birlikte yazdığı Anatomy of a Fall filmi 76. Cannes Film Festivali’nde büyük ödülün sahibi oldu. Kocasının ölümünden sonra cinayetten şüpheli hale gelen Sandra’nın hukuk mücadelesini 50 Cent’ten P.I.M.P.’in enstrümantal versiyonu eşliğinde izlediğimiz film, gerçek bilenemez olduğunda alınması gereken bir aksiyon olarak “karara vermeye” dair bir tartışma sunuyor. Başrolünde, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü için de güçlü adaylar arasında olduğu konuşulan Sandra Hüller’i izlediğimiz Anatomy of a Fall, oyuncunun ana yarışmada yer aldığı tek film değildi. Jonathan Glazer’ın The Zone of Interest’inde de Hedwig karakterini canlandıran Hüller bu yıl festivali deyim yerindeyse domine eden isimlerden biri oldu. Filmde, üretmek için malzeme ve zaman sıkıntısı çeken yazar Sandra ve Samuel çifti, tek “görgü” tanığı görme engelli çocukları Daniel olan bir tartışma yaşıyor ve ardından Samuel’in ölümüne yol açan gizemli bir “düşüş” gerçekleşiyor. Olayın ardından Sandra masumiyetini ispatlamaya çalışırken hem Fransız mahkemelerinin hem de Daniel’in olayın sırlarını açığa çıkarmaktaki mücadelesine şahit oluyoruz. Görme yetisini babasının dolaylı olarak sorumlu tutulabileceği bir kazada kaybeden Daniel’in olayın tek tanığı olması ve esrarın müzik eşliğinde aralanması ise Attila İlhan’ın Cinayet Saati şiirindeki “Cinayeti ben gördüm / Kulaklarım gördü” dizelerini filmden yarı bağımsız olarak akla getiriyor.
The Zone of Interest: Bahçedeki Çocuk, Ötedeki Çığlık
Ana yarışmanın favorilerinden biri olan Jonathan Glazer imzalı The Zone of Interest Altın Palmiye‘yi Triet’e kaptırırken Jüri Büyük Ödülü’yle yetinmek durumunda kaldı. İkinci Dünya Savaşı Almanya’sında Nazi generali olan Rudolf Höss ve ailesinin bir toplama kampının hemen yanındaki çiçek, çocuk kahkahası ve çimen kokusuyla dolu evindeki ‘huzurlu’ yaşantıyı geniş kadrajlar ve soğuk renk paletleriyle aktararak katliamın dehşet verici sıradanlığını anlatıyor Glazer. Bu noktada, sinemanın yüzümüze çarpılmış bir tokat etkisi yaratan bazı oyunlarını da seferber ederek Yahudi soykırımı fotoğrafını görmeye alışık olmadığımız “diğer taraftan” çekiyor. Altın Palmiye alacağına yerli ve yabancı eleştirmenler tarafından neredeyse kesin gözüyle bakılmasına rağmen büyük ödülü kaçıran film, “Biçimsel radikalliği, sesin ve notanın karmaşıklığı ve duvarın arkasındaki görünmez vahşet ile sözde bir cennet arasındaki karşıtlığı” nedeniyle FIPRESCI ödülüyle de onurlandırılıyor.
The Pot-au-Feu: Hazzın Derinlikleri
Tran Anh Hung, başrollerini Juliette Binoche ve Benoit Magimel’in paylaştığı The Pot-au-Feu filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü’nü alarak festivalin kazananları arasında yer aldı. Yemek yapmak ve yemeye dair şiddetli bir tutkuyla yaşayan iki gurmenin aşktan kendinden geçiş hikâyesini anlatan film, seyirciyi haz duygusunun derinliklerine doğru sağlam bir yolculuğa çıkarıyor. Karnınızı iyice doyurmadan izlemeyi aklınızdan bile geçirmemeniz gereken filmde aşkın “birbirini sevmek” ve ortak bir şeyi “birlikte sevmek” şeklindeki çift yönlülüğüne dair yaklaşımı da kalpte yavaşça dağılan pembe bir buluta benzeyen bu duyguyu daha da köpürterek seyircinin kulağına tatlı birkaç cümle fısıldayan bir sevgili etkisi yaratıyor. Kadının aşçı veya eş olarak kimliğiyle ilgili de sonlara doğru küçük bir tartışma açan film böylece kadın sorununa da ucundan değinmiş oluyor.
Merve Dizdar ve Umut Etmekten Vazgeçmeyen Tüm Kız Kardeşler
Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği Kuru Otlar Üstüne filminde örgütlü mücadelenin gerekliliğine duyduğu inançla belirginleşen Nuray karakterini canlandıran Merve Dizdar, Juliette Binoche, Natalie Portman ve Sandra Hüller gibi rakiplerini eleyerek En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu. Dizdar ödülü alırken yaptığı konuşma sırasında “Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim. Ancak yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak Nuray’ın ve Nuray’ların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor” ifadelerini kullandı. Ardından da ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen ve umut etmekten vazgeçmeyen tüm kızkardeşlerine ve Türkiye’de hak ettiği günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara adadı.