Finlandiya”nın dünya sinemasına armağan ettiği Kaurismaki kardeşlerin küçüğü olan Aki Kaurismaki için söylenebilecek şeylerden biri, sinemasının her daim düzeyli ve tavizsiz olduğudur. Kariyerinin ilk zamanlarından itibaren işçi sınıfının yaşadığı zorluklar ve dayanışmanın gücü üzerine bir filmografi sunan Kaurismaki”nin, kimi zaman kara filme öykünen bir Hamlet uyarlaması ya da sıradışı müzik grubu Leningrad Cowboys üzerine çektiği uzunlu kısalı filmlerle de filmografisini renklendirdiğini görebiliyoruz. Yazının konusu olan 2002 tarihli The Man Without A Past ise, Cannes Film Festivali”nde yaptığı büyük sükse ile Kaurismaki”ye birçok ödül kazandırmış, böylece yönetmenin dünya sinemasındaki tanınırlığının artmasını sağlamıştır.
Film tren yolculuğu yapmakta olan, yalnız ve biraz da mutsuz görünen bir adam ile açılır. Yolculuğun sonunda geldiği bir parkta, üç adam tarafından dövülüp gasp edilmesinin ardından kan revan içinde, görenlerin korkulu bakışları altında kendini hastaneye atar. Burada bandajlarla sarıp sarmalanan bu adam için doktorlar pek bir şey yapamaz ve adamın öldüğünü onaylarlar. Tam da bu andan sonra adam hasta yatağından kalkar, yamulan burnunu düzeltir, giyinir ve hastaneden ayrılır. Güçsüz bir şekilde deniz kıyısında yığılmışken onu fark eden iki küçük çocuğun ailelerine haber vermesiyle onu barakalarına alıp bakmaya başlarlar. Bundan sonra yaşayacağı her şey yenidir çünkü hafızasını yitirmiştir. Adına, nerede yaşadığına, ne iş yaptığına dair bir fikri yoktur. Etrafında zihinsel boşluğunu giderecek, ona kim olduğunu hatırlatmaya çalışacak kimselerin olmaması sebebiyle, her şeye sıfırdan başlayabilme lüksüne sahiptir. Artık yeniden doğmuştur!
İçine düştüğü bu bölge, refah ülkesi olarak gösterilen Finlandiya”nın başkenti Helsinki”de bir evsizler bölgesidir. Şanslı olanların derme çatma bir barakaya sahip olduğu, kimilerininse sokakta yatıp kalktığı bu yerden sorumlu kişi Anttila isimli bir polistir. Kilidi bile olmayan barakaları kiralayan Anttila”dan o da bir baraka kiralar. Temizlik için gerekli suyu denizden, elektriği ise sokak lambasından çektiği kabloyla sağlayarak kendine bir düzen oluşturmaya başlar. Düzenli bir iş bulabilme ümidiyle iş ve işçi bulma kurumuna başvurduğu zaman gerek vaziyetinin sefilliği gerekse adını dahi bilmemesi yüzünden horlanarak kovulur. Fakirlere yardım eden bir kurumun cuma günü dağıttığı ücretsiz yemek sırasında kurumun çalışanlarından Irma ile karşılaşır. Irma çalıştığı kurumda ona ufak bir iş ayarlayarak kendine çeki düzen vermesini, para kazanmaya başlamasını sağlar. Zamanla Irma ile arasında bir yakınlaşma başlar.
Evsiz ve fakir insanların yaşadığı bu minik bölgeye kim olduğunu bilmeden gelişi ve buraya yerleşmesi ile birlikte kendi hayatını sıfırdan kurabilme şansına erişirken etrafındaki insanların yaşamlarını da etkiler. Hayatını değiştirdiği en önemli kişi Irma”dır. Aşkı hiç tatmamış olan Irma, geçmişi olmayan adam sayesinde yalnızlığından kurtulmaya başlar. çalıştığı yardım kurumunun müzik grubu da onun önerisiyle repertuarını genişletir, şarkılarının dini içerikli yapılarını korumaya çalışarak müzik tarzlarını rock”n roll ve blues gibi tarzlarla geliştirirler.
