Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte insanlar, yaşadıkları her anı paylaşma ve insanlardan geri bildirim alma isteği içine girmişlerdir. Teknoloji, bilgi toplama ve analiz etmenin de ötesinde anı paylaşma, başkalarının dünyasında gezinme gibi eylemlerin bir aracı olmaya başlamıştır. Popülerleşen Facebook gibi uygulamalar, yerini Instagram’a, anlık video paylaşım platformlarına bırakmıştır. Dünyanın diğer ucunda yaşayan insanların hayatlarına tanık olma ve yaşamlarını izleme, bireyler için korkunç bir rutin hâline dönmeye başlamıştır. Sosyal medya ile bu eğilim artmış, insanlar herkese açık olan bir sahnede, bütün hayatlarını oynar hâle gelmişlerdir. Sosyal medya, anı kadraja alan ve paylaşımın altına yapılan yorumlarla görünürlük kazanmaya çalışan insanlar için, bir tür toplumsal tatmin mekanizmasına dönüşmüştür. Kişi, aynı şekilde başkalarını sosyal medyada görebilir, izleyebilir ve buna karşılık kendisinin, paylaşımlarını gösterir ve bir paylaşım ağı geliştirir. Üstelik cep telefonları gibi taşınabilir yeni aygıtlar sayesinde anlık paylaşım yapabilme imkânı bulunur, göstermek ve görülmek temel bir davranış hâline gelir. Bireylerin gözetimi artık doğumdan itibaren başlar ve ölümü de dâhil olmak üzere devam eder.
BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR
Aslında gözetleme, tanık olma içgüdüsü sosyal medyanın yaygınlaşmasının da öncesinde BBG (Biri Bizi Gözetliyor) gibi televizyon programlarında da oldukça popülerleşmeye başlamıştı. Sabahtan akşama kadar yemek yemelerine, flörtleşmelerine, kavgalarına ya da muhabbetlerine tanık olduğumuz yarışmacıları izlemek insanların gözetleme, yerine koyma içgüdüsünü tetiklemiş ve zamanla bu durum normalleşmeye başlamıştır. Böylece teknolojiyi kullanmak zamanla insanların yaşamlarını, rutinlerini, alışkanlıklarını kayıt altına almak ve onları istenen şekilde yönlendirebilmeyi de daha kolay hâle getirmiştir. Günümüzde teknoloji ve sosyal mecra, bireylere her ne kadar özgür bir yaşam alanı tanıyor olsa da; kişilerin eylemleri sanıldığı gibi özgür bir irade ile gerçekleşmemekte, dünyaya geldikleri andan itibaren toplumsal yaşamın her aşamasında sistematik olarak kayıt altına alınarak diğerleriyle iletişimleri ve eylemleri denetlenmektedir. Ancak bu mecraları daha da tehlikeli hâle getiren şey; insanların bu yayınları kendi öz iradeleriyle yapmaları ve özel alanlarını dünyanın her yerinde yaşayan insanlarla paylaşabilmeleridir. Bu durum röntgenciliği yasallaştırarak aynı zamanda tehlikeye de açık bir unsur hâline getirmiştir.
20 dakikalık bir kısa film olan The Neighbors’ Window (2019)’da da aslında tamamen günümüzün en büyük problemi olan ve gittikçe büyük bir pazar hâline dönüşen röntgencilik, daha hafif diliyle gözetleyen ve gözetlenen bir toplumdan bahsedilmiştir. Marshall Curry tarafından yazılan ve yönetilen kısa film, karşı apartmanda yaşayan iki ailenin birbirlerinin yaşamlarını gözetlemesini konu alır. 2020’de En İyi Canlı Aksiyon Kısa Film Akademi Ödülü’nü kazanan film, Briana Breen ve Brendan Baker’ın ürettiği podcast Love And Radio (2005)’da anlattığı Diane Weipert’in gerçek bir hikâyesinden ilham alarak ortaya çıkmıştır. Gözetilme toplumunu karşılıklı apartmanda yaşayan çiftlerin gözünden anlatan ve yalın bir şekilde işleyen film, davetkâr biçimde perdeyi sonuna kadar açarak seyirciyi de bu durumun içine dâhil ediyor.
