Dans, dans sadece dans… İngilizce öğretmeni olan Fiona (Fiona Gordon) ve aynı okulda beden eğitimi öğretmeni olarak çalışan biricik eşi Dom’un (Dominique Abel) hayatlarındaki en büyük tutkuları dans etmektir. Kendileri dursa gölgeleri dans etmeye başlayan bu renkli çift, hayatlarına bilmedikleri başka renkleri de katmak için fırsat buldukları zamanlarda Latin dansları yarışmalarına katılırlar. Rumba yapar gibi yaşadıkları hayatları, bir araba kazası sonucunda bazı renklerden mahrum kalacaktır. Bir bacağını kaybeden Fiona ve hafızasını yitiren Dom, ellerinde kalanlarla tutkularını yaşatmaya çalışacaklardır. Renklerin, boyutların, müziklerin ve dansın farklı hallerde karşımıza çıktığı ve absürdlüğün ustalıkla kullanılıp seyrimize sunulduğu Rumba’da, gerçek hayatta da hayallerini yaşatan Dominique Abel ve Fiona Gordon çifti yanlarına Bruno Romy’yi de alarak bizi masal gibi bir dünyaya şahit ediyor. Hem senarist hem de yönetmen kadrosunda gördüğümüz bu üç isim aşkın ve dans etmenin hayat verici gücünün ne olursa olsun tükenmeyeceğini Rumba’nın içine saklayarak, bizleri bu dansın ritminde akan bir filme davet ediyor.