“Bayan Dalloway, Bayan Dalloway… Artık Clarissa bile değilim…”Eğer mutlu değilsen, dışarıdakilere bunun aksini kanıtlayacak mutluluk portreleri göster… Gençlik hayalleri ve tutkuları, evlilik ve amaçsızlığın doğurduğu monotonluğun karanlık bulutu tarafından emilen Clarissa’nın yaptığı da tam budur işte! “Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için, dünyanın kendisi kötü bir düştür” der ya bir yazar, işte Clarissa da sırça fanusunun içinde nefessiz kalmış bir porselen bebekten başkası değildir. Artık ismiyle bile değil, kocasının soyadıyla anılan Bayan Dalloway… Başkalarını ve en çok da kendini mutlu olduğuna ikna etmek için partiler verir o, 1920’ler Londra sosyetesini hayran bıraktıran, görkemli partiler… Fakat geçmişten gelen yüzler ile yarım kalan aşk hikayelerinin buğusunu buluşturacak olan son parti organizasyonu hepsinden farklı olacaktır. Soru şudur, Bayan Dalloway yeniden Clarissa olmasına neden olacak geçmişi hatırlamaya gönüllü olacak kadar cesaretli midir? İngiliz edebiyatının bugüne kadar çıkardığı en iyi kalemlerden Virginia Woolf’un aynı adlı romanından beyaz perdeye taşınan film, güçlü bir uyarlama olmayı fazlasıyla başarmaktadır. Kadın yönetmen Marleen Gorris’in incelikli yönetimi, usta oyuncu Vanessa Redgrave’in Bayan Dalloway rolündeki muhteşem performansıyla birleşince, ortaya unutulmayacak bir edebiyat uyarlamasının çıkması da şaşırtıcı değildir.