O SİZ OLABİLİRSİNİZ
The Neighbors’ Window filminin açılış sahnesi, büyük şehir ışıklarına, şehirleşmeye dışarıdan bakan bir gözle başlıyor. Şehrin içinde herhangi bir apartmanda yaşayan herhangi birisi olabiliriz. Milyonlarca apartmanı izleyen ve gözeten bir dış göz, bu çemberin dışında bir sarmal döngüyü de içine alır. Sonsuz bir yolculuk yani… Gözetlenen herhangi apartmanlardaki herhangi karşılıklı binalardan üç çocuklu bir ailenin evine geçiş yaparız. Yorgun ve bitkin evli çift, çocuklarını uyutur ve dinlenmek için masaya otururlar. İşte gözetleme süreci o esnada başlar. Çift, karşı apartmandaki bir daireye yeni taşınmış genç çiftin sevişmelerine tanık olur. Eşiyle birlikte sürece şahitlik eden kadın; ‘’Bakamayacağım.’’ der ve yüzünü kapatır. Ancak daireye bakmaya devam eder. Aslında hayatın içinde var olan bir durumdur bu. Çoğu şeye istemeden tanık olur, ancak bu durumdan keyif almaya başlarız. Belki de karşımızdaki yaşam, kendi yaşamımızdan o an için daha keyifli geldiği için… Ancak bu durum sürekliliğe, alışkanlığa döndüğünde ise her şey tehlikeli bir hâl almaya başlayabilir. Çünkü o andan itibaren artık kendi anımızı kaçırmaya ve başkalarının anlarına ortak olmaya başlarız.
Aynı zamanda The Neighbors’ Window‘un içindeki diyaloglar günümüz dünyasında Instagram gibi sosyal mecraların eleştirisini sorgular cümlelerle birlikte yansıtır.
‘’Sence gerçekten insanların onları göremediklerini mi sanıyorlar?’’
sorusuna yanıt olarak kocası; ‘’Bence umursamıyorlar.’’ der.
Yaşamımız da böyle değil midir? Hesaplarımızı herkese açık hâle getirip, orada özel anlarımızdan paylaşımlar yaparız. Arkadaşlarımızla olan etkinliklerimizi, yatak odamızı insanlara açarız. Tıpkı bu genç çiftin dairesinde perde kullanmaması, kendilerini gözetlenmeye açık tutması gibi… Yalnız burada ironik bir durum da görülür: gözetleyen taraf da gözetilmeye açıktır. Tıpkı kendilerinin de perdeyi sonuna dek açık bırakması gibi. Toplumsal özgürlükler iktidarın gözetimi altında gittikçe azalmakta ve bireyler güven arayışı içinde kendi rızaları ile gözetlenmeyi arzulamaktadırlar. Bu filmde de anlatılan budur aslında. Gözetleyen taraflar genelde mutsuzdur. Çift, monotonlaşan ve birbirini tekrar eden yaşamları için bir çıkış yolu aramaktadır. Bunu ise karşı pencerede bulmaya çalışırlar. Gözetleyerek kendi sıkıcı dünyalarından uzaklaşmaya çalışırlar. Gözetleme, bir şeylerden kaçış ve yeni bir arayış nedeniyle ortaya çıkar. Çift o günden sonra gözetlemeyi alışkanlık hâline getirir. Öyle ki; daha yakından görebilmek adına dürbün bile alırlar. Yemek yaparken, çocuklarıyla oyun oynarken, telefonla konuşurken dâhi kendi yaşamlarındaki ‘’o anı’’ durdurup gözetlemeye devam ederler. Yaşamlarını mutsuz hâle getiren süreçte, sorumluluklarından kaçmayı ve başkalarının hayatlarına odaklanmayı tercih eden yapay bir hayatın içinde gözetleyen insan konumuna geçerler.
