Sinemada özgün konu bulmakta sıkıntı çekmeyen verimli İskandinav toprakları bu sefer bize “Yaşamın Ritmi” filmini armağan ediyor. Ritim duygusu kaybolmuş dedektif “Amadeus” Warnebring, kamusal alanları işgal eden bir grup anarşist müzisyenin peşine düşer. Müzisyenler, hastaneden bankaya, konser salonundan evlere kadar bir çok yere girip “müzik” yapmaktadır. Klasik müziğin sınırlayıcı, baskıcı ve tektip yapısına başkaldıran bu altı sanatçı ile dedektifimizin, dedektifin özel hayatı incelendikçe ortak bir dertleri olduğu ortaya çıkar: Dedektif Amadeus’un ağabeyi ülkenin en ünlü bestecilerindendir. Her anlamda bir başkaldırı filmi olan “Yaşamın Ritmi”, bir anlamda kansız devrimlerin gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır. Filmin sonunda herkesin vurulduğu, tropik bir havanın hakim olduğu “Electric Love” şarkısı ise filmin kaymağı.