Seni pislikle sıvayıp rezil edeceğim. Dehşetle seyredecek herkes seni. (Nahum 3:6)
Jordan Peele’in 2022 yapımı Nope filmi İncil’den bu ayetle başlar. Bu filmin atmosferini en başından etkileyici bir biçimde belirler: Film aşırılığı inceleyecek, görselliğin karanlık uçlarına doğru uzanacaktır. Neden korkunç şeylere tanıklık etmek isteriz? Dehşet veren olayları kayıt altına alma, ölümsüzleştirme isteğimiz nereden gelir? O an orada olmayan ve tanıklık edemeyenlere gerçek dışılığı ispat etmek için mi? Yoksa vahşet görüntülerinden alınan gizli, doyurması zor bir hazdan dolayı mı? Eğer şu an dünya bir uzaylı istilasına uğrasa, şüphesiz ki yapacağımız ilk iş bunu telefonlarımızla kayıt altına almak, kendi ölümümüz pahasına ölümsüzleştirmek olur. Tehlikesi karşında hareketsiz ve güçsüz kaldığımız şeyler karşısında yapabileceğimiz tek şey belki de budur: İzlemek. Tanıklık etmek. Anlatmak.
Get Out (2017) ve Us (2019) filmlerinin daha mütevazi bütçelerine rağmen elde ettikleri başarıdan sonra, Peele’nin bu derece büyük bir bütçeyle (68 milyon dolar) bu kadar görsel şölen tanımlamasına uyan bir iş çıkarmış olmasına şaşırmamak gerekir. Her karesinden, her kamera hareketinden ustalık akan Nope, Peele’nin alışılageldik korku anlayışını bilim kurgu ve Western türleriyle harmanlayarak ortaya çıkardığı buram buram orijinallik ve ironi kokan bir yapımdır. Özünde eleştirdiği—veya incelediği demek daha doğru olur—şey Amerika’nın en derinlerinde, tininde olan o imgelerle, sembollerle ve görsellikle olan sağlıksız takıntıdır. Kendi görsel muhteşemliği ise bu eleştiriyi başka bir seviyeye taşır—sanki Peele bu takıntıyı ifşa ederek seyircisini bu kültüre ve dehşete ortak eder.
Babaları havadan düşen gizemli kurşunlar yüzünden öldükten sonra at çiftliğini devralan kardeşler OJ (Daniel Kaluuya) ve Em (Keke Palmer) atların gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunu gözlemledikten sonra UFO şeklindeki cismin varlığını kanıtlamak için onu kayıt altına alma macerasına atılırlar. Film, bir bakımdan, tamamen bu kameraya alma, kaydetme gayesi hakkındadır. Em ve OJ soylarının ta Edward Muybridge’in kameraya aldığı, ilk “hareket eden fotoğraf,” yani ilk film sayılan at üstündeki siyahi jokeye dayandığını iddia ederek kendilerini yüz elli yıllık bir kültüre bağlarlar. Uzaylıyı kaydetme süreçleri de bu yıllar boyu süren sinema geleneğine konuşur. Peki bunun tehlikeli kısmı nedir? Bunun cevabını, çoğu izleyicinin kafasını karıştırmış olan “Gordy’nin Evi” bölümünü inceleyerek verebiliriz, bu tam bir cevap olmayacak olsa da. Tabii, edebiyatta olduğu gibi sinemada da has anlam aramak genelde bizi eli boş bırakır.
“Gordy’nin Evi,” filmin evreninde, Amerika’nın psikolojisinin önemli bir parçası olan bir sitcomdur. Filmin ilk sahnesi de bu serinin setinde geçer. Şempanze Gordy, ailenin uyumlu bir parçasını oynarken, birden vahşileşip setteki tüm oyuncuları katleder—ki film bu sahnelerde kan ve şiddeti göstermekten de çekinmez. Bu setten sağ çıkan tek çocuk olan Ricky (Steven Yeun) ise büyüyerek Em ve OJ’nin kayıt altına almaya çalıştığı uzay gemisi şeklindeki uzaylıyı—hayvanı—ekonomik çıkar adına kullanmayı görev edinmiş sirkin sahibi olacaktır. Bu hayvanı kontrol altına alma—ve her seferinde başarısız olma—döngüsü film boyunca tekrar eder ki karakterler hiçbir zaman da tarihin verdiği dersten bir şey öğrenmezler. Ricky çocukluğunda bu dehşete şahit olmuş olsa da büyüyünce aynı döngüyü çıkar adına devam ettirenlerden olur. Bu da onun düşüşüne sebep olur. Gordy ise Amerikan’ın televizyon tarihindeki gerçek bir şempanzeden esinlenerek yaratılmıştır— ki görsel ipuçları Amerikan izleyicisine bu akıldışı kültürü hatırlatacak derecede tanıdık olsa gerek. 2009 Yılında Conneticut’ta bir kadının yüzünü yaralayan, uzuvlarını parçalayan, Travis adındaki aktör şempanze akla gelen ilk örneklerden. Sirk sahnesine peçesinin ardından tamamen yok edilmiş yüzü gözüken kadın imgesi şüphesiz ki bu tür kültürel göstergelere dayanarak seyirciyi hatırlamaya ve ürpermeye itiyor.
Bu derece tehlikeli varlıkları hapsetmek, eğitmek, evcilleştirmek, belli görsellere ve sirklere hapsetmek insanlık için durdurulamaz bir arzu olsa da hiçbir zaman onun için iyi bitmiyor. Toplumsal hafızada yerini bulmuş birtakım korkunç olaylar—görsel şölen olacak kadar büyükleri de dahil—Amerika’nın psikolojisinde yerini ediniyor ve deliğinden çıkmayı bekliyor. Amerikan kültürünün görsel hafızadaki yeri oraya özel de değil. Amerikan kültürel göstergeleri bizim kafamızda da bu denli yer etmiş olacak olacak ki, Nope gibi filmleri izlerken o nostaljiyi, dehşeti ve bitmek binmez bu döngüyü Türkiye’deki bir sinema salonundan hissetmek de oldukça mümkün.