GÖZETLEME VE GÖZETİLME TOPLUMU
Güncel yaşamda da bireyler git gide edilgenleşmiş ve gözetime gönüllü biçimde dâhil olmaya başlamışlardır. Gözetleme dâhil olmayı, dâhil olma ise bir tür eksikliği bastırmayı, özdeşleşmeyi sağlamaktadır. Gözetleyerek dâhil olduğumuz hayatlarla, kendi hayatlarımıza da bir çıkış yolu aranmaktadır. Tıpkı çiftin yaşadığı süreçte çocuklarına bakmaktan, yemek yapmaktan ve günün yorgunluğundan kaçısı gibi. Gözetleyen çift olduğu kadar, bütün sinema izleyicileridir. Onlar da aynı merak ve şehvet duygusu ile pencerelere bakar ve orada erotizmden ölüme kadar çeşitli olaylara tanık olurlar. Kadın, elinde dürbünle karşı tarafı özgürce gözetlerken aslında onlar üzerinde herhangi bir sorumluluk duygusuna sahip değildir. Bu durum, sorumluluktan ziyade gözetlemek ile ilgilidir. Çift, bu insanların hayatlarına dâhil olurken bu yaşamları kendi yaşamıyla ilişkilendirir, sorgulama yapar. Ta ki genç çiftten biri hastalanana ve ölüm döşeğine gelene kadar. Evden cenaze çıktığı anda kadın, bu ilişkiye kendini de dâhil etmek zorunda kalır.
İki kadın karşı karşıya geldiklerinde ise aslında gözetlemenin tek taraflı olmadığını görürüz. Gözetleyen taraf da gözetilmeye başlamış ve aile yaşantısı genç çift tarafından izlenmiştir. Kadın, gecenin bir vakti yeni doğan bebeğini emzirmek için uyandığını, çocuklarıyla birlikte vakit geçirdiğini ve daha birçok şeyi izlediklerini söyler. Aslında gözetleme ihtiyacı onların kendi hayatlarını sorgulamaya başlamasından sonra olmuştur. Eşi hasta yatağındayken ve o hayata sahip olamayacaklarını anladıkları andan itibaren onlar da karşı apartmandaki aileyi izlemeye ve onlara imrenmeye başlarlar. Kadının ve izleyicinin karşı apartmanda olanları izliyor olması kadın ve izleyici için pencerenin bu tarafında kalanların önemini yitirmesine neden olur. Böylelikle kadının etrafında olup bitenler daha az önemli hâle gelir. Ve artık kamera karşı daireye geçmiş, gözetleyen taraf değişmiştir.
The Neighbors’ Window, bu bakımdan Marshall Curry’nin *panoptikonunun ironik bir tersine çevrilişi sayılabilir. *Panoptikonun etkisi gözetlenenin ne zaman gözetlendiğini bilmiyor oluşunda, yani belirsizliğindedir. Bu, bakıştan kaçmanın imkânsız olduğu hissini yaratır. Bu filmde de karşı apartmanda gözetlenenler günlük işlerini sürdürmeye devam ederler. Burada dehşete kapılan ve aslında gözetlenen birinin psikolojisine sahip olan tersine gözetleyendir. Yönetmen The Neighbors’ Window kısa filminde hikâyeyi, bakışın yine kendisine döndüğünü gösteren bir yapıyla kapatmayı tercih eder. Nitekim kadının karşı apartmana yönelttiği bakışı, filmin sonunda bu kez eşini kaybeden genç kadının bakışıyla karşılaştığında tarafsız ve gözlemci konumu yitirir ve o da gözetlediği şeye dâhil olur.
Kaynak:
file:///C:/Users/Dell/Downloads/SINEMADA_GOZETLEME_VE_GOZUN_TEMSILIYETI.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1113744
*Panoptikon: Panoptikon, İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modelidir. Tasarımın konsepti gözetlemeye izin verir. Şöyle ki; bütünü gözlemlemek anlamına gelen bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kuruluydu.