İşçilerin metal kaynak yaptığını görmesinin ardından içgüdüsel olarak bu işe girişmesi ve başarılı olmasıyla önüne yeni bir iş imkanı çıkar. Tabi ismini dahi bilmemesi yine problem yaratır. çünkü devlet için önemli olan, iyi-kötü bir “kişi” olmaktır. İsmini, yerini, yurdunu bilmeyen birinin kanlı canlı varlığı maalesef yeterli olamamaktadır. Patronun tavsiyesiyle İsviçre bankalarında olduğu gibi numaralı bir hesap açtırmak ister, ama burada sistem o kadar da gelişkin değildir. üstüne üstlük banka hesabı açmak isterken gelen eli tüfekli bir soyguncu tarafından rehin alınır. Polis karakoluna götürüldüğünde ise adını söylemeyi reddettiği için gözaltına alınır. Bu sahneler bize adaletin işleyişinde gerçekleşmeyen ya da eksik kalınan yerleri göstermesi açısından önemlidir. İşini bilen bir avukatın yardımıyla serbest kalmasının ardından olayın peşini bırakmayan polis tarafından fotoğrafı basına verilir. Bu sayede geçmişi olmayan adamın geçmişine dair gerçekler kısa sürede açığa çıkar. Helsinki”den uzak bir şehirde yaşayan bir kaynak ustasıdır, kumar problemi vardır ve karısıyla bir boşanma süreci içerisindedir. Karısının, basına verilen fotoğraf sayesinde onu tanımasıyla açığa çıkan bu gerçeklerin ardından, eskiden yaşadığı şehre giderek karısını son kez görür. Kayıp olduğu bu süreçte boşanma davası sonuçlanmıştır. Böylece geçmişinde çok parlak bir hayatı olmadığını görmesinin ardından yeni kurmuş olduğu hayatına geri döner. Zor zamanlarında mükemmel bir özveri gösteren evsiz arkadaşlarının ve Irma”nın yanında hayatına devam edecektir. Bundan sonra artık bir ismi vardır. Jaakklo Antero Lujanen.
Klasik sinemada gerilim ve gizem yaratmak adına kullanılabilecek bir formül olan hafıza kaybı meselesini çıkış noktası yapmasına rağmen, The Man Without A Past”ın konuya yaklaşımı böylesi bir tavır barındırmamakta. The Man Without A Past, yeniden doğuş fikrini incelerken, resmi kurumların kişi üzerinde, daha doğrusu birey olarak saydıkları üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. öldüğü söylenen bir adamın mucizevi bir şekilde dirilerek, yalnız bedeni ve ruhuyla, hatırlamadığı alışkanlıklarından, yaşamını çerçeve içine alan kimlik bilgilerinden soyutlanmış bir şekilde nasıl yeni bir hayat kurabileceğini gösteriyor. Geçmişi olmayan adam, kendini inşa ediş sürecinde çevresini de etkileyip dönüştürebilen bir varoluş sergilemesiyle daha da özel bir hal kazanıyor.
Filmin yoksul ve evsiz bir kesimin hayatlarına bakarken ki tavrı da son derece seviyeli. Bu barakalar şehrine bakan Kaurismaki”nin gördüğü kesinlikle dramatize edilerek sömürü nesnesi halinde pazarlanacak bir paket değil. Aksine her türlü yoksunluğuna rağmen enfes bir dayanışma içerisinde, devlet gibi koca bir kurumun barındırmak istemediği bir adama bile kol kanat gerebilen, kendi yalnızlığının acısına gömülmeyip ihtiyacı olana yardım elini uzatan insanların varlığını duyumsatmak, onların kolayca küçümsenebilecek hayatlarına olan saygısını dile getirmek şeklinde bir tavır.
The Man Without A Past, refah içinde bir ülke olarak kabul görmüş Finlandiya”da dahi, her şeyden yoksun bırakılmış bir kesimin varlığına ışık tutarken bunu güçlü ve detaycı bir gözlemle aktarıyor. Tabii bu gözlemin içerisinde bol bol absürdlük, dramatik olması beklenen anların içine sızmış güçlü bir mizah, şaşırtıcı diyaloglar, güzel bir aşk ve enfes müzikler mevcut. Jacques Tati”nin duygu dünyasıyla benzeşen bir haletiruhiye içerisinde, Robert Bresson”un filmlerini andıran minimalist bir yönetmenlik stiliyle kotarılmış The Man Without A Past, Kaurismaki”nin en canlı ve içinden güzellik fışkıran filmi. Bu saf güzellik, başka ellerde dramatik olaylar dizisiyle süslenecek, insanı anlatmak yerine entrikalı bir hikaye anlatma derdine düşecek hayali benzerlerinden şimdi ve gelecekte, her daim ayrı bir yerde duracaktır.