Bill Naughton tarafından yazılan oyundan sinemaya uyarlanan 1966 yapımı filmin Elaine Pope’un daha modern temalar ile senaryolaştırdığı bir yeniden çekimi olan “Alfie”, Londra’dan Manhattan’a gelen, temelinde şarap ve kadınların olduğu Avrupa felsefesini benimsemiş, moda tutkunu, pek de mütevazi olmayan, narsist ve hedonist yapısıyla modern Don Juan ya da deyim yerindeyse playboy olan Alfie Elkins’in aşk hayatını anlatmaktadır. Film boyunca karizmatik ve çekici kişiliği ile pek çok kadını fethetmeyi başaran Alfie’nin kadınlar ile ilişkileri üzerinden erkek davranışlarını gözlemlerken, Alfie’nin doğrudan kameraya bakıp seyirci ile kurduğu kontakt anlarında soğuk çeliği bile eritecek sıcaklıktaki dostane monologları ile nasıl ayartıldığınızın farkına bile varamayacaksınız. Başlangıçta hiçbir sevgilisine vaatte bulunmadan çoğu zaman tek gecelik, korunmasız ve sadakatten uzak, karşılıksız yaşadığı mutlu ilişkilerin bir süre sonra beklentiler ile şok ve dehşete dönüşmesi Alfie’nin yaşam tarzını gözden geçirmesine sebep olacak, karşılıksız bir şekilde onun ilgisine nail olan cinsel fetihlerin akışında gerçek bir kaybeden olduğunu er ya da geç anlayacaktır.